Bu Blogda Ara

Arşiv

AKK STORE Hizm-App'leri

AKK STORE Hizm-App'leri
AKK STORE Hizm-App'leri

 

Lozandroid işletim sistemi gizli dosyalarının kalkmasıyla birlikte Mobiliye ülkesinde Yeni İOS’yılı ilan edildi. Mobiliye’nin yerli ve milli uygulama mağazası “AKK STORE”da sunulan bazı hizmet uygulamalarına (kısaca Hizm-App) bir göz atalım:

Götür: Çok özel bir mesajınızı göndermek istediğiniz biri mi var? İşaret çakın, hemen götürelim. Motosikletli, mobil ceza infaz timleri ile hizmetinizdeyiz. Temel hizmet paketimiz gasp, yaralama ve korkutma gibi basit mesajları kapsamaktadır. Diğer dünyaya kesin gidiş bileti almak istediğiniz kişiler varsa premium paketimiz olan MoBilet tam size göre! Kasklarında taşıdıkları aksiyon kameraları ile profesyonel ekibimiz size operasyonu canlı olarak izleme imkânı veriyor. Bitirici hamle için “İndir” butonuna basmanız yeterlidir, anında “indirirler”!

PudraSepeti: Beyaz renkli ve adını şimdi bu mecrada dillendirmek istemediğimiz birtakım maddelerle yakalananlar için geliştirilmiş bir hizmet. UltraPudra isimli en kapsamlı paketle (hizmet paketini kastediyoruz) yapılabilecekler: Adli makamlara ve basına, yakalanan maddenin pudra şekeri olduğu bildiriminin yapılması, araç varsa(ki lüks ve çakarlı arabası olmayanlara bu paketi satmıyoruz) aracın dışının “Ölümüne Reis!”, “Çilemse çekerim, pudramla şekerim” gibi yazılarla süslenmesi, namaz kılarken çekilmiş resimlerin sosyal medya hesaplarından paylaşılması ve bot hesaplarımızdan kişi için destekleyici gönderiler (“başaramayacaksınız, boyun eğdiremeyeceksiniz”, “ezanlar susmaz, bayraklar inmez” ve türlü türlü ikna edici sloganlar) atılması.

Dövtor: Neydi o, eskiden hastanelere gidip dünyanın sırasını beklerdiniz. Bırak doktor dövmeyi, doktoru göremeden bile eve geldiğiniz olurdu. Artık devir değişti. Sıra beklemeden, randevu bile almaya gerek kalmadan doktor dövebileceksiniz! Dövtor müşteri hizmetleri hattı size bir telefon kadar yakın. Arayın, adresinize gelip sizi acil servisine gitmeye yarayacak kadar dövelim ve en yakın hastanenin acil kapısında bırakalım. Canınız dayak istemiyorsa ya da doktor dövecek kadar güçlü değilseniz sadece doktorun adını verin, sizin yerinize onu biz dövelim!

Feyiz-book: Öğretmeninize hakaret etmek istiyorsunuz ama kelime dağarcığınız mı yetmiyor, üzülmeyin! Sizin için en anlamlı hakaret ve küfürleri derleyip paket olarak kullanımınıza sunuyoruz. Bizde lafı dolandırma yok, doğrudan kitabın ortasından konuşuyoruz. Hakaret edilmesini istediğiniz kişinin adını, yaşını, cinsiyetini ve iletişim bilgilerini gönderin yeter.

Not: Sülaleyi işe karıştırmak ekstra ücrete tabidir ve en fazla yedi cedde kadar genişletme yapılabilir.

İ-HaLe: Tanıdığınız etkili birileri yok diye kamu ihalesi alamıyorsanız üzülmeyin. Tamamı İHL mezunu ve alanında uzman kadromuzla biz yeteri kadar ihale alıyoruz. Bir taşeronumuz da neden siz olmayasınız? Ayrıntılı hizmet seçeneklerimizi öğrenmek için bize ulaşın. Selam ve dua ile...

Rüşweetter: Aşamadığınız bürokratik engeller mi var? İşlerinizi çabucak halletmek mi istiyorsunuz? Hemen hesap açıp bize hediye gönderiyorsunuz ve biz de işinizi çabucak hallettiriyoruz. Hediyelerimiz, tor-pille çalışan bütün kurum ve kuruluşlarla uyumludur, hepsinde geçer.

EşliPeçete: Yapmak istediğiniz işi, gönlünüzden geçen şekliyle peçeteye yazıp istek yolluyorsunuz, biz o isteğe uygun ihale açtırıyoruz. Paranız yoksa borç veriyoruz, bizim paramız yetmezse size kefil olup dışarıdan para buluyoruz. Aynı peçete ile vergi borçlarınızın üstünü de sildirebiliyorsunuz.

Not: Kaymak üstü kaymak tabakaya hitap eden bu hizmet için sınırlı bir kontenjan ayrılmıştır. 

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/akk-store-hizm-app-leri_588772

 

 

Yeni Sanalyasa

Yeni Sanalyasa
İbrahim Özdabak Karikatürü
 

Cafcaflı işlere bayılıyoruz; süslü kutular içerisinde uzatılan hediyelere, renkleri canlı ve parlak olan eşyalara ve yeni kılıfıyla sunulan herşeye...

Bunu keşfeden ehl-i siyaset de halkın nazarını muhtevadan çok ambalaja yönlendirir, hasiyetle ilgilenmez hissiyatı öne çıkarır. Popüler ifadeyle “algıları yönetmeye” ehemmiyet verir. İçine koyacak adaleti olmadan koca koca adliye sarayları inşa eder. Dışı süslü binalarla eğitim meselesini çözdüğüne inandırır. Güçlü ve pahalı makam araçlarını art arda yollarda dizerek itibar kazandığını düşünür.

3259 tesisin aynı anda açılışını dev törenlerle kutlar, sayıyı ne kadar büyütürse o kadar iyi. O tesislerin nerede olduğunu kimse sormayacak nasıl olsa. Toprak üzerine on metrekarelik beton döker, hastane temeli olduğunu iddia eder. Fabrika temelini arabasının bagajında taşıyıp her gittiği şehirde bir temel atanları bile varmış diyorlar.

Siyasetçilerin ziyareti öncesinde şehirdeki çimler yeşile boyanır. Yeşil olması gereken futbol stadının çimlerini bile boyayan var. Beyaz renkli formasıyla yere düşen futbolcular oldu da, öyle anladık. Zevahir kurtulsun da, varsın içinde cevahir olmasın. "Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar. Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır" kaidesini tasdik eder.

Şimdilerde, yeni anayasa çağrıları yapıp duruyorlar. “Yeni” sihirli kelimesi ile dillendirilince halkımız teveccüh edecek diye düşünülüyor olmalı. Defalarca değiştirilen, bazı kısımları tamamen kaldırılan mevcut anayasanın hangi hükümleri, hangi işleri yapmaya nasıl engel oluyor, o anlatılsa bari... Kendi eliyle koyduğu kanunu uygulamayan, AYM kararlarını ve AİHM kararlarını hiçe sayan birinin ayağına anayasanın dolandığı söylenebilir mi?

George Orwell’in Hayvan Çiftliği hikayesinde, hayvanlar içerisinde yaşadıkları çiftliği ele geçirip insanları kovarlar. Yedi emirden oluşan bir nevi anayasayı duvara asarlar. Ne var ki, yedi emir levhasını yazan hayvanlar haricinde kimse okuma yazma bilmez. Yönetimi elinde bulunduran domuzlar da bu durumdan yararlanarak kanunları kafalarına göre değiştirirler ve kimse itiraz edemez. “Bütün hayvanlar eşittir” maddesi zamanla “Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir” haline dönüşür. Hiç bir hayvanın yataklarda yatmayacağı hususunda kanun olmasına rağmen insan yataklarında yatan domuzlara itiraz edilince, ilgili maddenin “çarşaflı yataklara” dair olduğunu ve çarşafları kaldırarak yattıklarını iddia ederler.

Merak eden her bir vatandaşın görüp okuyabileceği bir anayasa çok problem çıkarmakta, açıkça yazılı olan kanunların çiğnendiğini görmek kafaları karıştırmaktadır. Diyorum ki, yenisi çıkarılacaksa tam bir Sanalyasa olsun, basılı nüshaları bulunmasın ve sanal ortamlarda şifreli bir şekilde muhafaza edilsin. Sanalyasayı koruyacak süper bir BilgiSaray inşa edilsin. Yöneticilerimiz haricinde kimse ona ulaşamasın. İhtiyaç durumunda onlar bize gerekli maddeleri hatırlatabilirler. İcap ettiğinde hızlı bir şekilde değiştirebilirler de. Anayasanın çiğnendiğini göz görmezse gönül daha çabuk katlanır, kimse itiraz etmez.

Düşünsenize, basılı olduğunda, her değişiklikte tekrardan basılması gereken anayasa kitaplarını... Ne büyük israf değil mi? Ya o kitapları basmak için kesilen ağaçlara yazık değil mi? Sonra, kafaya fırlatılan anayasa kitaplarını da gördük tarihte. Ne gerek var canım, durduk yerde milletin eline silah gibi kullanılabilecek bir araç vermeye...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yeni-sanalyasa_588463

Eğitim Meselesi

İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Öğrencilerinin kendisine yazdığı küfürlü notu sesli okuduğu görüntüyü internet mecralarında yayınlayan öğretmen, eğitim sistemimizdeki bazı çarpıklıkları ortaya serdi.

Değil bir öğretmene, hiç kimseye etmemesi gereken lafları bir ilkokul üçüncü sınıf öğrencisinin rahatlıkla yazabilmesi çok vahim bir durum. Demek ki ya ailesinden yeterli terbiye alamamış (bazı aileler çocuklarına terbiye namına bir şey vermeyip okula gidince adam olmasını bekliyor) veya okul eğitimi bir öğretmene nasıl hitap edilmesi gerektiğini öğretememiş (bazı öğretmenler de ailesinden hiçbir şey öğrenmeden gelen öğrencilere verecek eğitimi olmadığını söyleyebiliyor). Çocuklar da boşluğu internet ve oyunla doldurunca böyle bir nesil çıkabiliyor ortaya.

Öğretmen arkadaş, muhtemelen olayın örtbas edileceğinden veya suçlu çocukların yeterince ceza almayacağından endişelenip bütün dünyaya ilan etmiş. Bu olaydaki tutumunda da maalesef yanlışlıklar var. Öncelikle, videodan anlaşıldığı kadarıyla ilgili notu sınıfta sesli bir şekilde okumuş. Galiz küfürlü ifadeyi vurgulayarak ve tekrar ederek okuması, olayla ilgisi olmayan çocukların bu ifadelere maruz kalması son derece yanlış.

İkincisi, internet ve sosyal medyada görüntüleri paylaşması doğru değil. Birilerinin telkiniyle veya internet videolarında/oyunlarında gördüğü yanlış davranışları örnek alarak o yazıyı yazmış olan öğrencilere karşı mağlubiyetini bütün cihana duyurmak anlamına gelir. Suç işleyenlere prim yaptırmamak gerekirdi.

Üçüncüsü, böyle bir kabahatin milyonlarca insanın erişebileceği mecralarda ifşası, kötülüğün sıradanlaşmasına ve yayılmasına hizmet eder. “Pembe renkli görünmez filleri düşünmek yasaktır!” cümlesi bize fillerin görünmez olduğunu ve onları düşünmenin yasaklandığını bildirse de, bu cümleyi duyan zihinlerde ilk belirecek şey pembe bir fil olacaktır.

Dördüncüsü, “Notu yazan çocuğu sınıfımda istemiyorum” demiş öğretmenimiz. Zor olduğu muhakkak ama keşke öğretmenimiz o çocuk/ların eğitiminde neleri düzeltebileceğini düşünse ve onları topluma kazandırmak için elinden geleni yapacağını söylemiş olsaydı. O çocukları istememek, hakkı olsa bile en zahmetsiz seçim olmuş.

Planlama yapılmadan her tarafta mantar gibi açılan üniversiteler ve öğretmen ihtiyacının çok üstünde alım yapan eğitim fakülteleri, mezun olduktan sonra atama bekleyen öğretmen adayı sayısında yığılmalara sebep oluyor. Bu da öğretmen kalitesini düşürdüğü gibi toplumda öğretmenlere karşı duyulan saygıyı da azaltıyor.

Yılların eğitimcisi ve idarecilik yapmış bir ağabeyimiz şöyle demişti:

“12 yıllık kesintisiz mecburi eğitim, insan kalitemizi çok kötü etkiledi. Eskiden ilkokul eğitimi mecburi iken, öğretmenler öğrencilerinin bir kısmının eğitime devam etmeyebileceğini düşünür ve ne kadar fazla şey öğretebilirse onu kâr sayardı. Şimdi ise ilkokul öğretmeni ‘nasıl olsa aynı konuları ve daha genişini ortaokulda öğrenecekler’ diyerek fazla önemsemiyor. Ortaokul hocaları, ‘ilkokulda öğrenmemişse ben nasıl anlatayım, üniversiteye hazırlanırken kendisi öğrenmek zorunda kalacak’ düşüncesiyle fazla ehemmiyet vermiyor. Liseye kadar gelmiş ve temel bilgileri sağlam olmayan öğrenciler ise özel ders ve dersane ile telafi etmeye çalışıyor. Okumak mecburi ama kimi çocuklarda hiç istek ve heves yok, kendileri bir şey öğrenemediği gibi diğer çocukların ortamını da bozuyorlar. Belli yaşlarda öğrenilebilecek ve beceri isteyen işlerde çırak yetişmiyor artık, yakında usta da kalmayacak... ”

Öğretmenlere beyaz önlük ve öğrencilere ucuz telefon vererek inşallah, eğitimin bütün meselelerini çözeceğiz, az kaldı...

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/egitim-meselesi_588182

 

İlan’lan Sohbet

İlan’lan Sohbet

 

Herkesin görüşmek için sıraya girdiği İlan Mask ile sizin için sohbet ettik:

-Hoşgeldin İlan... Ne o, elinde çocukla gelmişsin, annesi nerede çocuğun?

Hoşbulduk, bir çocuk bakım şirketini yeni satın alıp bütün bakıcılarını kovdum. Şirket hisselerini şişirmişem, annesini San Francisco’ya göndermişem. Elimde lavabo taşıyla da gelebilirdim, yapmadığım şey değil. Merak etmeyin, sadece çocuk beziyle geldim buraya.

-Maşallah, yatırım işlerinden, ekonomiden iyi anlıyorsun. Ben de ekonomist sayılırım. Bizim memlekete de bekleriz, bir fabrika açarsın artık. Teşvik-meşvik ayarlarız sana.

“Tatlı söz İlan’ı deliğinden çıkarır” diye bir sözünüz olduğunu duymuştum. Siz çocukları etkilemeyi çok iyi bilirsiniz. Araba fabrikası ile Starlink yatırımı yaparız size, olur bir Tesla iki kuş...

-Kuş demişken, ne iyi ettin de Twitter’i satın aldın... Seninle iyi anlaşıyoruz, yabancıya gitmemiş oldu.

Platformun adı Twitter idi, kimi “tweet” atmak diyordu, kimi “tivit”. Aklından geçen düşüncelerin üçte birini yazabilen kişiler de “TÜvİK” atıyordu. Artık karmaşa sona erdi. Siz de ebabil ve pelikan sürülerinize yeni isimler bulsanız iyi olur. Kuşlara alerjim var, arada kaynayıp giderler, yazık olur. Platformun yeni ismini beğenmemiş kullanıcılar olabilir, şirketi satın aldıktan sonra istersem içeride at da koşturabilirdim. Nitekim, sosyal bir mecra iken, “doge”leri ve coin”leri otlattığım sosyal bir mera haline getirdim. Herkes kuzu kuzu kullanıyor şimdi.

-Nasıl, iyi para kazanabiliyor musun bari?

Ne gezer abi... Günden güne zarar ediyoruz X’te. Bir plan düşüneceğiz artık.

-Bir tivitten kaç para kazanıyorsun mesela?

Atılan postlardan bir şey kazanmıyoruz. Sadece reklam gelirleri var.

-Daha acil bir plan mümkün. Bak şuraya yazıyorum, hemen oku: Her bir tivitten para alabilirsin. Hatta daha güzeli, ücret garantili tivit abonelği yaparsın. Günlük 10 tivit geçişi garanti dersin. Kullanıcı tivitleri atsa da, atmasa da alırsın paranı. Reklamlar da cabası. 20 yıl boyunca da çıkamasın kimse üyelikten, çıkmak isteyeni gönder Londra mahkemelerine, paraya para demezsin vallahi...

Güzel fikirmiş, hemen değerlendirelim. Oturduğu yerden bedava tivit atma devrinin bittiğini açıklayacağım. Benim yeni bir projem daha vardı, adı Neuralink. Beyinlere implant yerleştirip veri aktarımı yapabiliyoruz.

-Uzaktan kontrol etme de var mı işin içinde?

Olmaz olur mu...

-Yahu, tam da bizim aradığımız çalışma. O implantlardan bize de gönder. Yerli ve milli görüşlü gençlerimizin kafasına üç tane çivi çakmakla meşhuruz ama gerçek çivi kullanmamıştık şimdiye kadar.

İnsanlarda denemek için yeni izin aldık ama şimdilik sadece felçli hastalar üzerinde deneyebileceğiz.

-Felçi insandan çok ne var ülkemizde: Ekonomi, adalet, eğitim, dış politika... Aklına ne gelirse hepsi felç. “Alnımızda çiplerden bir çelenk, Neuralink’e can atan Türk genciyiz...” diye marşını da yaptık mı tamamdır.

İsmini de “Nura Link” diye değiştirebilirsiniz. Sizin memleketin insanı böyle şeyleri sever. Neyse, bana müsaade... “Neden Yahu” bekliyor beni, ona da sözüm var. Haydi hoşçakalın...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ilan-lan-sohbet_587908

Çileli Eğitim

Çileli Eğitim
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Bir yaz mevsimi daha sona erdi ve okullar açıldı. Okullarla birlikte veliler için dertli günler sayfası da... Özel okulların yıllık ücretleri küçük servetlerle yarış halinde. Kimseyi zorla sokmuyorlar ya o okullara, parası olan okusun ve laf etmesin, değil mi ama...

Fahiş okul fiyatlarının sebebi fırsatçı okullar. Hükümetimiz, her konuda olduğu gibi tamamen vatandaş lehine karar alarak özel okul fiyatlarının artış oranına sınırlamalar getiriyor, daha ne yapsın? Üstelik bu sınırlamalar, yarısının ölçülmediği bilinen enflasyon oranlarının da altında. Bundan iyisi can sağlığı! Ama o doymak bilmeyen özel okullar yok mu, daha önce okul ücretine tabi olan bazı ürün ve hizmetleri de ayrı ücrete tabi etmesin mi? Servisine ayrı para alıyor, kitaplar için üç yıl öncesinin okul ücretleri kadar masraf çıkarıyor mesela. Kırtasiye, yemek, üniforma... Say say bitmez. Üstelik bunlar için belirlenen fiyatlar için bir sınır yok. Okul ücreti zam oranı sınırlı ama velilerin cebinden çıkan paranın haddi hesabı yok.

Paralı okutmaya gücü yetmeyenler için, hamdolsun, ücretsiz devlet okullarımız var ama kayıt olmaya gidenlerden para isteniyor. E, hani kayıtlar ücretsizdi deyip şikayet ediyorsunuz. Milli Eğitim Bakanlığı, her sene yaptığı gibi şiddetle karşı çıkıyor, vermeyin diyor velilere: “Kimse sizden kayıt parası alamaz, isteyenin alnını karışlarım!”

Okul yöneticileri dert yanıyor. Temizlik ve güvenlik hizmetleri için kadro yok, ödenek de gönderilmiyor bakanlıktan. Diyelim, yıl boyu ısınma için 20 ton kömüre ihtiyaçları olsun. Devletten gelen para ile 5 ton anca alınabiliyor. Gerisi? Onu da siz halledin deniyor okullara. Para basma yetkisi henüz okullara verilmediği için işletmecilik konusunda kendilerini geliştirmeleri isteniyor. Daha durun, kağıdı, kalemi, temizlik malzemesi ve bir sürü ıvır zıvırı da eklemedik. Hepsi için para veya ayni yardım gerekiyor.

Velilerin ekonomik profili, içinde bulunulan semtin sosyo-ekonomik durumu, okula duyulan rağbet gibi farklı parametrelerle bağış için bir rayiç bedel tespit ediliyor. Tabii ki bu bir kayıt parası değil, o yasak zaten. Yayınevleri ile anlaşarak öğrencileri belli kitapları almaya yönlendiriyorlar. Okul forması olarak belirledikleri kıyafet sadece belli satış noktalarından temin edilebiliyor, kimi okullar bu satışlardan komisyon alıyor. Müze, sergi ve oyun alanları gibi yerlerin ziyareti için etkinlik düzenleniyor, katılmak isteyen öğrenciler parasını ödemek durumunda. Ders saatleri bitiminde etüt çalışmaları için kalmak isteyen öğrencilerden sosyal faaliyetler adı altında yine ücret alınıyor. Çalışan anne-babalar için çocuk okuldan eve ne kadar geç gelse o kadar iyi, canlarına minnet.

Çetrefilli yollardan ticaret yapmaya zorlanan okulların yöneticileri öğretmenlerden oluşuyor. Bu kadar alışverişi yaptıktan sonra eğitim işlerine zaman ayırabilen müdürlere helal olsun. Madem okulların ekmeğini taştan çıkarmasını istiyorlar, okullara iki adet müdür tayin edilsin, biri işletme yeteneği ve tecrübesi olan, gelir getirici faaliyet geliştirecek olan bir müdür olsun, diğeri de öğrenci, öğretmen ve ders gibi eğitim işleri ile ilgilensin.

Yok, okulları ticarethane olmaktan kurtaralım deniyorsa, bakanlıktan veya mahalli belediyeden okulun ihtiyaçlarına göre ödenek ayrılsın, müdürler de veliler de rahat etsin. Aksi halde Çileli Eğitim işi devam eder.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/cileli-egitim_587601

Sultanların Filesi

Sultanların Filesi
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Dilimizde, yanlış kullanımları yaygınlaşmış olan bazı ifadeler vardır. Meşhur olmaları meşruiyetlerine mesnet teşkil ediyormuş gibi kabul görürler.

Bazen doğru kullanımlarının telaffuzu zor gelmiştir, bazen üzerinde fazla düşünülmeden ifadeyi kısaltma ihtiyacı duyulmuştur. Kerli ferli adamların bile (evet, kelli felli değil) bu değirmenlere su taşıdığı görülür.

En yaygın olanlarından örnekler vermek gerekirse:

İnfaz etmek/edilmek: Öldürmek, katledilmek manasında yanlış bir kullanımı vardır. Haber bültenleri ve gazete metinlerinde bile sıklıkla yanlış ifade edilir. Herhangi bir hüküm veya cezanın uygulanması infazdır. İnfaz edilen şey para cezası, hapis cezası veya idam da olabilir. Ancak sadece ölüm vakalarında kullanılabildiği gibi bir yanılgı ile maalesef şöyle cümlelere bol bol rastlamaktayız: “Adamı sokak ortasında infaz ettiler!”

“Kredi kartı geçerlidir”: Çoğu işletmenin duvarında veya vitrininde bu cümleye rastlanabilir. Bu tabelanın asılı olduğu dükkan/işyeri sahibine her zaman sorasım gelmiştir: “Benim kredi kartım geçerli midir?” Hemen akabinde de devam ederdim: “Kartımı henüz görmeden geçerli olduğuna nasıl kanaat getirdiniz? Siz kredi kartları hususunda bilirkişi misiniz, otorite misiniz ki geçerliliğni teyit ediyorsunuz? Kartlarla ilgili vukufiyet ve salahiyetinizin kaynağı nedir?” Büyük ihtimalle işyeri sahibi şaşırır ve “Abi meseleyi neden büyüttün ki şimdi, kartla ödeme yapabilirsin manasında yazdık. Limitin yoksa nakit ver ya da IBAN vereyim EFT yap” der. Ödeme aracı olarak kredi kartının kullanılabilirliğini ifade etme noktasında ciddi başarısızlıkları olmasına rağmen, maşallah herkes bu cümlede kast edilen manayı anlamakta ve kimse bu duruma itiraz etmemektedir.

İndi-bindi ücreti: Dolmuşlarda ve minibüslerde rastladığımız bu cümledeki anakronizm bariz bir şekilde göze çarpar. Bir kişinin indi-bindi yapabilmesi için araçta hazır bulunması gerekir. Araçtan inen kişi tekrar neden binsin ki? (Olay, Christopher Nolan’ın “Tenet” isimli filmindeki gibi zamanda tersine yolculuk yapanların yaşadığı bir alemde geçiyorsa bilemem...) Çok kısa bir mesafeyi kat etmiş yolcuların indiğinde ödemeleri gereken asgari ücreti ifade ederken yanlışa düşmemek adına “bindi-indi ücreti” demek doğru olacaktır.

Benzer yanlışlık, düzgün çalışmayan bilgisayar, televizyon ve telefon gibi elektronik cihazlar için kullanılan “aç-kapa düzelecektir” cümlesinde de yer almaktadır. Zaten açık bir cihaz nasıl açılsın? Diyelim ki tavsiyeye uyarak, ne yapıp edip açık cihazı açtık ve hemen kapattık. Kapalı cihazdan fayda elde edemeyeceğimiz açıktır. 

“Filenin Sultanları” tabir edilen voleybol milli takımımızın filede nasıl bir saltanat sürdüğü bir yana, sultan kelimesi arapça müzekker (gramerde eril) bir kelime olup Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Süleyman örneklerinden de anlaşılacağı gibi erkek varlıklar için kullanılmaktadır.

Alışveriş ve pazar filelerini doldurabilmek bu zamanda her babayiğidin harcı değil. Etin kilosu 350 liralara ulaşmış, peynir 250 lira, zeytin de 150-200 lira civarlarında dolaşıyor. Bu fiyatlarla fileyi ancak sultan mesabesindeki kişiler doldurabiliyorken, filenin sultanları üzerinden çıkan tartışmalar sıradan vatandaş için anlamlı değil.

Kısaca, her sultan sultan değil, her file vatandaşı ilgilendiren file değil, her Abdülhamid han değil, sultan değil, her sultan da Abdülhamid değil. Boş yapma vatandaş! Kendi boş fileni ve sultanların dolu filesini tartışalım...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sultanlarin-filesi_587330

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: