Bu Blogda Ara

Arşiv

Problemlere Pratik Çözümler

 

Problemlere Pratik Çözümler
Yiğit Özgür Karikatürü

Geçen haftaki yazımızda anlattığımız AKgoritmanın üçüncü adımında, şikayetçinin sesi kısılabiliyorsa kısmak, olmuyorsa da zevahiri kurtarmaya yetecek, en kısa vadede uygulanabilecek, maliyeti düşük bir çözüm geliştirmekten bahsetmiştik.

Bu aşamada problemin köküne inen, etkili bir çözüm bulmak gerekli değildir. Yanlış olduğu bilinen bir cevabı göstererek doğrusunun o olmadığını söylemek yeterlidir. Uzun aritmetik işlemler sonucu çözümü bulunabilecek bir problemde işlemleri yapmak yerine, doğru cevap olmayacağı kesin olan bir rakamı söyleyip, “cevap bu değildir” dediğinizde söylediğiniz şey yanlış olmayacaktır. İtiraz edenler olursa, sonsuz sayıdaki yanlış cevaplardan bir başkasını seçip “O zaman, bu da değildir” dersiniz.

Şimdi bu adımla ilgili bazı günlük hayat örneklerine bakalım:

Problem: Üniversite sınavlarında adaylardan başarısız olup barajın altında kalan ve hatta sıfır puan alanların sayısı bir hayli fazla.

Etkili bir çözüm: Çocukların neden başarısız olduğunu tespit etmek, daha iyi bir eğitim öğretim için uygun metot ve araçları geliştirmek, okul müfredatında gerekli düzenlemeleri yapıp sınav sorularını da müfredata uygun hazırlamak gibi meşakkatli adımlar atmak.

Uygulanan çözüm: Barajı kaldırırsak kimse başarısız görünmez. Ortaokulda ve lisede de bol keseden puanlar dağıtalım. Yetmiyorsa her ilçeye bir üniversite açalım. Tosun Paşa filmindeki gibi herkese “Ben de paşayım, sen de paşasın, hepimiz paşayız...” diyelim.

Problem: Doktorlar yurtdışına göçüyor, gidemeyenler de özel hastanelere kaçıyor ve kamu hastanelerinde doktor açığı oluşuyor.

Etkili çözüm: Çalışma saatleri makul ve katlanılabilir sınırlara çekilebilir, maaşları iyileştirilebilir, emniyet tedbirleri artırılabilir, doktorlara şiddet uygulayanlara verilen cezalar ağırlaştırılabilir, önleyici sağlık tedbirleri sıkı uygulanıp, doktorların iş yükü azaltılabilir.

Uygulanan çözüm: Giderlerse gitsinler! Gerekirse hemşirelerin doktorluk yapmalarının önünü açarız. Mezun olan doktor sayısından fazla, uzmanlık kontenjanı açalım, herkesi kolayca uzman yapalım. Yine bir “Ben de paşayım, sen de paşasın...” usulü çözüm işimizi görür.

Problem: Virüs yoluyla kolayca bulaşabilen bir hastalık, halk sağlığını tehdit ediyor.

Uygulanan çözüm: Hastalığa yakalanmazsanız, kimseye de bulaştırmazsınız. Yakalanmayın!

Problem: Maaşlar arasında adaletsizlik var.

Uygulanan çözüm: Herkesin maaşını en az seviyede eşitleriz, adaletsizlik kalmaz.

Problem: Atanamayan öğretmenlerin sayısı katlanarak artıyor.

Etkili çözüm: İhtiyaç duyulan öğretmen sayıları ile mütenasip olarak eğitim fakültelerinin kontenjanları ayarlanabilir.

Uygulanan çözüm: Eksik öğretmen ihtiyacını sözleşmeli ve vekil öğretmen alarak çözelim. Hem işsiz sayılmayacaklar hem de onlara asgari ücretin de altında maaş verip meseleyi ucuza kapatmış oluruz.

Problem: Et ve süt başta olmak üzere, ziraî üretimde maliyetler çok fazla olduğu için ürün fiyatları da yükseliyor. Fiyatlar yükselince vatandaş bu ürünleri alamıyor.

Etkili çözüm: Ülkenin ihtiyaçlarına uygun bir üretim planlaması yapılır. Planlamaya uyulabilmesi için çiftçilere teşvikler verilir. İhtiyaca uygun üretimler fiyatların makul seviyelerde olmasını sağlar. Fazla üretimler toplanıp ihraç edilerek fiyat istikrarı sağlanır ve ülkeye döviz kazandırılır.

Uygulanan: Fiyatları aşağı çekmek için hemen ithalatın önünü açalım. Yerli üretici ayağını denk alsın artık. İthalat işini de bizim çocuklara bırakalım, kaymağını onlar yesin.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/problemlere-pratik-cozumler_598688

Problem Çözme Akgoritması

Problem Çözme Akgoritması
Problem Çözme

Türkiye’de işleri yürütmek çok kolaydır. Daha doğrusu, yürütme işini yapanlar genelde işin en kolay tarafına talip olur ve rahatından taviz vermez.

Önceki yazılarımızda, farklı tarihlerde, aynı konudan bahsedip çeşitli örnekler vermiştik. Diyelim ki, ortada bir problem ve bu probleme bağlı olarak şikayet eden insanlar olsun. Yürütmeci idarecilerimizin bu olaya yaklaşım tarzı umumiyetle şu şekilde olur:

1.       1. Reddetmek veya inkâr seni kurtarıyor mu?

·         Cevap “EVET” ise: Hemen reddet veya inkâr et, 6. Maddeye git.

·         Cevap “HAYIR” ise: 2. Maddeye geç.

2.       2. Şikayeti başka birine veya başka bir yere yönlendirmek mümkün mü?

·         Cevap “EVET” ise: Yönlendirmeyi yap ve konuyu çözüldü olarak işaretle. Yönlendirmelere örnek: Dış güçler, küresel oyun kurucular, İngiliz baronlar, malum zihniyet, teröristler... 6. Maddeye geç.

·         Cevap “HAYIR” ise: 

¨       Kendi bünyen içerisinden, sorumluluğu üstlenecek bir günah keçisi bulabilir misin?

Ø  Cevap “EVET” ise: “Biz de mağduruz, kandırıldık” kartını günah keçisi ile birlikte öne sür ve 6. Maddeye geç

Ø  Cevap “HAYIR” ise: 3. Maddeye geç.

3.       3. Şikayet edenin sesini kısabiliyor musun?

·         Cevap “EVET” ise: Güzel! Ne bekliyorsun o zaman, hemen kıs ve 6. Maddeye geç. (Bu aşamada şikayetçiye peşin olarak küçük bir sus payı verilebilir veya birtakım vaatlerde bulunulabilir. Hiçbirini kabul etmiyorsa tehdit etmek denenebilir)

·         Cevap “HAYIR” ise: Şikayeti kesecek en kısa ve maliyetsiz metodu bul ve uygula, problemin kök sebebini ortadan kaldırman gerekmez.

Örnek: Piyasaya göre nispeten daha ucuz et satan müessesenin önünde uzun kuyruklar oluşuyorsa ve insanlar şikayetçi ise et fiyatını iki katına çıkar, ortada kuyruk derdi kalmaz.

¨       İşe yaradıysa ne âlâ! Gönül rahatlığıyla 6. Maddeye geçebilirsin.

¨       Sonuç alamadıysan 4. Maddeye geç.

 

4.         Bu aşamaya geldiysen, muhtemelen gerçek çözüm pahalı, zahmetli veya bir yakınının hoşuna gitmeyecek bazı şeylerin yapılması gerekiyordur. Telaşa mahal yok, çalışıyormuş gibi görün, insanları oyala yeter. Bol bol söz ver, hamasi nutuklar at. Millet yediyse 6. Maddeye geç, yemediyse 5’ten devam...

5.         Ne yap, biliyor musun? Sansasyonel bir konu bul ve dikkatleri tamamen bu yöne çek. Artık milli maç zaferi mi olur, bölgede savaş ilanı mı edersin, ünlü insanlarla ilgili bir skandal mı patlatırsın, tanınmış bir şahsiyeti sebepsiz yere mi tutuklarsın, bilemem. Problemin büyüklüğüne göre bir şeyler ayarla.

Mesela, millet ağır ve haksız vergilerden şikayet ederken şunu deyip bir tartışma başlatabilirsin: “Ülkenin bekâsı tehlikeye girmiş, şimdi bunları mı konuşacağız?”

İşe yarasa da, yaramasa da 6. Maddeye geç artık, yapacak başka bir şey kalmadı zaten.

6.         Problem çözülmüştür, geçmiş olsun. Hep birlikte: “Ezanlar dinmez, bayraklar inmez, vatan bölünmez!”

 

Bu “AKgoritma” ışığında yoksulluktan şikayet eden insanlara yaklaşım şöyle olabilir:

“Efendim, millet yoksulluktan şikayet ediyor, maaşlara zam istiyorlar. Kasalarda para kalmadı, nasıl vereceğiz? Yeni para basıp versek enflasyonu azdırırız. Dış güçler bizi kıskanıyor deyip oraya havale edelim mi?”

-Hayır, şu sıralar onlara çok bulaşmayalım. Eldeki yatırımcıları da korkutmayalım.

“Kılıştar yapıyor bütün bunları desek?”

-Yahu Kılıştar mı kaldı artık... Kimse yemez. Şimdilik bütün adamlarım bana lazım, içeriden kimseyi de harcayamayız. Marketçilere yıkamaz mıyız meseleyi?

“İmkansız efendim, memleketin yarısı esnaf. Son üç seferdir çok yüklendik zaten marketlere. Zenginlerden fazla vergi almayı mı denesek şimdi?”

-Zenginin canını al, parasına dokunma. Madem fakirler şikayetçi, basın vergileri... Kiracıdan-ev sahibine herkese yeni vergiler yazın. Garsonlar, motokuryeler, düğünde takılan hediyeler, harçlık alan küçük çocuklar... El değiştiren ne kadar para varsa vergimizi alacağız. Ortada fakir kalmazsa, fakirlikten şikayet de kalmaz. Bu meseleyi de alnımızın AK’ıyla çözdük. Haydi, hep beraber:

“Ezanlar dinmez, bayraklar inmez, vatan bölünmez!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/problem-cozme-akgoritmasi_598416

Cesur Yeni Türkiye

Cesur Yeni Türkiye
Cesur Yeni Türkiye

Zaten iyi durumda olan ekonomimiz, başkanlık sistemine geçişimizle birlikte uçuşa geçti, hamdolsun.

Bütün göstergelerimiz en üst seviyelerde dolaşıyor maşallah. Büyüme, işsizlik ve enflasyon oranlarımız fevkalade, rezervlerimiz de eksi bakıyeden kurtuldu çok şükür. Eksi rezerv borç demektir, borç almayan kendini geliştiremez. Yeri gelir borç da alırız, veririz. Rabbimin inayetiyle her masada varız.

Komşu ve eski Türkiye ile benzer ülkelerle kendimizi kıyaslamıyoruz tabii ki. Bizim rakibimiz Amerika, Çin, Almanya ve Japonya gibi ülkeler, artık devler ligindeyiz anlayacağınız. Devler liginde olmak göğsümüzü kabartıyor ama bu ligin de kendine göre masrafları var. İtibarımızdan asla ve kat’a taviz vermemek için belli bedelleri ödememiz gerekiyor.

Her birinizin aynı heyecanı yaşadığını ve “Acaba bize taalluk eden kısım nedir, nasıl ödeyebilirz?” dediğini duyar gibiyim. Şimdi sıkı durun, yepyeni ve birbirinden sevimli yeni vergilerimiz var. Kripto para ve borsa işlemlerinde alım satıma vergi getiriyoruz. Kurumlarımız için asgari kurumlar vergisi ve asgari gelir vergisi belirleyeceğiz, ne kadar hoş, değil mi? Asgari, en küçük, en az anlamına geliyor, kimseyi rahatsız edeceğini sanmıyorum. Yurtdışına çıkış harcını 10 katına çıkarmak da iyi fikir, ucuz diye yurtdışına tatile gidenler ekonomiye katkı versin bari. Çinli elektrikli arabalardan resmen haraç kesiyoruz, o derece artırdık vergiyi. Cep telefonu alım satımlarında sürpriz vergiler olacak, ileriki günlerde açıklayacağız.

Vergi gelirlerini artırmak tamam da, kaçıran veya vermeyenler de oluyor. Gelirleri artıralım derken eldeki yatırımcıyı dışarıya kaçırma ihtimali var.

Bir diğer önemli husus giderleri azaltmaktır. Şu anda Türkiye’de en büyük giderlerden biri, emeklilere yapılan maaş ödemesidir. Hayatının sonuna kadar öde babam öde...

Seçimlerden önce sokak röportajlarında boy gösteren emeklilerimiz vardı. Hayat pahalılığından ve işsizlikten şikayet eden gençlerimizi şükre davet eder, telefolarını çıkarttırıp canlı yayında alt ederlerdi. Eski günlerin daha kötü olduğunu anlatıp dururdu güzel dayılarımız. Ancak, son belediye seçimlerinden sonra bu dayılara ve teyzelere ne olduysa, hayat pahalılığından onlar da şikayet etmeye başladılar. Emekli maaşlarını çok az buluyorlar, torunlara harçlık veremediklerinden, kurban kesemediklerinden yakınıyorlar. “Zam yoksa oy da yok” gibi bizim için tehlikeli sözler sarf etmeye başladılar.

Teklifim şu ki, sokak röportajı emeklilerini tamamen toplayıp KYK yurtlarına yerleştirelim. Muhtemelen, hayatında hiç tatile gitmemiş yaşlı fertlerimiz için bu yurtlar otel gibi gelecektir. İki ay içerisinde, akrabalarından ya da tanıdıklarından biri, emekliye sahip çıkarsa, bakımını üstlenmek ve dışarı çıkarmamak şartıyla kendisine verilsin. İki ay sonunda sahiplenilmeyen emekliler uyutulsun.

Şimdi, “uyutulsun” sözüne itiraz edecekler için söyleyeyim: Emeklilerimiz yaşı yetmiş, işi bitmiş olan kesimden seçilecektir. Uyutulmasa ne olacak kardeşim? Aylık on bin lira maaş, kiraya bile yetmez. Bir kalıp peynir olmuş 500 lira. En erken seçim 2028 gibi görünüyor ve emekli maaşlarının seçime kadar düzelme ihtimali yok. Bu şartlarda değil seçimi, bir sonraki bayramı bile görmesi ihtimali az. Bu süre içerisinde iktidarı yerden yere vurur. Acı ve sefalet içerisinde bir kaç yıl yaşayacağına, alanında uzman ekibimiz tarafından küçük bir iğne ile ve acı çekmeden uyutulsa daha iyi değil mi?

Uyutulacak emeklileri korkutmamak adına, yurt dışı tatil çekilişini kazandıkları söylenebilir. Toplandıkları yer talebe yurdu olduğu için yalan da olmaz bu ifade. Çekilişi kazanan talihli(!) emeklimiz adına bir kutlama yapılıp pasta kesilebilir, arkadaşları da hasretle kendilerine çekilişin çıkacağı günü bekler.

Yukarıda anlattığımız senaryo size Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya isimli distopik romanı gibi gelebilir. Bu daha ne ki, esas distopyayı, yeni yargı paketindeki etki ajanlığı ve casusuluk maddesi geçerse göreceksiniz. “Cesur Yeni Türkiye” yakındır...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/cesur-yeni-turkiye_598185

Paketvekilleri

Paketvekilleri
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Necip milletimizin “paketvekili” göreviyle şereflendirdiği bir grup insan olarak, ne iş yaptığımızın kamu nezdinde tam olarak anlaşılmaması üzerine, vazifemizle alakalı birtakım tavzihatta bulunma ihtiyacı hissettik.

Efendim, bizler paketvekilleri olarak esasen millet ve külliye arasında bir köprü vazifesi görüyoruz. Külliyemizin hazırladığı güzel paketleri alıp millete ulaştırıyoruz. Paketlerin içerisine bakmak ve onları incelemekle vakit kaybetmiyoruz. Zira içerisindekini değiştirecek durumda olmadığımızdan bakmamızın bir anlamı da olmaz.

Taşıdığımız paketlerden misaller vermek gerekirse:


·         Yargı paketi
·         Kamuda tasarruf paketi
·         Eğitimde reform paketi
·         Sağlıkta devrim paketi
·         Ekonomide teşvik paketi-1 (konut kredisi oranlarını düşürme paketi)
·         Ekonomide teşvik paketi-2 (ilki rağbet görmeyince, ikinci el konutlar da dahil edildi)
·         Aynı yılın üçüncü ekonomik teşvik paketi (hay Allah, millet oranları beğenmedi herhalde, biraz daha düşürelim bakalım)
·         Pandemiyle mücadele noktasında konut kredileri ile müteahhitleri yaşatma paketi
·         Deprem etkisiyle sarsılan inşaat sektörünü canlandırmak için konut kredisi paketi
·         Orman yangınları sonrası piyasayı ateşleme maksatlı konut kredisi paketi
·         Sel ile boğulan sektörlere hayat suyu verecek konut kredisi paketi
·         Fırtına ve kasırgaların yıkıcı etkisini yok etmek için nefes kredisi
·         Maden göçüğü felaketi sonrası hayata dönüş projesi (ismi şaşırtmasın aslında bu da bir konut kredisi teşvik paketi)
·         Heyelan sebebiyle piyasaların üzerine serpilen ölü toprağını atmak için konut kredisi yardım paketi
·         Enflasyonla mücadele için konut kredisi teşvikleri paketi
·         Ortada hiçbir sebep yoksa bile konut teşvik paketi
·         Kentsel dönüşüm için kredi teşvik paketi
·         Yeniden kamuda tasarruf paketi
·         Yine yargı paketi

İşimiz nakliye olduğu için bize “nakil adamlar” diyenler de var. Vazifemizin temeli “götürmek” üzerine kurulmuş olduğundan “Götür” uygulamasını kullanıyoruz. Bu arada, götürmek demişken misyonumuzu “Nakli-ye” şeklinde okuyanlar da olmuyor değil. Bir filminde pizza kuryeliği yapan Recep İvedik karakteri gibi, taşıdıkları paketlerdeki “promasyon”u yoldayken yiyen arkadaşlarımız da çıkabiliyor ama sizi temin ederim, asıl paketlere kimse dokunmuyor. Hatta diyebilirim ki “Adamlar yiyor ama çalışıyor” sözü bunun üzerine söylenmiş olabilir.

Paketlerimiz genelde “adrese teslim” şeklinde hazırlandığından işimiz kolay. Ancak bazı paketlerin üzerinde adres yazılmamışsa iş “götüren” arkadaşımızın ferasetine kalıyor. Paket işinin bir başka güzelliği de paketlerin muhafazalı olup içini göstermemesidir. İlgilisi hariç kimse içinde ne olduğunu umursamaz. Bu sebeple günün herhangi bir saatinde taşınabilir. Müteahhit -düzeltiyorum- alıcılar da birbirinin paketine sulanmaz, herkes edebiyle kendi paketini bekler.

Bir de umumu ilgilendiren “torba kasalar” var. Bizim için büyük torbaları taşımak daha kolay ama torbalarımız şeffaf naylon olduğundan içindekileri gösterme özellikleri var. Bu da zaman zaman tartışmalara sebebiyet verebiliyor. Vay efendim, o hususun bu torba içerisinde işi neymiş, şu ne işe yarayacakmış diyerek, kamuoyu günlerce torba kasaları konuşabilir. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, torbaları daha çok gece yarılarında geçiririz. “Kimseler görmeden, yar oy yar oy, geç gizli gizli” türküsü eşliğinde kimseyi görmeden ve kimseye görünmeden halletmek en güzeli.

Herhangi bir konuda eleştiri babında düşünceleriniz varsa, onları dillendirebilmeniz için son günler. Yeni yargı paketi ile birlikte, o düşünceler artık sadece zihninizde paketli kalacak. Netekim, her kafadan ayrı bir ses çıksın da eski Türkiye’ye mi dönelim?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/paketvekilleri_597781

Öne Çıkan Yayın

Şair Tüikî

Bu haftaki misafirimiz, şiirlerindeki serbest ölçüsü ile meşhur olmuş Şair Tüikî... Her ayın 3. günü yayınladığı şiirler toplumun bütün ke...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: