Recaip Kandili |
“Tayyip ağabey Türkiye’nin başında. Dünyanın lideri. Kendi kendimize ihanet etmek gibi bazı şeylere sapıyoruz. Şimdi kalkıp da böyle ucuz sebeplerle Tayyip ağabeye ihanet etmek, Türkiye’ye ihanet etmektir… Tayyip ağabeye ihaneti bırak, sırtımızda taşımamız lazım. Yani ayakkabısını elimizle yalamamız lazım…”
Övmek isterken akıl, mantık ve edep haddini aşmak hadi yutulabilir diyelim ama dini sınırları aşan örnekler de oldu. Tıp doktoru olan bu vekil, daha önce de katıldığı bir nikah töreninde sarf ettiği “Sayın cumhurbaşkanımızın sünnetini yerine getirmek istiyorum” sözleriyle tartışmalara yol açmıştı. Bu manada ilk ve tek örnek değil yani. Artan aşırılık dozajı ile hatırlamak gerekirse: Ona dokunmanın ibadet olduğunu iddia edenler oldu. Onu görünce salavat getiren profesör vekil vardı. “Peygamber hata yaptı gururlandı, biz hata yapmadık” demişti bir bakan. Ve sıkı durun, -tövbe, sümme haşa- “Allah’ın bütün sıfatlarını üzerinde toplayan insan” diye tanımlamıştı bir vekil.
Bir ayakkabı yalayana kutusunu bedava mı veriyorlar diye aklımıza gelmiyor değil. Kutu onlar için çok önemli, yürüyüşlerinden kut’u eksik etmiyorlar çünkü. Kutlu Yürüyüş uzun olunca içinde kut-u layemut barındıran bir kutu hayati ehemmiyet kesbediyordur.
Biri çıkıp, meşhur bir hadise benzetmek için şöyle dese kim şaşıracak: “Sizden biri bir Tayyip ayakkabısı görürse eliyle yalasın, yapamıyorsa diliyle yalasın, hiçbir şey yapamıyorsa kalbinden Bay Kemal’e buğz etsin”
Ahval-i aleme göre değişen, esen rüzgara göre kendini konumlandıran, yeri geldiğinde, o güne kadar cansiperane savunduğu fikirleri elinin tersiyle itip aksi düşünceleri dillendiren biri bu kadar övülebilir mi? Bir gün geleceğimiz Avrupa’dadır derken, başka bir gün Avrupa’yı Nazilikle, haçlı zihniyeti taşımakla suçlayabiliyor. Her seçimin hemen öncesinde bir AB ülkesini düşman ilan edip büyükelçileri geri çekiyor ve seçimden hemen sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyor. Tutuklu papaz ve gazeteciler için “bu fakir görevdeyken serbest bırakılmaları mümkün değil” dedikten kısa süre sonra serbest bırakılabiliyorlar. İsrail için söylemedik kötü söz bırakmadıktan sonra onlara ihtiyaç duyduğumuzu anlayabiliyoruz. Siyasi hayatıma mal olsa da vazgeçmeyeceğim dediği çözüm sürecinde bir anda masayı devirdi. Bedelli askerlik isteyenlere parası olan kaçabilsin, olmayan ölsün mü demek istiyorsunuz derken, bir bakıyorsunuz bedelli askerlik müjdesi veriyor.
Seçimleri kaybedeceğimi bilsem yine de EYT kanunu çıkarmam dediğinin üstünden fazla bir süre geçmemişken EYT müjdesi verdi. Diplomatik bütün ilişkileri kestiğimiz, yıllar boyu, aynı binada bulunmaktan bile kaçındığımız SİSİ ile el sıkıştık. Terörü finanse eden, Akdeniz’de düşmanlarımızla iş tutan BAE ile karşılıklı ziyaretler oldu, paralarını aldık. Bir kaşık suda boğmak istediğimiz Cemal Kaşıkçı’nın katili ile prensin ayağına gittik. Kardeşim Esad’tan Zalim Esed’e düşürdüğümüz kişi ile masaya oturmanın hesapları yapılıyor... Liste daha çok uzar da, burada keselim.
Kısaca, “Her gün değişiyorsun, avutuyorsun beni. Bir bilmece gibisin, çözemedim ben seni.... Seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum...” gibi Selami Şahin şarkısı söyleten biri var. Onu hesapsız ve ölçsüsüz sevenlerine göre adeta her gün yeni bir Recep doğuyor. Recep’in doğduğu günü kandil kudsiyetinde kabul eden muhipleri, değiştikçe yeniden doğan Recep’ler için ayrı ayrı kandil kutlaması yapmak isteyeceklerdir muhtemelen. Bu kandilin adı da olsa olsa Recaip Kandili olur.
“Reis iyi de çevresi kötü, onlar değiştiriyorlar fikrini ve hareketlerini, her şeyi prompterden okutuyorlar” diyenler var. Onlar da acaip acaip konuşan prompter için Prompteracaip Kandili düzenleyebilirler. Prompterli veya promptersiz, Recaip Kandiliniz mübarek olsun...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/recaip-kandili_576995