Bu Blogda Ara

Arşiv

Bir Yargının Külünü Yeniden Yakan Ateş

 


Bir varmış, bir varmış, bir varmış...

Toplam üç etti diye düşünüyorsunuz, değil mi? Yanıldınız! Hepsinin toplamı bir ediyormuş, çünkü Yeni Yüzyıl Masalı ülkesinde kuvvetler tek elde toplanıyormuş ama dışarıdan bakanlar bunların üç farklı kuvvet olduğunu zannedebilirmiş.

Şah Sımiyegıl ve ailesi –kısaca Sımiyegiller diye bilinirler- tarafından yönetilen ülkede Şah(s)’ın ağzından çıkanlar kanun kabul edilip tatbik ediliyormuş. Hemen ertesi gün, parlamento takımı toplanıp, Şah(s)’ın sözlerini bir kanun kılıfına sokup vekillerin onayından geçiriyormuş. Logosunda bir dev led şekli bulunan partinin desteğiyle mecliste istedikleri gibi at koşturuyorlarmış. “Yasama, ya terk et” prensibiyle çalışan vekiller, Şah Sım’dan gelen her teklifi olduğu gibi kabul ediyor, muhaliflerden gelen istekleri de ne olursa olsun, içine bile bakmadan reddediyorlarmış.

Yürütme deyince akla Sımiyegiller gelirmiş. Gece gündüz demez, durmadan yürütürlermiş, işleri... Büyüğünden küçüğüne bütün memurlar, en ufak işlerini bile yaparken, aldıkları talimat çerçevesinde hareket ettiklerini söylerlermiş. “Kutulu” olduğu söylenen yollarında hem yürüyor hem kendilerine yakın olanları yürütüyorlarmış.

Yargı camiasının bütün tayinlerini bizzat Şah Sım yapıyormuş. Hoşuna gitmeyen kararları verenleri sürgüne yolluyormuş. Bütün “yargıcı”lar, senede bir defa sarayda toplanıp bağlılıklarını ifade ediyormuş.

Sımiyegiller’in memurları, Şahlarını zora sokacak bir harekette bulunmamaya ve onu üzecek herhangi bir açıklama yapmamaya çalışırlarmış. Memlekette iyi bir şey olduysa muhakkak surette sahiplenir, kötü bir sonuçla karşılaştıklarında ise bir suçlu bulabilirlerse bütün kabahati ona yıkmaya, bulamazlarsa da, dışarıdan bakan herkesin görebildiği ve durum hakkında pek bir şey anlatmayan açıklamalarla durumu geçiştirirlermiş.

Meselâ; öğrencilerin uzaktan bağlanıp işlem yapacakları sistem çalışmıyor olsun. Yapılan açıklama: “Çok sayıda öğrenci aynı anda bağlanmaya çalıştı, sistem kaldırmadı.”

“İyi de, toplam öğrenci sayısı biliniyordu, sistemlerin desteklediği bağlantı sayısı da hesaplanabilir bir büyüklük. Neden yeterli sistem kaynağı tahsis edilmedi?” gibi sualleri almamak için her gazeteciyi toplantılarına davet etmezlermiş.

Millî futbol takımı mı elendi? Açıklamaya bakın siz: ”Rakip takımın attığından az sayıda gol attığımız için elendik.”

-Neden daha çok gol atamadık?

“Rakip kale çerçevesi içine topu gönderemedik”

-Kale çizgisini neden geçemedik?

“Top, gerekli zamanda yeterli hızı kazanamadı...”

Var mı bu açıklamalara itirazı olan? Gördünüz mü, asıl suçlu olan top çıktı! Daha bunun rüzgârı var, ışığı var, sahanın zemini var, hakemi var, federasyonu var...

Gündüz ortası, ateşli bir silahla vurulup öldürülen kişi için yazılan rapora da bakalım mı?

“Bir veya çoklu organın iflas etmesi sonucu ölüm gerçekleşmiş”

-Nasıl yani, organlar yakın zamanda konkordato mu ilan etmişlerdi ki? Nasıl iflas etmişler?

“Kan kaybının etkili olduğunu düşündürecek ipuçları var.”

-Durup dururken kan kaybetmeye nasıl başlamış dersiniz?

“Yüksek bir hızla hareket eden yabancı bir maddeyle çarpışmak, kanamaya sebebiyet vermiş olabilir”

Günün birinde, o ülkede meşhur olan ocaklardan birinden bir “Ateş” sıçrayıvermiş. Düştüğü yeri yakmış ve bir yangına sebep olmuş. Herkes bir anda o Ateş’i, yangını konuşmaya başlamış. Yargıcılar ve gazeteciler o yangının çıkmasında etkili olan oksijen gazı, ulaşılan sıcaklık, rüzgar ve nem ile ilgili ayrıntılar üzerine durmayı tercih etmişler. Sanki o yangın, durduk yerde çıkmaya karar vermiş gibiymiş.

Hiç hesap etmedikleri bir şey olmuş ve bu sefer, böyle kuru, kimseye faydası olmayan açıklamalar kamuoyu nezdinde yeterli sayılmamış. Gerçeğin ve suçluların ortaya çıkması için yoğun çalışmalar başlamış. Sonuçta öyle bir Ateş olmuş ki, “Bir yargının külünü yeniden yakıp geçtin...” diye şarkısı yapılmış. Ne diyelim, hangi ateşin kimi yakacağını kim bilir...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/bir-yarginin-kulunu-yeniden-yakan-ates_599896

Hatalı Güncelleme


 

Geçtiğimiz hafta, dünyanın pek çok yerinde bilgisayar hizmetlerinde kesintiler yaşandı.

CrowdStrike isimli şirketin Falcon ürününde yayınladığı bir güvenlik güncelleştirmesi, Microsoft şirketinin Windows işletim sistemi ile çalışan bilgisayarların mavi ekran verip çökmesine sebep oldu.

Microsoft tarafı, kesintiden etkilenen bilgisayar sayısının sekiz buçuk milyon civarında olduğunu açıkladı. Bazı uzmanlar bu sayının 50 milyondan fazla olduğunu da ileri sürdü. Çökmelerin müsebbibi olan CrowdStrike ise herhangi bir rakam vermedi.

19 Temmuz Cuma sabahı, bilgi sistemleri için bir felaket gününün başlangıcıydı. Havayolu şirketlerinin biletleme sistemleri çalışmadı, çok sayıda uçuş iptal edildi, iptal edilmeyen uçuşlarda da gecikmeler yaşandı. Bazı bankaların internet ve mobil bankacılığı uygulamalarına erişilemedi. Bazı marketlerde kasalar çalışmadığı için insanlar alışveriş kuyruklarında bekledi. Bir özel hastanenin bilgi sistemleri devre dışı olduğu için çalışanlar kâğıt formlar üzerinden işlem yapmaya çalıştı. Bazı haber sitelerine ulaşılamadı, sistemler kapalı kaldı ve belli bir süre yayın yapamadılar.

Güvenlik sistemi ve işletim sistemi sahibi olan firmalar, konunun bir güvenlik ihlali veya siber olay olmadığını söyleyerek insanları rahatlatmak istedi ama çözüm için tavsiye ettikleri şey, “güvenli mod” ile açılacak bilgisayarlarda Falcon ürününü devre dışı bırakmak oldu. Böyle olunca, muhtemelen milyonlarca bilgisayar tek tek elle açıldı ve -geçici de olsa- korunmasız bir şekilde çalıştı. Olayın sebebi bir güvenlik açığı değilse bile hızlı çözümü için birtakım güvenlik riskini göze almak gerekti. Sular durulduktan sonra hasarlar daha kolay tespit edilebilecektir muhakkak.

Dünya devi bir güvenlik firması, böyle bir hatayı nasıl yapar diye şaşıyoruz ama tek firma, tek işletim sistemi, tek güvenlik uygulaması ve “tek-noloji” rabiasının tezahürleri bunlar. Açık kaynak kodlu, birden çok kullanıcı ve farklı toplulukların gelişmesinde katkıda bulunduğu sistemlerde böyle küresel ölçekli ve hayatı felce uğratacak seviyede büyük kazalara rastlanmıyor.

Bu arada komplo teorisyenlerine de gün doğdu, milletin ağzı torba değil ki bir torba yasayla büzesin... ABD’nin düşman sayısı o kadar çok ki, olağan şüpheliler listesinde Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi devletler bile var. Hatta, Kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçiminde aday olan Trump’a düzenlenen suikast saldırısının konuşulmaması için rakipleri tarafından bilerek yapıldığına inananlar var. İster sabotaj eseri olsun, ister ihmalkarlık sonucu çıkan bir hata olsun, uluslararası çapta iç içe geçmiş ve birbirine bağımlı çalışan sistemlerin basit bir hatada bile çökme noktasına gelebilmesi düşündürücü.

Millet olarak, hatalı güncellemelere ve onlardan sonra çıkan sistem sıkıntılarına şerbetli sayılırız. İçinde bulunduğumuz ve yıllardan beridir süregelen enflasyonist vasatta bazı ürün ve hizmet fiyatlarına ayda bir, bazılarına 15 günde bir hatta kimine haftada bir “güncelleme” geliyor.

Güncellenmiş fiyatları gören vatandaşlar enflasyon karşısında, tıbbi terimlerle ifade edecek olursak anafilaktik şok geçirmek suretiyle allerjen bir tepki veriyor. Önce, mavi ekran verip donup kalıyor. Yeteri kadar mavileştikten sonra vatandaş, “Şirinler sendromu” yaşamaya başlıyor ve kendi kendini telkin ediyor: “İhtiyacın varsa hemen bugün ‘alecen’, almazsan bu beğenmediğin fiyatı da bir daha asla ‘bulamayacen’, almadığın için pişman ‘olecen’...”

Rabbim, hepimizi hatalı güncellemelerin yıkıcı tesirlerinden muhafaza eylesin...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/hatali-guncelleme_599427

Sabit Gelirliden Mehmet Şimşek’e Mektup

Sabit Gelirliden Mehmet Şimşek’e Mektup
İbrahim Özdabak Karikatürü
 

Yeni vergi paketi ile ilgili, Necip Fazıl ve Mehmet Akif’ten ilham alan sabit gelirlinin Mehmet Şimşek’e seslenerek okuduğu şiirler:

Vergi iki hece Mehmed’im, lafta

Kuyumcu ve avukatla asgari ücretli, matrahta bir safta

Bir de kalantor adamlar var, vergisi afta

Halimizi düşünüp yanma Mehmed’im

Bir vergi daha mı? Belki... Daha ölmedim!

 

Köprü, havalimanı, bir uzun yol... Kazançla döşeli

Fiyatı gören vatandaş şaşkındır yollara düşeli

İstersen gitme ve gelme... Yüz binlerce geçişli, bin yıllık garanti

Ne vergi dayanır ne para basımı... karşılamak için bu rantı

Bir ihale ki, tahkimi Londra mahkemelerinde

Hesap, tutmazların zoru içinde

 

Bir EYT’li Ali vardı, emeklilik için çok asıldı

Maaşını düşürdüler, öyle mühür basıldı

Geçti bitti maaşı, birkaç günlük fasıldı

Ondan kalan, açıyor gönlünde yara

Nasılsa cebinde kalmış birkaç TL bozuk para

Aybaşı dedi mi yine aynı gerilim

Kesinti var mı maaşta, vergide hangi dilim?

Bu ne bitmez korku dolu bir “filim”...

“Borcumu ödeyemezsem ne yapacak kefilim?”

Tüvikçi, getir şu ilâç kokulu enflasyondan

Senelik artışların bile düşük kalır birkaç aydan

Senin gözünde %45 farksızdır %75’lik paydan

Karıştır ortalığı, zamlar erisin

Maaşlar köpük köpük erisin

KDV, ÖTV, yolumu biçtin

Vergi dolu yeni paket, maaşımı içtin

Düşün gümrük kapısında bekleyen on kulu

İçeri giren dokuzu para alırken, çıkana düşen vergi harç pulu

Kurt bile yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa

Yaşasın, yeni vergilendirilecek kripto ve borsa!

Yol asfalt, binalar beton, köprüler demir

İstersen övün eserlerle, duvarları kemir

Ne gelir elden, vergi bu emir...

Sen vatandaşsın, yükü ağırdır vatandaşın

Kalk artık ayağa, düşün ve taşın!

***

Nedir şu vergi paketi, var mı ki dünyada eşi?
En ağır vergilerin yükleniyor dördü beşi
Bir yol bulup vardırmak için saraya

Kaç müfettişle saldırıyor, el değiştiren paraya

Eski Türkiye, yeni Türkiye, bütün akvam-ı beşer

Hepsi vergi mükellefi, kum gibi mahşer mahşer

Meslekler başka, kazançlar başka, gelir-gider grafikleri rengarenk

Sâde bir mesele var ortada: Vergileri denk!

Kimi KDV, kimi ÖTV, kimi harç, kimi bilmem ne ceza

Tamam paramız puldur da bu kadarı fazla eza!

Öteden patron/işveren düşürüyor maaşı, beriden maliye kesiyor vergiyi,

Kalıyor sadece alacak kadar azıcık aşı

Fatura göndermede kurumlar, aidat püskürmede her yer

Emekli, çalışan, memur, işçi, esnaf, enişte, bacanak...

Boşanır bankalara sağanak sağanak

Saçıyor faize bürünmüş o menhus eller

Yıldırım tufanı; ihtiyaç, taşıt ve konut için krediler

Vurulmuş onay mührü, para hesaplara yatıyor

Bir kredi uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!

 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sabit-gelirliden-mehmet-simsek-e-mektup_599197

“Dez’enflasyon”

İbrahim Özdabak Karikatürü

 

“Enflasyona gel, yeni çıktı, deze çıktı, dez’enflasyonum var, deze...”

-Taze mi enflasyonlarınız?

“Geçen hafta çıktı beyim. Gevrek gevrek açıklanmış, çeşit çeşit, boy boy enflasyonlarım var. Nerede kullanacaksınız?”

-Çalışanlarımızın maaşlarına iyileştirme yapmak için alacağız.

“Dezenflasyona girmiş ‘Tüvik usulü’ işinizi görür. Sar oğlum, işveren abine nar gibi kızarmış bir Tüvik enflasyonu...”

..

-Kardeş, biz de marketçiyiz, ürünlerin fiyatını düzenlemek istiyoruz. Uygun enflasyonun var mı?

“Senin için en akıllıca olanı, EN-AG enflasyonu. Hemen al, kesinlikle memnun kalacaksın. Burada mı yenecek yoksa paket yapalım mı?

-Dükkâna kadar kim bekleyecek, hemen burada fiyatlara yedireceğim. Pakete gerek yok.

..

-Farklı enflasyonların sebebi nedir?

Enflasyona tesir eden çeşitli etkiler vardır:

Resmî makamların ilan ettiği enflasyon oranları ile vatandaşın alışveriş yaparken karşılaştığı pahalılık seviyesi arasında fark olması durumunu, ilgili zevat “Ölçülen ile hissedilen enflasyon aynı olmayabilir” diyerek tevil etmektedir. Hissedilenden çok daha az enflasyon rakamı ilan edildiğinde “AZ ETKİSİ” yaşanmaktadır.

Bir ürünün fiyatı 100 liradan 200 liraya çıkınca artış oranı %100 olur. Aynı ürünün fiyatı 200’den 300’e çıktığında ise, (ilk fiyatına göre üç katına çıksa da) son artış oranı %50 olmuştur. Buna “BAZ ETKİSİ” denir.

Siyasîlerimizin vaatler sunan dili meşhurdur. “Şunu yap-caz, bunu et-cez..” der dururlar. Halk dilinde, boş konuşmalar “Caz yapmak” diye adlandırılır. Böyle konuşmalarla enflasyonu düşürme çabasına “CAZ ETKİSİ” denir.

“Ekonomide uçuşa geçtik, Almanlar bizi kıskanıyor”, “Bizde her şey var, raflarımız dolu hamdolsun, Avrupa açlıktan kırılıyor” gibi cümlelerle vatandaşı “gazlamak”, ekonomide ve enflasyonda “GAZ ETKİSİ” yapar.

Kaz gelecek yerden “TÜVİK” esirgenmez derler. Kaz gelmesi beklentisi içinde, “Tüvikleri pişirmişem, memurları çarşıya göndermişem” türküsü eşliğinde çarşı pazar geze geze toplanan fiyatlarla enflasyon belirlenir. Çalışan maaşlarına yapılacak düzeltmelerde bu enflasyonun kullanılmasıyla, yolunan kazların sabit gelirliler olduğu anlaşılır. İşte buna “KAZ ETKİSİ” denir.

Fiyatlar ve bu fiyatların değişimi belli iken, farklı kişi ve kurumların aynı yere baktığı halde birbirinden farklı enflasyon oranı bulması, fıkralara konu olacak seviyede komik olabilir. Fıkra deyince umumiyetle akla Laz fıkraları geldiği için enflasyon üzerindeki bu komik etkiye “LAZ ETKİSİ” denir.

Bazen, ne yaparsan yap, enflasyonlar naz eder ve düşmeye bir türlü yanaşmaz. “Ekonomi, gözlerdeki ışıktır” demişti bir bakanımız. Fazla naz, ışık usandırır. Buna da “NAZ ETKİSİ” diyebiliriz.

Fiyat araştırması için türkü eşliğinde çarşı pazara çıkılır demiştik, türkü söylemek için saz çalmak elzemdir. Tam da bu noktada “SAZ ETKİSİ” devreye girer.

Tam da enflasyon memurlarının piyasadan fiyat toplayacağı gün, bazı marketler bazı ürünlerde yüksek fiyat vermekten vaz geçip, düşük fiyatlı etiketleri ürün üstüne vaz’ etmeye karar verebiliyor. Bu durumu “VAZ ETKİSİ” ile açıklayabiliriz.

Havalar ısınıp yaz gelince ortada bir bolluk ve bereket hissedilir. Türlü meyve ve sebzenin raflarda ve tegahlarda arz-ı endam etmesi sebebiyle ürün arz-talep dengeleri değişir ve fiyatlar düşer. Buna “YAZ ETKİSİ” denir.

MatemaTüik hesaplamalarına göre %45 ile %75 enflasyonun etkisi aynıdır. E, bu durumda %75 ile %125’inki de aynı denecek kadar yakın sayılır. Yani MatemaTüik %45 diyorsa, anlayın ki o enflasyon gerçekte %125’tir...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/dez-enflasyon_598941

 

Problemlere Pratik Çözümler

 

Problemlere Pratik Çözümler
Yiğit Özgür Karikatürü

Geçen haftaki yazımızda anlattığımız AKgoritmanın üçüncü adımında, şikayetçinin sesi kısılabiliyorsa kısmak, olmuyorsa da zevahiri kurtarmaya yetecek, en kısa vadede uygulanabilecek, maliyeti düşük bir çözüm geliştirmekten bahsetmiştik.

Bu aşamada problemin köküne inen, etkili bir çözüm bulmak gerekli değildir. Yanlış olduğu bilinen bir cevabı göstererek doğrusunun o olmadığını söylemek yeterlidir. Uzun aritmetik işlemler sonucu çözümü bulunabilecek bir problemde işlemleri yapmak yerine, doğru cevap olmayacağı kesin olan bir rakamı söyleyip, “cevap bu değildir” dediğinizde söylediğiniz şey yanlış olmayacaktır. İtiraz edenler olursa, sonsuz sayıdaki yanlış cevaplardan bir başkasını seçip “O zaman, bu da değildir” dersiniz.

Şimdi bu adımla ilgili bazı günlük hayat örneklerine bakalım:

Problem: Üniversite sınavlarında adaylardan başarısız olup barajın altında kalan ve hatta sıfır puan alanların sayısı bir hayli fazla.

Etkili bir çözüm: Çocukların neden başarısız olduğunu tespit etmek, daha iyi bir eğitim öğretim için uygun metot ve araçları geliştirmek, okul müfredatında gerekli düzenlemeleri yapıp sınav sorularını da müfredata uygun hazırlamak gibi meşakkatli adımlar atmak.

Uygulanan çözüm: Barajı kaldırırsak kimse başarısız görünmez. Ortaokulda ve lisede de bol keseden puanlar dağıtalım. Yetmiyorsa her ilçeye bir üniversite açalım. Tosun Paşa filmindeki gibi herkese “Ben de paşayım, sen de paşasın, hepimiz paşayız...” diyelim.

Problem: Doktorlar yurtdışına göçüyor, gidemeyenler de özel hastanelere kaçıyor ve kamu hastanelerinde doktor açığı oluşuyor.

Etkili çözüm: Çalışma saatleri makul ve katlanılabilir sınırlara çekilebilir, maaşları iyileştirilebilir, emniyet tedbirleri artırılabilir, doktorlara şiddet uygulayanlara verilen cezalar ağırlaştırılabilir, önleyici sağlık tedbirleri sıkı uygulanıp, doktorların iş yükü azaltılabilir.

Uygulanan çözüm: Giderlerse gitsinler! Gerekirse hemşirelerin doktorluk yapmalarının önünü açarız. Mezun olan doktor sayısından fazla, uzmanlık kontenjanı açalım, herkesi kolayca uzman yapalım. Yine bir “Ben de paşayım, sen de paşasın...” usulü çözüm işimizi görür.

Problem: Virüs yoluyla kolayca bulaşabilen bir hastalık, halk sağlığını tehdit ediyor.

Uygulanan çözüm: Hastalığa yakalanmazsanız, kimseye de bulaştırmazsınız. Yakalanmayın!

Problem: Maaşlar arasında adaletsizlik var.

Uygulanan çözüm: Herkesin maaşını en az seviyede eşitleriz, adaletsizlik kalmaz.

Problem: Atanamayan öğretmenlerin sayısı katlanarak artıyor.

Etkili çözüm: İhtiyaç duyulan öğretmen sayıları ile mütenasip olarak eğitim fakültelerinin kontenjanları ayarlanabilir.

Uygulanan çözüm: Eksik öğretmen ihtiyacını sözleşmeli ve vekil öğretmen alarak çözelim. Hem işsiz sayılmayacaklar hem de onlara asgari ücretin de altında maaş verip meseleyi ucuza kapatmış oluruz.

Problem: Et ve süt başta olmak üzere, ziraî üretimde maliyetler çok fazla olduğu için ürün fiyatları da yükseliyor. Fiyatlar yükselince vatandaş bu ürünleri alamıyor.

Etkili çözüm: Ülkenin ihtiyaçlarına uygun bir üretim planlaması yapılır. Planlamaya uyulabilmesi için çiftçilere teşvikler verilir. İhtiyaca uygun üretimler fiyatların makul seviyelerde olmasını sağlar. Fazla üretimler toplanıp ihraç edilerek fiyat istikrarı sağlanır ve ülkeye döviz kazandırılır.

Uygulanan: Fiyatları aşağı çekmek için hemen ithalatın önünü açalım. Yerli üretici ayağını denk alsın artık. İthalat işini de bizim çocuklara bırakalım, kaymağını onlar yesin.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/problemlere-pratik-cozumler_598688

Problem Çözme Akgoritması

Problem Çözme Akgoritması
Problem Çözme

Türkiye’de işleri yürütmek çok kolaydır. Daha doğrusu, yürütme işini yapanlar genelde işin en kolay tarafına talip olur ve rahatından taviz vermez.

Önceki yazılarımızda, farklı tarihlerde, aynı konudan bahsedip çeşitli örnekler vermiştik. Diyelim ki, ortada bir problem ve bu probleme bağlı olarak şikayet eden insanlar olsun. Yürütmeci idarecilerimizin bu olaya yaklaşım tarzı umumiyetle şu şekilde olur:

1.       1. Reddetmek veya inkâr seni kurtarıyor mu?

·         Cevap “EVET” ise: Hemen reddet veya inkâr et, 6. Maddeye git.

·         Cevap “HAYIR” ise: 2. Maddeye geç.

2.       2. Şikayeti başka birine veya başka bir yere yönlendirmek mümkün mü?

·         Cevap “EVET” ise: Yönlendirmeyi yap ve konuyu çözüldü olarak işaretle. Yönlendirmelere örnek: Dış güçler, küresel oyun kurucular, İngiliz baronlar, malum zihniyet, teröristler... 6. Maddeye geç.

·         Cevap “HAYIR” ise: 

¨       Kendi bünyen içerisinden, sorumluluğu üstlenecek bir günah keçisi bulabilir misin?

Ø  Cevap “EVET” ise: “Biz de mağduruz, kandırıldık” kartını günah keçisi ile birlikte öne sür ve 6. Maddeye geç

Ø  Cevap “HAYIR” ise: 3. Maddeye geç.

3.       3. Şikayet edenin sesini kısabiliyor musun?

·         Cevap “EVET” ise: Güzel! Ne bekliyorsun o zaman, hemen kıs ve 6. Maddeye geç. (Bu aşamada şikayetçiye peşin olarak küçük bir sus payı verilebilir veya birtakım vaatlerde bulunulabilir. Hiçbirini kabul etmiyorsa tehdit etmek denenebilir)

·         Cevap “HAYIR” ise: Şikayeti kesecek en kısa ve maliyetsiz metodu bul ve uygula, problemin kök sebebini ortadan kaldırman gerekmez.

Örnek: Piyasaya göre nispeten daha ucuz et satan müessesenin önünde uzun kuyruklar oluşuyorsa ve insanlar şikayetçi ise et fiyatını iki katına çıkar, ortada kuyruk derdi kalmaz.

¨       İşe yaradıysa ne âlâ! Gönül rahatlığıyla 6. Maddeye geçebilirsin.

¨       Sonuç alamadıysan 4. Maddeye geç.

 

4.         Bu aşamaya geldiysen, muhtemelen gerçek çözüm pahalı, zahmetli veya bir yakınının hoşuna gitmeyecek bazı şeylerin yapılması gerekiyordur. Telaşa mahal yok, çalışıyormuş gibi görün, insanları oyala yeter. Bol bol söz ver, hamasi nutuklar at. Millet yediyse 6. Maddeye geç, yemediyse 5’ten devam...

5.         Ne yap, biliyor musun? Sansasyonel bir konu bul ve dikkatleri tamamen bu yöne çek. Artık milli maç zaferi mi olur, bölgede savaş ilanı mı edersin, ünlü insanlarla ilgili bir skandal mı patlatırsın, tanınmış bir şahsiyeti sebepsiz yere mi tutuklarsın, bilemem. Problemin büyüklüğüne göre bir şeyler ayarla.

Mesela, millet ağır ve haksız vergilerden şikayet ederken şunu deyip bir tartışma başlatabilirsin: “Ülkenin bekâsı tehlikeye girmiş, şimdi bunları mı konuşacağız?”

İşe yarasa da, yaramasa da 6. Maddeye geç artık, yapacak başka bir şey kalmadı zaten.

6.         Problem çözülmüştür, geçmiş olsun. Hep birlikte: “Ezanlar dinmez, bayraklar inmez, vatan bölünmez!”

 

Bu “AKgoritma” ışığında yoksulluktan şikayet eden insanlara yaklaşım şöyle olabilir:

“Efendim, millet yoksulluktan şikayet ediyor, maaşlara zam istiyorlar. Kasalarda para kalmadı, nasıl vereceğiz? Yeni para basıp versek enflasyonu azdırırız. Dış güçler bizi kıskanıyor deyip oraya havale edelim mi?”

-Hayır, şu sıralar onlara çok bulaşmayalım. Eldeki yatırımcıları da korkutmayalım.

“Kılıştar yapıyor bütün bunları desek?”

-Yahu Kılıştar mı kaldı artık... Kimse yemez. Şimdilik bütün adamlarım bana lazım, içeriden kimseyi de harcayamayız. Marketçilere yıkamaz mıyız meseleyi?

“İmkansız efendim, memleketin yarısı esnaf. Son üç seferdir çok yüklendik zaten marketlere. Zenginlerden fazla vergi almayı mı denesek şimdi?”

-Zenginin canını al, parasına dokunma. Madem fakirler şikayetçi, basın vergileri... Kiracıdan-ev sahibine herkese yeni vergiler yazın. Garsonlar, motokuryeler, düğünde takılan hediyeler, harçlık alan küçük çocuklar... El değiştiren ne kadar para varsa vergimizi alacağız. Ortada fakir kalmazsa, fakirlikten şikayet de kalmaz. Bu meseleyi de alnımızın AK’ıyla çözdük. Haydi, hep beraber:

“Ezanlar dinmez, bayraklar inmez, vatan bölünmez!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/problem-cozme-akgoritmasi_598416

Öne Çıkan Yayın

Yoksuzluklar Ülkesi

  İbrahim Özdabak Karikatürü “Kışlık” olarak inşa edilen ve Malazgirt Zaferi kutlamaları vesilesiyle senede bir defa, yaz ortasında ziyare...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: