15 Temmuz’da ülkemiz büyük bir badirenin eşiğinden
döndü. Yüzlerce sayıda ölü, binden fazla yaralı ve maddî-manevî kayıplar
verilerek şu an için tehlike bertaraf edilmiş görünüyor. Allah, daha
beterinden hepimizi korusun, bir daha ülkemize buna benzer süreçler
yaşatmasın.
Bu çalkantı çok büyük bir bulanıklık oluşturdu ve kısa süre
içerisinde de sular durulacağa benzemiyor. Gelişmeleri anlık olarak
izleyen insanlar, bazı insanların bir gün kahraman ilân edildiğini
görüyor, ertesi gün aynı insanlar için hain denerek acımasız bir linç
kampanyasının yürütüldüğünü de. Hatta saatler içerisinde bile roller
değişebiliyor. Yetkili-yetkisiz, etkili-etkisiz kişilerden, birbiri ile
çelişkili ifadeler, suçlamalar ve savunmalar ardı ardına geliyor ve
haliyle vatandaşın kafası karışıyor. Akla, “Çaylak” (The Recruit)
filminde Walter Burke (Al Pacino) adlı FBI yöneticisinin öğrencilerine
sürekli tekrarladığı “hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir” ve “her şey
sınavdır” sözleri geliyor.
Gerginlik ve karmaşa ortamlarını en çok besleyen haber kaynaklarından biri de sosyal medyadır. Üzerinde oynama yapılmış resimler, eski tarihli görüntüler, ilgisiz bir olayda veya yurdışında çekilmiş fotoğraflar, altlarına çok kışkırtıcı mesajlar eklenerek paylaşıma sürülebilmekte. Bu durum herhangi bir zamanda da görülebilir, ama herhangi bir zamanda karmaşa zamanlarındaki kadar rahat dolaşıma sahip olamaz, sahteliği daha çabuk görülebilir. Kaos ortamlarında galeyana gelmiş insanlar, görmek istedikleri mesajları ihtiva eden paylaşımları sorgusuz sualsiz yayınlarlar ve böylece bilgi kirliliği oluşur. “Allahumme ecirna min şerr-il fitneti” diyenler “ecirna min share’il fitneti” de demeli ve önüne gelen herşeyi araştırmadan paylaşmamalıdır.
Bu darbe girişimi ve sonrasında akıl köprüleri tek taraflı olarak tutulmuş durumda. Kötü niyetli ve dolandırıcı insanlar için en uygun şartlar oluşmuş görünüyor. Korku, güvensizlik, hırs ve intikam duyguları yüksek yoğunlukta. Böyle olunca muhakeme yeteneği zayıflıyor. Mücadelenin taraflarının haklılık seviyelerini yükseltmek ve taraftarlarının saflarını sıklaştırmak için hasımlarını olduklarından daha tehlikeli ve korkunç resmetmeleri, insanların korkusunu paranoya seviyesine çıkarmak için yeterlidir. Rakip alt edildikten sonra zaferin boyutunu da büyütecek bir şeydir bu. Türk siyasetinde sıklıkla ifade edilen “gerginlikten medet ummak” ve “bulanık suda balık avlamak” tabirleri en çok şimdi anlamını buluyor gibi. Kendini polis olarak tanıtıp insanlara terör örgütüne yardım ettikleri konusunda haklarında şikâyet olduğunu söyleyip belirli bir fidye karşılığında bu şikâyeti silebileceklerini söyleyenler varmış. Evlere baskın yapan sahte polisler türemiş. Evde arama yapıp ne kadar kıymetli ve taşınır şey varsa tesbit edip muhtemelen uygun bir zamanda hırsızlığa kalkışacaklardır.
Resmî makamlar şikâyet ve ihbarlar için teyakkuza geçmiş durumda ve her daim her kanaldan bunu hatırlatmaktalar. Sosyal medya hesapları, sakıncalı profiller, sakıncalı web sayfaları ve pek çok şey şikâyet edilebiliyor. Komşunuz kafanızı mı bozuyor, açıp ihbarda bulunabilirsiniz. İşyerinde patronunuz canınızı mı sıktı? Hemen teröre destek veriyor deyin, anında mühürlesinler dükkânı. Örnekler çoğaltılabilir. İhbar iddiasını delillendirmeniz gerekmez üstelik. Öyle ya, nasıl olsa suçsuz biriyse, kendisinin suçsuzluğunu ispatlayacaktır… Ama ya değilse? Değilse, ihbarı değerlendirmeyen kişi kendisinin hain ilân edileceğini bildiği için her ihbarı kesin bir suç gibi kabul eder. İşte o hal, gerçekten olağanüstü bir haldir ve “o hal” bütün Türkiye’de şu anda geçerlidir. Korku, insana yapmayacağı şeyi yaptırır. Üstadın bu konudaki tarifi şöyledir: “Meselâ, nasıl ki damda bir adamı tehlikeye atmak için, bir dessas adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen birşeyi gösterip, vehmini tahrik edip, kova kova, tâ damın kenarına gelir, baş aşağı düşürür, boynu kırılır. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evhamla çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hattâ, bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer.”
Suçluları tesbit edip gerekli cezayı vermek çok önemlidir, hukuğun eksiksiz tecellisi suçlular hariç herkesin temennisidir. İnşallah ileride kaçıncı olacağını bilemeyeceğimiz yeni bir “kandırılış” hikâyesine temel hazırlanmıyordur.
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/o-hal-turkiye_404757
Gerginlik ve karmaşa ortamlarını en çok besleyen haber kaynaklarından biri de sosyal medyadır. Üzerinde oynama yapılmış resimler, eski tarihli görüntüler, ilgisiz bir olayda veya yurdışında çekilmiş fotoğraflar, altlarına çok kışkırtıcı mesajlar eklenerek paylaşıma sürülebilmekte. Bu durum herhangi bir zamanda da görülebilir, ama herhangi bir zamanda karmaşa zamanlarındaki kadar rahat dolaşıma sahip olamaz, sahteliği daha çabuk görülebilir. Kaos ortamlarında galeyana gelmiş insanlar, görmek istedikleri mesajları ihtiva eden paylaşımları sorgusuz sualsiz yayınlarlar ve böylece bilgi kirliliği oluşur. “Allahumme ecirna min şerr-il fitneti” diyenler “ecirna min share’il fitneti” de demeli ve önüne gelen herşeyi araştırmadan paylaşmamalıdır.
Bu darbe girişimi ve sonrasında akıl köprüleri tek taraflı olarak tutulmuş durumda. Kötü niyetli ve dolandırıcı insanlar için en uygun şartlar oluşmuş görünüyor. Korku, güvensizlik, hırs ve intikam duyguları yüksek yoğunlukta. Böyle olunca muhakeme yeteneği zayıflıyor. Mücadelenin taraflarının haklılık seviyelerini yükseltmek ve taraftarlarının saflarını sıklaştırmak için hasımlarını olduklarından daha tehlikeli ve korkunç resmetmeleri, insanların korkusunu paranoya seviyesine çıkarmak için yeterlidir. Rakip alt edildikten sonra zaferin boyutunu da büyütecek bir şeydir bu. Türk siyasetinde sıklıkla ifade edilen “gerginlikten medet ummak” ve “bulanık suda balık avlamak” tabirleri en çok şimdi anlamını buluyor gibi. Kendini polis olarak tanıtıp insanlara terör örgütüne yardım ettikleri konusunda haklarında şikâyet olduğunu söyleyip belirli bir fidye karşılığında bu şikâyeti silebileceklerini söyleyenler varmış. Evlere baskın yapan sahte polisler türemiş. Evde arama yapıp ne kadar kıymetli ve taşınır şey varsa tesbit edip muhtemelen uygun bir zamanda hırsızlığa kalkışacaklardır.
Resmî makamlar şikâyet ve ihbarlar için teyakkuza geçmiş durumda ve her daim her kanaldan bunu hatırlatmaktalar. Sosyal medya hesapları, sakıncalı profiller, sakıncalı web sayfaları ve pek çok şey şikâyet edilebiliyor. Komşunuz kafanızı mı bozuyor, açıp ihbarda bulunabilirsiniz. İşyerinde patronunuz canınızı mı sıktı? Hemen teröre destek veriyor deyin, anında mühürlesinler dükkânı. Örnekler çoğaltılabilir. İhbar iddiasını delillendirmeniz gerekmez üstelik. Öyle ya, nasıl olsa suçsuz biriyse, kendisinin suçsuzluğunu ispatlayacaktır… Ama ya değilse? Değilse, ihbarı değerlendirmeyen kişi kendisinin hain ilân edileceğini bildiği için her ihbarı kesin bir suç gibi kabul eder. İşte o hal, gerçekten olağanüstü bir haldir ve “o hal” bütün Türkiye’de şu anda geçerlidir. Korku, insana yapmayacağı şeyi yaptırır. Üstadın bu konudaki tarifi şöyledir: “Meselâ, nasıl ki damda bir adamı tehlikeye atmak için, bir dessas adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen birşeyi gösterip, vehmini tahrik edip, kova kova, tâ damın kenarına gelir, baş aşağı düşürür, boynu kırılır. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evhamla çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hattâ, bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer.”
Suçluları tesbit edip gerekli cezayı vermek çok önemlidir, hukuğun eksiksiz tecellisi suçlular hariç herkesin temennisidir. İnşallah ileride kaçıncı olacağını bilemeyeceğimiz yeni bir “kandırılış” hikâyesine temel hazırlanmıyordur.
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/o-hal-turkiye_404757