İbrahim Özdabak Karikatürü |
Bir önceki yazımızda, ülkemizde gündemi meşgul eden konuların çeşitli saiklerle çok çabuk değiştiğinden bahsetmiştik. Siyasilerin kendi menfaatleri doğrultusunda yaptıkları müdahaleler, satış ve pazarlama odaklı faaliyetlerle bir tüketim toplumu oluşturmak isteyen mahfillerin kullan-at mantığına alıştırmak için sun’i gündemler icat etmesi ve ülke olarak kanun kaide tanımayan insanların skandal teşkil edecek faaliyetlerinin çokluğu gibi sebepler sıralanabilir.
Avrupa demokrasilerinde yılda bir, belki de iki-üç yılda bir görülebilecek bir skandal türüne memleketimizde gün aşırı rastlamak mümkün:
Bir kişiye özel olarak hazırlanan kanunlar, o kişi istenen mevkiye yerleştirildikten sonra aynı gün içinde değişebilir. İhale dağıtımlarında dönen fesatlar; adam kayırmalar, torpiller, dönen rüşvetler herkesin malumu.
Hayvanları koruma derneği başkanı horoz dövüştürürken görülebilir, Yeşilay’da yöneticilik yapan şahıs uyuşturucu ile yakalanabilir. Uluslararası Üniversiteler Konseyi başkanının yüksek tahsili olmadığı anlaşılabilir. Dahası, tahsili olup olmadığı da bilinemeyebilir, sorulduğunda da söylemeyebilir çünkü...
Bakanlık yapan biri, kendi şirketinden devlete fahiş fiyata dezenfektan satabilir, başka bir bakan bütün otelleri için vergi muafiyeti çıkarabilir. Kızılay’ın muhtaçlara dağıtmak üzere, kurban etlerinden hazırladığı konserveler, bir milletvekilinin otelinde görüntülenebilir. Kızılay, vergisi ödenmesin diye, hayırseverin birinden aldığı bağış adı altındaki parayı yurtdışına gönderip bu vergi kaçınımı işinden kendine küçük bir pay alabilir. Depremzedelere yardım malzemelerini ve kanları parayla satabilir.
Bir değil, iki değil; tam 128 milyar dolar para buharlaşabilir ve paranın akıbeti her sorulduğunda birbiriyle çelişen şeyler söylenip asla net bir cevap verilmeyebilir.
Mafyacılık, kaçakçılık ve dolandırıcılık gibi enva-i çeşit suçları işlemiş insanlar bir bakanla rahatça resim çektirebilir. Hâkim işini düzgün yapmadığından insanlar ihkak-ı hak eylemeye kalkışabilir, hekim ve hakem şiddete maruz kalabilir...
Sayarak bitiremeyiz, burada bırakalım. Şeffaflık, hesap verebilirlik prensiplerinin muntazam işlediği bir ülkede, devlete ait bir kredi kartından şahsi harcama yaptığı ortaya çıkan kişilerin istifa ettiğini duyarız. Çok daha büyük vakalarla çok daha sık karşılaşınca, onlara karşı gösterdiğimiz tepkiler de olması gerektiği gibi olmuyor maalesef. Yüksek sesle ve şiddetle kınıyoruz, kınamayanı dövüyoruz ve genelde kınanan kişilere de hiçbir şey olmuyor. Laf olsun diye, ala-yı vala ederek gözaltına alınsalar bile iki gün sonra sessizce salınıveriliyorlar. “Gündemans” hastalığı sebebiyle ertesi gün, olan biteni hemen unutuyoruz. Bazen de tarafgirlik perdesi öyle kalın bir tabaka oluşturur ki, göz önünde olan biteni görmüyoruz bile.
Yahya Kemal Beyatlı’dan ilhâmen, duruma uygun olarak söyleyecek olursak:
“Haber almak günü geldi Metin Cihan’dan
İsrail'e giden gemiler kalkarmış bu limandan
Zalime yük taşımıyormuşçasına sessizce alır yol
Sallanmaz bu kalkışa bir pankart, ne de havaya kalkar bir kol
Sevkiyatı görenler bu nakliyattan elemli
Günlerce kara partiye bakar gözleri nemli
Biçare Filistinliler, ne size yardıma gelen gemidir bu
Ne de çelişkili ülkenin son gemisidir bu
Gazze'de kalanlar yardımı nafile bekler
Bilmez ki gemiler kendilerine yardıma gelmeyecekler
Bir çok oy veren memnun ki hallerinden
Çok gemiler gitti, dönen yok reisinden”
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sessiz-gemi-seyircileri_591971