|
İbrahim Özdabak Karikatürü
|
“Biz, dindar
insanların bütün selametini ve refahını, dine hizmet eden ve kendi de dindar
olan insanlara oy vermekte buluyoruz, bize karışma!”
İnsanların takva derecesini Allah bilir. Kalplerini biz
bilemeyiz, sadece muttali olabildiğimiz hareketlerini değerlendirebiliriz. Bulundukları
mevkilerdeki görevlerini muntazaman yerine getirebilmek için dindar olmaları
şart değildir. Dine ilişmemeleri din ve dindarlar için yeterlidir. 2020 yılında
yapılan İslamîlik endeksine göre İslam’a en uygun yaşayan ülkeler sıralamasında
Türkiye 100. sırada çıkmış. Dine nasıl hizmet edilmiş acaba?
“Kamuda başörtüsü
problemi kalmadı. Faizi indirdiler, Ayasofya’yı açtılar, İmam-Hatip okulları
çoğaldı, yeni ve güzel camiler inşa ettiler, yöneticilerimiz çok güzel Kur’an
okuyorlar...”
Zahiren görünen, reklamını yaptıkları işlerle hakikatte olan
biteni karşılaştırmak lazım. Gelişmiş ülkelerde dini inancı ne olursa olsun
herkesin inandığı şekilde giyinmesini güvence altına alan düzenlemeler mevcut. Hâlihazırda
bizdeki uygulama, sadece şu anda ilişilmiyor oluşudur. Yönetime gelen hiç
kimsenin itiraz edemeyeceği ve kaldıramayacağı bir inanç hürriyeti teminatı
oluşturmak çok mu zor?
Bankalara borç verirken düşük faiz uygulamaya başladılar,
doğru ama ticari hayatta uygulanan bütün faizler yükseldi. Her fırsatta
vatandaşları faiz ile borçlanmaya çağırıyorlar. Bankalara kredi ve kredi kartı
borcu olmayan vatandaş kalmadı gibi. Dolar kurunu yükseltmemek için, parası
olan insanlara devlet eliyle faiz verildi, hem de fakir halkın sırtından alınan
vergilerle. Bunun adı da faizle mücadele, öyle mi?
VİP girişleri olan lüks ve şatafatlı camilerle
İmam-Hatip’ler açılıyor ama ateist ve deistlerin sayısı tarihte hiç olmadığı
kadar arttı. İnşaatından birilerinin kazançlı çıktığı ve içine siyaset sokulan ihtişamlı
binalar hizmet etmeye yetmiyor demek ki.
İslam’a hizmet edilmişse, İslami değerlerin yükselmiş olması
gerekmez miydi? Nerede toplumsal huzur, barış, refah ve bereket? İslam,
selamette olmaktır. Kendimizi güvende hissedebiliyor muyuz? Çeteler, mafyalar
sokaklarda cirit atıyor. Yerlileri yetmiyormuş gibi enva-i çeşit uluslararası
mafya, güpegündüz AVM’lerde birbirleri ile hesaplaşır oldu. Dolandırıcılar,
kara para aklayıcıları, uyuşturucu tacirleri elini kolunu sallaya sallaya
dolaşıyor. Otellere, restoranlara, liman işletmelerine çöken çökene...
Üretim, yatırım ve ticaret erbabı sürekli diken üstünde; haraç
için kapısını kim çalacak endişesi, rüşvet vermeden işlerini yürütememe,
tanıdık ve torpil olmadan büyük işler alamama gibi dertleri var. Her an, yeni
bir vergi düzenlemesi getiren bir kanun çıkması muhtemel. İhracattan
kazandığınız parayı 6 ay içinde yurtiçine taşıyın dendi, yetmedi, onun en az
%25’ini TL’ye çevirmek zorundasınız dendi, o da yetmedi o oranı %40’a
çıkardılar. Sermaye hareketlerini kısıtlayacak hangi düzenlemenin
getirileceğinin kestirilemediği bir ortamda nasıl güvenli bir ticaret yapılır?
Yurtdışından yatırım için kim parasını getirip emanet eder? Üstelik başı
sıkıştığında hükümet, istediği bir esnaf/tüccar grubunu günah keçisi olarak
belirleyip, ekonomideki bütün krizlerin sebebi olarak ilan edebiliyor.
İnsanlar, gösteri ve yürüyüş gibi kanunlarla teminat altına
alınmış haklarını kullanamadıkları gibi, konuşmaya bile korkar oldu. Nemelâzım,
başıma bir şey gelmesin diyerek kendi kendilerine sansür uyguluyor. İddianamesi
bile yazılmadan yıllarca hapiste tutulanlar var. İltisak diye bir şey
tutturmuşlar, lahmacun siparişini getiren kurye ile telefon görüşmenizden
terörle iltisaklı hale gelebilirsiniz. Cep telefonunun bir terör zanlısıyla
(suçlusu olduğu ispat edilmese de olur) aynı baz istasyonundan sinyal almasını
bile iltisak sayan zihniyet, herkesi terörist ilan edebilir. AİHM ve AYM
kararları hiçe sayılabiliyor.
Geçenlerde arkadaşlarla 12 Angry Men/12 Öfkeli Adam
filminden bahsediyorduk. Türkiye mahkemelerinde jüri sistemi olsa nasıl işlerdi
diye sorulunca “Tek Öfkeli Adam” filmi olurdu dedim. Tek öfkeli adam, davaların
hem jürisi, hem avukatı, hem savcısı, hem de hâkimi olabiliyor çünkü. “Onu öyle
bırakmam” dediği insanlar anında tutuklanıyor.
Ekonominin halini anlatmaya gerek yok, parası bizden 20-25
kat fazla değerli olan AB ülkelerinde bile gıda fiyatları döviz bazında bizden
daha düşük. Bütün dünyada fiyatlar düşerken bizde yükseliş hız kesmiyor. Karar
Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, 29 Nisan 2023 tarihli yazısında fiyat
karşılaştırmalarını fişleriyle birlikte gösterdi. Ev, araba almak orta gelir
grubu için uzak bir hayal oldu.
Kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen ihaleleri
maliyetinin çok çok üzerinde ücretlerle yandaşlarına peşkeş çektiler. 25-30 yıl
boyunca aratarak gidecek garanti ödemeleri ile geleceğimizi ipotek altına
aldılar. Liyakatsiz atamalarla devlet kurumlarını yakınlarının çiftliği haline
getirdiler, beşer altışar ballı maaş dağıtıyorlar.
“Siyaset böyledir,
başkaları gelse de aynı şeyi yapmayacak mı? Hem, dava için yapılıyor her
şey...”
Bu nasıl bir davadır ki, uğrunda insanların hürriyeti göz
göre göre kısıtlanıyor, keyfi muamelelerle tutuklanıyorlar? Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk,
kul hakkı yeme gibi İslam’ın yasakladığı işler dava için mi vaka-yı adiye
haline gelmiş? 20 yılda nüfuz etmedikleri ve kendi adamlarını
yerleştirmedikleri hangi kurum ve mevki kalmış, sözlerinin üzerine kim söz
söyleyebiliyor? Dava diyerek türlü gayrimeşru işlerine uydurdukları kılıf,
hangi noktaya gelince duracak?
Kendilerinden olmayan herkese karşı kullandıkları nefret
dolu dil, her daim takındıkları kibirli, üstenci ve düşmanca tavırla mı dava
yürütüyorlar? Firavun’a karşı bile yumuşak dille konuşulması gerektiğini
söyleyen Kur’an’a ne kadar uygun bu metot? Karşılarındaki insanlar mı
Firavun’dan daha kötü, kendileri mi Hz. Musa’dan daha yüksek?
Dindar insanlara hitaben söyledikleri “Biz yoksak siz de
olmazsınız” sözü, kendi yerini sağlamlaştırma çalışmasından başka bir şey
değil. Ekonomiden şikayet edenlere, ezanlar susmaz deniliyor. Nerede adalet
diye sorulunca, bayrak inmez cevabı geliyor. Hangi konuda sıkışsalar, mevzuyu
dinî bir hükme bağlayıp sıyrılma peşindeler. Dinî hükmü duyan nasıl olsa itiraz
edemeyecek, eden de din düşmanı diye adlandırılacak. Kavga eden çocukların,
kendini korumak için Kur’an cüzünü siper etmesi gibi. Cüze hürmet gösteren,
kavga sırasında cüzün zarar görmemesi için onu güvenli bir yere koyar, gelecek
darbelere hedef olsun diye elinde tutmaz.
Başkalarıyla aynı şeyleri yapıyorlarsa neden bunları
seçelim? Din adına hareket ettiklerini söyledikleri için bazı insanlar onları
sorgulamayı dine karşı gelmek diye tefsir edebiliyor. Reisleri ne yaparsa
yapsın, vardır bir bildiği denilip baş tacı ediliyor. Bu adamlar Allah
tarafından görevlendirilmiş değil. Dinin sahibi ve tek temsilcisi değil.
İbadetleri kendileri ile Allah arasında, bilemez ve karışamayız. Görünen o ki
pek çok hareketleriyle insanları dinden ve dindarlardan soğuttular.
Söyledikleri yalanları sıralansa kitap çıkar ortaya. Kendilerine emanet edilen
milletin parasını çarçur ederek o emanete hıyanet ettiler. Söz verip de
yapmadıkları işlerin haddi hesabı yok. Dini ilimlere vukufiyetlerine dair bir
emare görünmediği gibi, dünya işlerini dahi bilmedikleri, memleketi
getirdikleri durumdan belli.
“Tamam, kusurları
noksanları olabilir ama onları seçmeyeceğiz de kimi seçeceğiz?”
Soru yanlış, seçimini yapacağımız şey kişi değil, aslında
sistemdir. Fiili olarak Meclis’in ortadan kaldırıldığı, anayasa hükümlerinin
açıkça çiğnendiği, HSK yapısı değiştirilerek hukukun emirber hükümet neferi
olduğu, bakanların bırakın itiraz etmeyi, istifa bile edemediği, birinin
ağzından çıkan her sözün kanun gibi işletildiği, büyüğünden küçüğüne bütün
kurumlardaki her atamayı bir kişinin yaptığı sistemi mi seçeceğiz? Sandığı
otokratik yönetimlerini meşrulaştırma aparatı olarak gören, bütün güç ve
yetkileri bir kişinin eline veren, dünyada emsali olmayan ucube sistemle mi
devam edeceğiz?
Ben şahsen, kuvvetler ayrılığının uygulandığı, denge ve fren
mekanizmalarına sahip, farklılıkları düşmanlık sebebi değil, demokratik
sistemin cilvesi ve bir zenginlik olarak gören, başta muhalefet partileri olmak
üzere, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, meslek odaları ve fikir
toplulukları gibi demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurları ile meşveret
ederek hareket eden bir sistemin hayata geçmesi için oy vermeyi düşünüyorum.
Size de tavsiye ederim...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-uzerine-1_581733
https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-uzerine-2_581781