Bu Blogda Ara

Arşiv

Gizli Maddeler

 

Gizli Maddeler

Nihayet, o an geldi... Dile kolay, tam 100 yıl beklendi madenleri çıkarabilmek için. Güldür Güldür programındaki betimlemeci Mustafa tiplemesinin üslubuyla söyleyecek olursak, “Vatandaş nasıl bekledi biliyor musun, Ahmet Arif’in hasretinden prangaları eskitmesi gibi bekledi... Neşet Ertaş’ın türküsündeki gibi ‘gel gizli gizli’ diyerek çağırdı gizli maddeleri...”

Gizli maddelerin süresi bitti. Artık vakit, kutlama ve meşhur şair Nef’i gibi şiir okuma vaktidir:

“Esdi nesim-i asr-ı Türkî, açıldı gizli maddeler subh-u Temmuz
Çıkarılsın bizim de madenlerimiz, Abdurrahman meded, sun doğal gazumuz

Verdi yine müjde-i behişt, oldu hava amber sirişt
Ülke behişt ender behişt, her gûşe bir bağ-ı İrem

Gaz devri ayş eyyamıdır, zevk ü sefa hengâmıdır
Trollerin bayramıdır, bu mevsim-i ferhunde dem

Dönsün yine troller, coşsun yine âhaberler
Reis versin mehterler, mutripler ettikçe negam

Ya n’eylesün pelikanlar, âlüfteler, ebabiller!
Gabar suna petroller, nûş etmemek olur sitem

Lûtf eyle BOTAŞ, nazı ko petrolü sun ki kalmaz böyle bu
Dolsun depolar ü kombiler, boş kalsın fatura hem

Biz âşık-ı azadeyiz amma Reis'e âmâdeyiz
Âlüfteyiz, dildadeyiz, bizden diriğ etme kerem”

Hızımızı alamayıp, Nabî mısralarıyla yedi düvele şöyle seslenelim:

"Bağ-ı dehrin hem baharın hem Lozan'ın görmüşüz
Biz Gabar’ın da, Karadeniz’in de gazını görmüşüz

Top-ı âh-ı inkisâra pâyidâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice zengin dış güçlerin gömmüşüz"

Muhtemelen şimdi İngilizler de gizli maddelerin süresinin bitimi üzerine, üzüntülerinden şöyle bir şarkı söylüyordur:

"Gizli madde bu, söyleyemem ben onu hiç kimseye
Sevr'e veda, Mondros'a da, veda artık her şeye

Oyunlarım bir bir hayal oldu, emperyal arzularım hep soldu
Gönlüm hicran, hasret, gamla doldu"

Gizli maddeler hakkındaki gizlilik süresi bittiğine göre artık açıklamanın zamanı geldi. Öncelikle gizli madde konusunun kendisi bir maden. Bu madenin çok ekmeğini yedik şimdiye kadar.

Gizli madde, gerçek bir element ama periyodik cetvele bakınca bulamazsınız, gizlemişler çünkü. 118 element var diyorlar ya, bir gece ansızın 119, 120... Kim bilir!?

Gizli maddelerin çıkarıldığı madenlere “madden” denir. Madden, maddeten bizi rahatlattığı gibi safları sıklaştırmada da kolaylık sağlıyor. Çok tatlı olduğu için kendisini “maddlen” diye isimlendirenler de var. Gizli maddelerin biraz acı gibi olanlarına da “bitter” deniyor ama endişelenmeyin çabuk bitmez. O kadar tatlı bir maden ki inanamazsınız. Jelibon'a şaşırtıcı derecede benziyor! Gizli maddelerin süresi henüz bitmemişken, vatandaşın biri jelibon rezervlerimizi ifşa etti ya... Yüreğimiz ağzımıza geldi dış güçler jelibona, daha doğrusu maddlene el koyacak diye. Neyse ki, kaynaklarımızı deşifre etmemek için işi dalgaya vurup unutulmasını sağladık.

Şu andan itibaren jelibon-düzeltiyorum- maddlen rezervimizi gururla dünyaya duyurabiliriz: Tam 6 milyar dolar metreküp tonluk rezervimiz var. Vatana millete hayırlı olsun!

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/gizli-maddeler_585622

Körfez’deki üç beş papel...

Körfez’deki üç beş papel
Sefer Selvi Karikatürü

 

Seçim sonrası hayata bomba gibi başladık. Patlama yapmamız an meselesi. Saymaya şimdiden başlayabilirsiniz ama unutmayın; bizde geri sarım ve geri sayım yoktur! Her şeyde daima ileri gideriz.

Ekonomiye bakın mesela; bir bütçe bize yetmedi, biliyor musunuz? O kadar büyüdük ki ikinci bir bütçe daha oluşturduk. Vatandaşımız da o kadar fedakâr ve cömert ki... Adeta, “Gözlerini gelirimden ayırma hiç, ayırma hiç ne olur. Yaksın maaşımı vergiler, zamla zamla artsın fiyatlar... Ellerini ceplerimden, alma sakın, alma sakın ne olur...” diye şarkı terennüm ediyor.

Vatandaşımız civanmert diye bütün yükü onun sırtına yükleyecek de değiliz tabii... Çok şükür, hesap biliyoruz. Aman diyeyim, hesap bilmeyenlerden uzak durun. Lafı bile var: “Hesabını bilmeyen kasap ne satır bırakır ne masat...” Hele ki, kendisinden sadır olan kelamdan, iki satır kitap okumadığı belli olan kasap, sucukları satarken “elif, be...” diyorsa dindarlığınızı satın alıyor demektir.

Kasap, satır, bıçak, kaşık falan derken nedense aklımıza Suudi Prensi geldi. Kendisi ile yakınlaşıp bir para zuhuratında bulunmasını istediğimizde, ehl-i muhalefet ona katil dediğimizi iddia etti. Böyle bir şey olabilir mi? Biz kendisine “katil” demedik, “katıl” dedik bir kere. Şahlanma hamlemize sen de katıl, bizimle birlikte uçarsın manasında...

Ne diyorduk, ülkemizi rahatlatacak parayı bulmak için Körfez ülkelerine gittik. Elimiz boş gitmedik haliyle oraya, her bir şeyhe bir TOGG araba hediye ettik. Adamlar şaşırdı, gerekirse “TOGGadanak” diye bir on milyar TOGG daha süreriz. Ne oluyor demeye kalmadan TOGGadanak bir on milyar TOGG daha... Körfez’den heybemizde para, anlaşma ve hepsinden önemlisi umutla döndük. Şiiri bile var; “Körfez’deki dolgun paraya bak göreceksin...” diye başlıyor. Elimizi sallamadan milyar dolarların ellisi göz kırptı bize. El dediysem dört parmağı açık el değil ha... Onun zamanı geçti, unutun artık onu. O halde buyrun, şarkısını da söyleyelim:

“Körfezdeki üç beş papel

Söyletirler şarkı gazel

Rezervimizde park edelim

Güzel günler ömre bedel

Swapımdaki TL’ler gibi

Çölden gelen dolar gibi

Kasamızın sultanısınız

Bakmayın bize eller gibi”

Her güzel haberde olduğu gibi bu müjdemizi de şüpheyle karşılayan ehl-i fesat, “Bu paralar ne karşılığı verildi? Memleketi mi sattınız? Hani bizim yüzyılımız başlamıştı ve şahlanıp uçuyorduk, neden paraya ihtiyacımız oldu? İşler kesat mı?” diye sormaya başladı.

Evvela, bir şarkı ile duyuralım:

“Duyduk duymadık demesin hiç kimse

İşte ilan ediyorum herkese

Oh oh oh, çok şükür dostlar

Benim de artık bir asset’im var

Hasedinden çatlasın düşmanlar

Benim de artık bir asset’im var”

Asset’lerimizden hangisini kime satacağımızı biz çok iyi biliriz. Nasıl ki, kardeşimiz Esad’la yakınlaşmak istiyoruz ama zalim Esed bizim Suriye’deki varlığımızdan rahatsız oluyor... İyi olan Esad, kötüsü de Esed yani. Onun gibi, kaynaklarımız arasında assetler kadar essetler de var. Hiç merak etmeyin, assetlere dokunmayıp essetleri satacağız inşallah... 

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/korfez-deki-uc-bes-papel_585320

Çorba Kanun

Çorba Kanun
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Bütçeye vergiden akışlarla ve maaş zamları sebebiyle emeklile için can yakışlarla dolu bir torba kanun daha Meclis'ten geçti. Ne olduğunu çözmeye, kârda mı yoksa zararda mı olduğunu anlamaya çalışan vatandaşlar tarafından mutlu-mutsuz bakışlarla karşılanan torba, havuz medyası tarafından her kanun ve icraatta olduğu gibi, muhteviyatına bakılmaksızın alkışlarla geçti. Onlar zaten “titaniktidar” gemisinin her kararını tamburlarla kemanlarla duyurmaya çalışan orkestrası olma görevini üstlenmiş durumdalar: “Durmak yok, çalmaya devam...”

Torba kanun, alakalı-alakasız, pek çok kanunla ilgili düzenlemeyi tek bir madde ile yapmayı öngören bir pakettir. Her bir kanun maddesinin ilgili komisyon tarafından incelenerek raporunun oluşmasına, kamuoyunda tartışılmasına meydan vermediği için eleştirilen bu sistem, AKP’nin bir alamet-i farikası oldu gibi. Tarihte emsali olmayan sayıda torba kanun tasarısı, mevcut iktidar dönemlerinde Meclis’ten geçip kanunlaştı.

Torbada desteklediğin ve desteklemediğin kanunlar olabilir. Ya hepsini birden kabul edeceksin ya da külliyyen reddedeceksin deniyor vekillere. Kendine ait bir fikri olmayan veya fikrini kullanmak yerine reislerinin talimatlarını gözü kapalı dinleyen vekiller için, kendilerini defalarca el kaldırıp indirmekten kurtaran sihirli bir formül adeta.

Akla gelen her konunun içine dahil edilmesi sebebiyle torbaya benzetilmiş muhtemelen. Ancak kişileri toptan bir kabul ve reddetmeye zorladığı için aslında “zorba kanun” da denebilirdi pekâlâ. Z harfindeki iki keskin dönüş de işin ruhu ile uyumlu olurdu.

“Çorba Kanun” tabirini kullanmak da mümkün aslında. Çorbalarda genellikle farklı malzemeler bir araya getirilip kaynatılır ve piştikten sonra bileşenlerini birbirinden ayırmak mümkün olmaz çoğunlukla. Ayrılsa bile kendi asli tadını kaybetmiştir ve çorbanın bütünlüğü içerisinde yeni bir tat kazanmıştır. Torba kanunların Meclis’ten genel olarak geceleri ve hatta sabaha karşı saatlerde geçtiğini biliyor muydunuz? Öyle zamanlar ki, vekillerin açlıktan karnı kıyılmaya başlar. Çorba kanun Meclis’te kabul edildiği anda bir çorba servisi de yapılsa fena mı olur? Bu uygulama ile vekillerimizin devamsızlık yapmasının önüne geçilir. Demokratikleşme çabamıza katkı çorbası fikrini Meclis veya ilgili bir bakanlık muhakkak değerlendirmelidir.

Çorba dediğimiz şey, her ne kadar yemek kategorisinde olsa da, kendisi ile yaşadığımız gıdalanma biçimini “içmek” fiiliyle belirtiyoruz. İçmek ve ilgili bakanlık deyince benim aklıma İçişleri Bakanlığı geldi. Bütün içişleri kontrol etme görevlerinin bir muktezası olarak düşünebilirsiniz. Meselâ, “Kola içmek istemiyorum, hatta kolayı protesto etmek istiyorum, ne içmeliyim?” sorusunu İçişleri Bakanı’na sorabiliriz. Bu soruya verebileceği fantastik bir cevabı olduğundan eminim.

İçişleri Bakanlığı’nı ilgilendiren bir diğer konu da çay içişleri olabilir. Özellikle zayıflama çayı alım satımı ne kadar karlı olabilir, lüks arabalar almak için o ticaret yeterli olur mu gibi sorularla başlanabilir. Geçtiğimiz haftalarda, adeta “Maserati’m var, asabiyim ben” şarkısını terennüm edercesine trafikte bir avukatla kavga eden polis memuru, lüks arabasıyla gündeme gelmişti. Arabanın, zayıflama çayı ticareti yapan eşinin adına kayıtlı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu vak’adaki polis memurunun bir kaç gün önce gerçekleşen şüpheli ölümü, kimlerin kimlerle neler yiyip içtiklerinin sorulması gerektiğini ortaya koyuyor

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/corba-kanun_585027

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: