Bu Blogda Ara

Arşiv

Hahahaber-Trump'tan İtiraf



HAHAHABER

Trump'tan itiraf

Trump’tan şok itiraf!

İran'da hükümet sözcüsü, sağlık bakan yardımcısı, eski Tahran belediye başkanı ve bir vekilin koronavirüs’e yakalandığını duyan Trump: "Süleymani meselesini aceleye getirip masrafa girdik o kadar... Keşke biraz daha bekleseydik"





NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .
 

Büyükbaşın Büyük Derdi...

 
Büyük başın büyük derdi
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Bekir Pakdemirli Türkiye’de hayvanların takibini daha iyi yapabilmek için yeni bir kulak küpesi üzerinde çalışmalar yaptıklarını söyledi ve ekledi:
 
“Kulak küpesi şu; her hayvanın kulağına bir tane cep telefonu asacağız. Yurtdışı toplantılarında anlatıyorum, çok hoşlarına gidiyor: ‘Bu inekten ineğe konuşmak için değil, insanların bilgi sahibi olması için’. İçinde komple cep telefonu altyapısı olan bir küpe. Bu bir cep telefonu, ama sürekli çalışan bir cep telefonu değil. Pili 5 sene dayanıyor. 2-3 günde bir uyanacak. Ondan sonra başlayacak; ‘Merhaba, benim adım şu, ben buradayım, hayattayım, vücut ısım çok iyi, hasta değilim’ veterinere SMS atacak. Belli bir coğrafi bölgeyi geçmemesi gerekiyorsa, ‘bana belirlediğiniz alandayım’ diyecek. Trakya ari bir bölge meselâ.

Ama Trakya’ya Van’dan bir hayvan giriyorsa haberimiz olacak. Şap veya diğer hastalıklar. Türk mühendislerince yapılan, orijinal fikri bana ait bir proje. Mezbahanede hayvan kesilince haberimiz olsun diyoruz. Hayvanın kafası gidiyor, kafayla birlikte küpe duruyor. Halbuki burada vücut ısısı düşünce, sizlere ömür diyeceksiniz.” Bir hayvanın SMS’i kesilirse, artık eSaMeSinin de okunmadığını anlayacağız her halde...

Bakan bey, bunun kendi orijinal fikri olduğunu söylüyor, ama kısaca “IOT” denilen nesnelerin interneti kavramı tam da böyle bir şeylere imkân tanıyor ve yeni değil. İneklerin IOT’ları çok sevdiği bilinen bir şey. Hollanda’da çok gelişmiş uygulamalarının olduğunu söylüyorlar.

Vatsağıp Grupları 

Kulaklarında cep telefonu ve internet teknolojisi taşıyan inekler, sadece veterinere SMS atmakla yetinirler mi acaba? Ya bize haber vermeden kendi aralarında haberleşmeye başlarlarsa? Misal, “vatsağıp” grupları kurabilirler. Bir inek, mavi renkli çitlere bir çift tok atarsa “sağıldı” bilgisi paylaşmış olur. Grupta herkes birbirine “çayırlı Cumalar” diler. Çayırların fethi, hacetlerin def’i için “Allah çayırlara vesile kılsın” gibi güzel duâlar paylaşırlar. Devletin cebinden bir kuruş çıkmayacak şekilde SSBS (Sen Sağ Ben Selâmet) yöntemiyle Şehir Mezbahaları’nda sağılacak inekler için hazine günlük asgarî 500 bin SMS garantisi verir, onun altında SMS gelirse öküz altında buzağı aranır.

SÜTÖ

Vatsağıp falan neyse de, ya George Orwell’in Hayvan Çiftliği kitabındaki gibi isyan çıkarmaya niyetlenen hayvanlar olursa? Hafazanallah, SÜTÖ isimli bir örgüt kurarlarsa? Kulaktan kulağa şifreli haberleşme için “sütlock” yazılımı kullanabilirler. Böyle bir şey vuku bulursa, derhal S serisi saman çöpü bulunduran inekler derdest edilir, Sütüntü dergisi ve Saman gazetesi aboneliği ile Samandolu kanalını favori listesinde bulundurmak, örgüt üyeliğine delil kabul edilir. Bankasaman’ın önünden geçenin gözünün yaşına bakılmaz. Kulaklarındaki küpelerden günde 20 saat kaset dinleyip ağlarken, sütlerine gözyaşlarını katan tezcanlı inekler de çıkacaktır. Ne diyelim, büyükbaşın büyük derdi olur...

Diyanet’in mesajları

Diyanet, sağolsun, zaman zaman vatandaşlara bazı dinî konularda hatırlatmalar yapıyor. Meselâ, TOKİ marifetiyle satın alınacak konutlar için kullanılacak kredilerde enflasyon miktarına eşit veya onun da altında bir faiz uygulamasına cevaz verdi. Sübhanallah, bu hatırlatma tam da konut satışlarının düştüğü ve inşaat piyasasının kriz yaşadığı bir zamana denk geldi. Halbuki TOKİ yıllardır satış yapmaktaydı ve satış usûlünde bir değişiklik yapmamıştı. Fetvayı temellendirdikleri enflasyon oranının, 15-20 yıl içerisinde alacağı değerleri hesaplamış ve büyük ihtimalle faiz oranlarının altına düşmeyeceğini tahmin etmiş olabilirler mi? Öyleyse,  ekonomiden epey iyi anlıyor olmalılar. Pazar alış verişlerini akşam saatlerinde yapmaya vatandaşı davet etmelerine de şaşırmamalı o zaman... Akşam saatlerinde elde kalan ve belki de ertesi gün/lere kalırsa bozulabilecek malları pazarcıların belli bir zararı göze alarak daha ucuza sattığı söylenebilir. Bu durumda akşam pazarı tavsiyesi, pazarcı esnafının açıkça zarar etmesini teşvik anlamına gelmez mi? Satın alanlar vatandaş da pazarcı değil mi? Sonra, diyelim ki, herkes alış verişini akşama bıraktı, akşam saatinde yükselen taleple birlikte arz sabitken fiyatlar nasıl düşebilir? 

Geçtiğimiz haftalarda Kur’ân kursu inşaatı ile ilgili açıklamaları tartışma konusu olmuştu. Kur’ân denince akla kurs inşaatı ve tuğla gelmese,  Cennet de köşk-saraya indirgenmese daha iyi olmaz mı? İmar yerine iman öncelense, siyasî gücün en çok ihtiyaç duyduğu konularda o ihtiyaca dair bir dinî hükmü siyasinin işine gelecek şekilde anlatmaktan vazgeçilse, kuruma duyulan güven artmaz mı?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/buyukbasin-buyuk-derdi_513168

Sosyal Medyargıtay

 
Sosyal Medyargıtay
Fikir ve ifade hürriyetinin kâfi derecede kullanılamadığı ülkelerde geleneksel medya araçlarının tesiri azalır.
 
İnsanlar, kendilerini ifade etmek için alternatif mecralara yönelirler. Balon gibi, bir yerine parmağınızı bastırırsanız başka bir yerde fazladan şişmeler olduğunu görürsünüz. Ülkemizde sosyal medyaya teveccüh üst seviyelerdedir. Aman ha, sakın ülkemizde fikir ve o fikri ifade etme hürriyetinin kısıtlı olduğunu söylediğimi sanmayın. Şu an söyleyemiyorum yani...

İktidara yakın bir sivil toplum kurumunun birkaç ay önce gazeteciler üzerine yaptığı bir çalışma vardı hatırlarsanız. Eskiden anaakım denilen medya kuruluşlarında çalışmaktayken, bu medyaların el değiştirmesi sonrası muhalif kimlikleriyle tanınan meşhur bazı gazetecilerin, uluslar arası medya kuruluşlarının Türkiye şubelerinde çalıştıklarını, bazılarının da şahsî internet sayfaları ve sosyal medya kanallarını kullandıklarını anlatan bir rapor yayınlamıştı.

Adeta bir fişleme aparatı olarak kullanılan bu raporda bazı gazetecilerin twitter hesapları ile yaptıkları paylaşımlardan bahsediliyordu. Daha ilginci, dikkat çekici (muhtemelen onlara göre tehlikeli) olabilecek birtakım paylaşımları beğenen gazetecilere dikkat çekiliyordu. Sahipleri değiştikten sonra iktidara daha yakın olan gazete ve televizyonlar, yeni yayın çizgilerine uyum sağlayamayacak kişileri kovdular. Artık, adaletten dış politikaya, eğitimden sağlığa ve günlük siyasetten güvenliğe kadar her konuda neredeyse aynı adamları ekranlara çıkarıyorlar. Adam da “ben ceza hukukçusuyum kardeşim, depremden ne anlarım” demiyor meselâ...

UÇUŞ

Çoğunlukla birbirinin aynı cümlelerle yayın yapan, aynı manşetleri ve başlıkları atan o kadar çok gazete ve televizyon var ki, artık vatandaş nezdindeki inandırıcılıkları ve okunurlukları azalıyor. Kullanılan provokatif ve militanca dilden bahsetmiyorum bile. Ekonominin çok iyi gittiğini anlatıp duruyorlar, ama vatandaş, ayarlanan ve uyarlanan rakamlara itibar etmiyor artık, cebine ve tenceresine bakıyor. Einstein’in meşhur sözü gibi, haklı olsalar ekonomimizin uçuşa geçtiğini tek bir defa söylemeleri bile yeterli olurdu.

Kendisine tanınan anayasal haklar çerçevesinde meşru gösteri ve yürüyüş hakkını kullanamayacağını, kullanırsa yiyeceği cop ve biber gazı ile kalıp hiçbir haberde yer alamayacağını bilen vatandaş, kendi alternatiflerini oluşturuyor. Cumhurreisinin konuşması esnasında, beklenmedik bir şekilde, işsiz ve aç olduğunu söyleyen bir vatandaş çıkınca, konuşmayı canlı olarak veren onlarca kanal yayını kesti.
Gazete ve televizyonlardan umudu kesen vatandaş sosyal medyaya itibar ediyor. Evet, kendini ifade etmek için sosyal medya uygun bir mecra, ama unutulmamalı ki doğrular ve yanlışlar burada iç içe. Güçlü olanın sesi çok çıkıyor ve sesi çok çıkanın haklı olduğu yönündeki peşin kabul devreye giriyor çoğu zaman. İlgi çekmek veya kitleleri manipüle etmek için yalan haber çokça dolaşabilir. Hoşa gitse bile, sansasyonel denilebilecek bilgi ve haberleri teyit etmeden paylaşmamak gerekir.

Adalet Dağıtım Merkezi Olarak Sosyal Medya

Basın gibi, adalete olan güven de sarsıldığı için sosyal medya bir üst mahkeme gibi kullanılıyor. Buna sosyal medyargıtay diyebiliriz. İş o raddeye gelmiş ki, sosyal medya gündemine gelmese hakkında işlem yapılmayacak kişiler, internette yedikleri linç sonrası haklı/haksız olduğuna bakılmazksızın gözaltı-tutuklama yaşayabiliyor. Yani şöyle, duyulmasa tutuksuz yargılanacak olan bir kişi, sırf tepkileri dindirmek için tutuklanabiliyor. Kötüye kullanıma uygun bir durum olduğu için dikkatli olmak gerekir. Hâkim/savcıların işini yaparken sosyal medya tepkisinden çok hakkaniyet ölçüleri ile davranmaları gerekir.

Peki, yüksek sosyal medya mahkemesinde hangi araç hangi tarzdaki dâvâlara bakar?

Whatsapp: Terörle mücadele ve organize suçlar
İnstagram: Evlenme, boşanma işleri, asliye hukuk dâvâları
Twitter: Ceza dâvâları
Ekşisözlük: Alacak-verecek, ticaret dâvâları
Linkedin: İş hukuku dâvâları, mobbing
Facebook: İstinaf mahkemeleri

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/medyargitay_512646

Hahahaber 14 Şubat 2020



Hahahaber 14 Şubat

Sıcak Gelişmeler

*  Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden, “beni yakın, küllerimi de Karadeniz’e atın” diye vasiyet bırakan Volkan Konak için anlamlı destek: “Ölmesini beklemeye de gerek yok…”

* Kars'ta termometreler -27'yi gösterdiği anda Meteoroloji Genel Müdürlüğü termometrelere civa akışını kesti, gözler göklerden gelecek kara kilitlendi...

* "Saray'a kriz yok" başlığıyla çıkan Emine Erdoğan'ın 50 bin dolarlık çantası ile ilgili haberi engelleyen mahkeme: "İndirime girdi onlar, 43 bin dolara satılıyor şimdi..."



NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

Blue-dut Teknolojisi



Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Corona Virüsü, henüz aşısı ve ilacı geliştirilmemiş olduğundan bütün dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Aslında ilk ortaya çıktığında gerekli bilgilendirmelerin yapılmasına izin verilse, belki bugün virüs tehlikenin ölçeği daha düşük olabilirdi. Çernobil hadisesinden hiç ders alınmamış gibi olayın üstü emir komuta zinciri ile örtülmeye çalışılınca daha fena patlak verdi.

Baskıcı yönetimlerin bir özelliği, asla zaafiyet barındırmamalarıdır. Onlar hiç hata yapmazlar. Ayakları kayıp yere serilseler, yere paralel durmayı sevdikleri için uzandıklarını iddia ederler. Kendilerinin hiç kusuru olmaz ve menfi her durum için bir açıklamaları vardır. Ya çok büyük bir düşman saldırısı gelmiştir veya içeride birileri hıyanet etmiştir. Sistemi ve yöneticileri sorgulamak yasak, onları eleştirmek ise ihanettir. Olağandışı her gelişme, ülkenin varlığını tehdit edebilir. Problemlere yaklaşım algoritmaları aşağı yukarı şöyledir: 






Mesele ayyuka çıktıktan sonra 6 günde hastane inşa etme, vakanın görüldüğü yerleşim birimlerinde katı tecrit uygulamaları gibi abartılı tepkiler verdiklerine bakmayın, öncesinde virüs duyulup da itibarları zedelenmesin diye virüsten bahseden doktorları bile tutukladılar.


Bizim memlekette öyle mi? "Tayyip Erdoğan'ın ülkesinde bugün herkes kendisini ifade ediyor. Kimse korkmuyor, kimse çekinmiyor" dedi İçişleri Bakanı. (Beni dinlerseniz, siz yine de kimseye “kel bir bakan” falan demeyin, sonra mahkemeye verilebilirsiniz...) Virüs probleminin çözümü için memleketimizde dut pekmezi kullanılacağını duyan bazıları dalga geçti. Neymiş, bilimsel bir açıklama bekliyorlarmış! Halbuki, adı “blue-dut” olan yeni bir teknoloji bu. “Minareden at beni, in aşağı dut beni” prensibiyle çalışan, kuantum temelli bir yaklaşım. Aynı anda iki farklı yerde bulunup virüsü şaşırtıyoruz, böylece bize bulaşmamış oluyor.

Teknolojide inanılmaz hamleler gerçekleştiriyoruz. 2023 yılında yerli ve milli savaş uçağımız hangardan çıkacak. Bütün aksamı yerli ve milli olacak olan uçağımızın tasarımı İtalya’dan, kasası Almanya’dan gelir herhalde. 50 milyon dolar bulamadığımız için Katarlıların geliştirdiği yerli ve milli tanklarımızda kullanılacak olan ve henüz bulunmayan motorumuzu da uçakta kullandık mı, tamamdır. Yıllar sonra çocuklarımıza şöyle anlatırız artık: “Evet, şuraya bir uçak konmuş. Bir ülke tasarımını yapmış, bir ülke kasasını üretmiş, bir ülke de motorunu vermiş... başka bir ülke de ‘hangara, hangara’ demiş...”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/blue-dut-teknolojisi_512184

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: