Bu Blogda Ara

Arşiv

Seçimtihan

 

Seçimtihan
İbrahim Özdabak Karikatürü

İki turlu türünü ilk defa tecrübe edeceğimiz seçimin ikinci turu bugün yapılıyor. Sonuçları itibarıya hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.

Her seçim; bazen salt iyiyi, bazen sadece zarar vermeyeni ve bazen de kötüler arasındaki en az kötü olanı bulmaya çalıştığımız bir imtihandır. Bu imtihanda yapacağımız yanlış tercihin sonuçlarına en az beş yıl katlanmak zorunda kalacağız.

İmtihana katılan taraflar adil şartlar altında hazırlanmadı maalesef. Bir tarafta kurumları, memurları, topu tüfeği, adliyeyi, resmi ve neredeyse gayrıresmi bütün televizyon ve gazeteleri keyfince kullanan ve yönlendiren iktidar vardı. Açılış töreni ve resmi ziyaret gibi bahanelerle yaptıkları mitinglerine devlet memur ve işçilerini zorla götürdüler.

Valiler, kaymakamlar ve iktidar partisine mensup belediyeler, muhalefet mitinglerine uygun meydanlarda izin vermeyerek, afişleri astırmayarak, asılan afişleri indirerek engel olmaya çalıştı. Yalan ve iftiralarla dolu olan afişleri asanlara dokunulmadı, o afişin üzerine “yalan” yazan gençler gözaltına alındı. Devlet kurumu olan TRT, belgesel adı altında hükümet reklamı yapan görüntüler yayınladı.

Kendilerine oy vermeyenleri terörist olarak görenler, ülkenin bekasının tehlikeye girdiğini söyledi ama “Sizden önce beka tehlikesi yaşamıyorduk. Dediğiniz doğruysa, siz ne yaptınız da ülkeyi uçurumun kenarına getirdiniz?” sorusuna cevap vermedi. Montaj görüntülerle karalama yaptıklarını itiraf ettiler. Bazı imamlar ve cemaatler, açıktan hükümeti desteklediklerini ifade etti. Bir imam “28 Mayıs akşamı silahlarınızı ayarlayın, benim iki tane silahım ağzına kadar dolu” dedi, başka bir imam, ilde yapılacak miting için cemaati toplayıp getirmesini istediklerini anlattı. Cami avlusunda, muhalefeti kastederek söylenen “Diyanet’i kapatacaklar” yalanı ile muhalefet yuhalatıldı.

Madem seçim bir imtihandır dedik, sizin için hazırladığımız küçük “seçimtihan”ımızı cevaplayıp oy vermeye öyle gitmenizi rica ediyoruz:

Kuvvetle muhtemel Kuveytli olup, hiç gitmediği, dilini bilmediği, içinde yaşamadığı bir ülkenin vatandaşlığını alarak o ülkede yapılan seçim için oy kullanan millî(!) kitleye ne denir?

a- Kobay-ı milliye (Yeni bir şey deniyoruzdur...)

b- Küre-yi milliye (Küresel çapta bir milliyetçilik, işte ümmetin lideri!)

c- Kuveyt-i Milliye

 

Gerçek görüntüler olmadığı bilindiği halde, mitinglerde muhalefet partisini zayıf düşürmek için gösterilen "ama montaj, ama şu, ama bu" videolara ne denir?

a- Deep Fake

b- Deep'siz fake

c- Edepsiz fake

d- E’deep Ak Bayramı

 

İftira ve yalanlarla bezenmiş karalama propagandasına maruz kalan muhalefet ne yapmalıdır?

a- İddiaları ciddiye alıp cevap vermeye kalkışmamalı, kendini anlatamaz. İktidarın çekmeye çalıştığı mindere yaklaşması iktidara yarar.

b- Cevap vermezse iftiraları kabul etmiş sayılır, bu da iktidara yarar.

c- Ne yapsalar boş; iktidar, kendine yarayacak bir şey bulur.

 

Ekonomiyi en iyi anlatan şarkı hangisidir?

a- "Ekonomik kriz, yooo... "(“..yoo, yoo...” diye devam eden bir rap şarkısı)

b- “Sen iste her şey çok güzel olur

     Epistemolojik her türlü kopulur”

c- “Gözlerim ışıl ışıl, uyuturum mışıl mışıl...” (Muhayyer Kürdî makamında)

d- “Yolun sonu görünüyor”

 

Fabrikaları, işletmeleri, arsaları Katar’a sattık. Elde avuçta para kalmayınca ne yapacağız?

a- Azar azar, Katar bize bir çek yazar, böyle gelmiş, böyle gider o kadar...

b- Sadece Katar deme, Katar’ın da üstünde Kuveyt, altında BAE vardır...

c- Pazara Katar değil, mezara kadar gidecek gerçek çözümler bulmalıyız.

 

Hangisinin kazası olmaz?

a- Siham-ı kaza

b- Seçim

c- Namaz

***

Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar tarihte emsali görülmemiş seviyelere çıkarken, İslam’a hizmet için bu kusurların şimdilik görülmemesini istemek, bir bahçedeki çiçeklerin üstüne basarak yeni bir çiçek dikmeye çalıştığını iddia etmek gibidir. İşini beceremeyen, yerde çiğnenmemiş çiçek bırakmayan bu baçıvana bir “bahçıvan-minüt!” demenin zamanı gelmedi mi?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secimtihan_582816

İçimizdeki Müslümanlık

 

İçimizdeki Müslümanlık
Yiğit Özgür Karikatürü

Sonuçlarıyla, seçimden önceki beklentileri tepe taklak eden bir sandık gördük. Muktedirler farklı bir şekilde önde bitirecekleri bir seçim bekliyordu, olmadı. Muhalefet, ilk turda bitirebileceklerini umdu, gerçekleşmedi. Anket şirketleri, analistler ve gazeteciler tahminlerinde yanıldı.

Demek ki, patatesçiler, soğancılar, etçiler, sütçüler, marketçiler, giyim mağazaları, mobilyacılar, beyaz eşyacılar, kısaca üreten ve satan bütün esnafın, fiyatları yükseltirkenki esas maksadı iktidarı devirmek değilmiş, ekonomik kriz ve enflasyon sebebiyle pahalılık yaşıyormuşuz.

Oyları, genel beklentinin altında düşüş gösteren ve umut ettiklerinden fazlasını alanlar acaba ne yaptılar da oylarını yükselttiler veya düşürmediler?

Alanında yetkin, mevcut problemleri çözebilecek, ülkeyi vizyonuyla ileri noktalara taşıyabilecek kadroları mı var? Yok, genel başkanları hariç, seçim sonrası düzende kimin işbaşına geçeceği belli değil. O genel başkanlar da prompter olmadan konuşamayan, önceden ayarlanmış kitleler haricinde vatandaş ve gazeteciler karşısına çıkmayan kişiler. Gaflarından bahsetmiyoruz bile...

Mevcut kadrolarla geldiğimiz nokta belli: Suç örgütleri, uyuşturucu ve kara para trafiğinin merkezinde bulunuyoruz. Kara para ile mücadele kapsamında gri listeye girdik. Dış kredi risk primimiz rekorlar kırdı. Borçlarımız ve bütçe açıklarımız en üst seviyeye çıktı, rezervlerimiz tükendi.

Parti programları mı çok iyi hazırlanmıştı? Göründüğü kadarıyla bir değişiklik yok. Program olsa ne yazar? Bir dönem Avrupa Birliği’ne girme çabası vardı, şimdi hiç bahseden yok. Bir ara Şangay Beşlisi’ne girmek isediklerini söylediler ama ciddiye alınmadı galiba. Bir gün ABD ile uçak geliştirme programına yazılıp masraf ediyoruz, başka gün Çin’e yanaşmaya çalışıyoruz. Başka bir gün de Rusya’dan hava sistemleri alıyoruz. Sonuç ne oldu, F35 programından çıkarıldık, parasını peşin ödediğimiz uçakları alamıyoruz, parasını geri vermiyorlar. Eski teknoloji F-16 anlaşması için lütuf edip onay vermelerini bekliyoruz. Ruslardan alınan sistemler de depoda çürüyor. Kaybedilen paralar milyarlarca dolar, kaybedilen prestijin bedeli ise hesaplanamıyor.

Terör örgütleri ile pazarlık olmaz, görüşmeyiz dediler. Sonra “devlet görüştü emri biz verdik” ve akabinde “siyasi hayatımıza mal olsa da çözüm sürecini yürüteceğiz” sözleri uçuştu. Çözüm süreci ile ilgili tavsiyelere kulak tıkadılar, bir de baktık ki aniden masayı devirdiler. Oy getirmesi için İmralı mektubunu okuttular, kırmızı bültenle aranan kişiyi devlet televizyonuna çıkardılar. İstanbul Sözleşmesini hazırlayıp savunan da, yıllar sonra tek kalemde silen de aynı adamlar. U’lu dönüşlerle ilgili yazılarımızda daha fazla ayrıntı var, hepsini yeniden sayamayız.

Velhasıl, iç-dış her türlü politikada durum aynı; güven veren bir duruşları yok. Dost-düşman listeleri borsa gibi değişkenlik gösteriyor. Verdikleri ve yerine getirmedikleri sözlerin haddi yok. Pandemisinden depremine, maden kazasından sellere ve orman yangınına kadar hiçbir krizi doğru düzgün yönetemediler. Maskeleri milletin yüzüne ulaştıramayıp süreci ellerine yüzlerine bulaştırdılar, çadırları ve kanları parayla sattılar. Dere yatağına, fay kenarına inşaatlara göz yumup felaketlere davetiye çıkardılar.

Geleceğe dair vaatler hususunda tam bir “Kurtlar Vaadi-Pusu” filmi oynandı. Muhalefet çalışıp belli konulada elle tutulur vaatlerde bulunur bulunmaz, gün geçmeden o vaatlerle ilgili kararnameler yayınlandı. Taşeron işçilerle yönelik düzenlemeden 3600 ek göstergeye, ÖTV ile ilgili indirimlerden öğrencilerin KYK borç faizine, EYT’den emeklilerin bayram ikramiyesine ve işçi-memur maaş artışlarına kadar böyle oldu.

Devlet imkânlarını tepe tepe kullandılar, montaj videolarla halka yanlış bilgi verdiler, muhalefetin söylemediği sözleri broşürlere basıp dağıttılar, yalanlarını cami avlusunda yaptıkları “camiting”lerle süslediler.

Karneleri bozuk, güven telkin edecek kadroları yok, geleceğe dair ayakları yere basan projeleri bulunmuyor. Peki, nasıl hala oy alabiliyorlar, ortakları oyları yükseltebiliyor derseniz, rasyonel argümanlarla açıklanabilecek bir durum değil, tamamen duygusal. Kimi onları hayr-ı mahz olarak gördü, yaptıkları hiçbir şeyi sogulamadı. Kimi korkudan oy verdi, kimi de ehven-üş şer olarak değerlendirdi, hatalarını kabul etmekle beraber, başka seçenek görmedi.

İnsanımız dini ve dindarı sever. Kendi dindar olmasa bile dindara saygı duyar, güvenir. İçinde azıcık bile İslamiyet taşıyan kişiler dini vebali olan bir iş yapmaktan korkar. "İktidara muhalefet, eşittir dine muhalefet" denkleminde kötü tarafta bulunmak istemedi insanımız. Yıllar önce Yiğit Özgür’ün çizdiği bir karikatürü hatırlatalım. Vatandaşın birinin imamla olan diyalogu şöyle:

- Hocam, biz önümüzdeki kurban üç aile birleşip günaha girmek istiyoruz...
+ Lan hani koyuna giriyordunuz?..
- Ateist olduk biz...
+ Üç aile niye birleşiyosunuz ki?..
- Korkuyoruz Allah'tan...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/icimizdeki-muslumanlik_582479

TAŞ Devri Bitsin Artık!

İbrahim Özdabak Karikatürü

 

14 Mayıs seçiminin sonucu tam olarak ne olur, şimdiden bilemeyiz. İnşallah süreç nizam çerçevesinde işler ve sükûnet içerisinde herkes çıkan sonuçları kabul eder. Sonuç nasıl olursa olsun, Türkiye’de bazı şeylerin eskisi gibi olamayacağını söylemek mümkün.

Biz de, en azından TAŞ devri biterse çağ atlarız diyoruz ve istiyoruz ki:

Fikr-i siyasisine muvafık herkesi melek, muhaliflerin tamamını ise şeytan kabul edip, fikren karşısında duramadığı kişileri taş yağmuruna tutma devri bitsin.

Ülkeyi bir ticaret anonim şirketi (T.A.Ş) olarak gören, ülkenin varlıklarını babasının malı gibi dağıtan, keyfi kararlar alıp yaptıklarının hesabını vermeyen “siyo”set anlayışı sona ersin. Yetki kullanımı denince sınır tanımayan ama sıra sorumluluk üstlenmeye gelince elini TAŞın altına sokmaktan imtina edenler artık sahneden çekilsin.

İhaleleri, makamları, maaşları yanDAŞ’a peşkeş çekme devri bitsin. Ülkenin bütün kaynaklarını betona ve TAŞ’a gömme hastalığı nihayet bulsun. Zat, Men(fa)at, Arsa ve (paraları) Hübbeleme putları devrilsin. Boyanıp cilalanan ve millete bir başarı hikayesi olarak satılan taşların devri bitsin. TAŞ atıp kolunu yormadan, ballı rakamlarla aldığı ihaleyi TAŞerona karın tokluğuna yaptırıp aradaki farkı cebe atma işine son verilsin.

TAŞ’ıma suyla ekonomiyi döndürme çalışmaları son bulsun. Bir borcu çok daha yüksek maliyetli başka bir borçla kapatma işinden vazgeçelim. Kaynaklarımız ve ihtiyaçlarımız ilmi bir perspektifle analiz edilsin, sanata, bilime ve teknolojiye yatırım yapılsın. TAŞınmaz mülklerden rant üretme yerine TAŞınabilir cihazlara yazılım geliştirme işlerine teşvik verilsin. Dünya ile rekabet edebilecek seviyede üretim başlasın, katma değeri yüksek ürünlerimizi dışarıya satalım. Jeopolitik mevkmiz değerlendirilsin, bölgenin TAŞıma ve lojistik üssü olalım.

Gramafonda çalınan eski TAŞ plaklar veya Long Play/Uzun Çalar’da oynatılan plastik plaklar gibi bozulup  aynı şarkıda takılı kalmayalım, Mevlana’nın dediği gibi:

“..Dünle beraber gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa düne ait

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...”

Kendi gibi düşünmeyen herkese saTAŞma, hakaret etme ve yetmeyince iftira atma devri kapansın. İnsanları kamplaştırarak bölme, kendisine oy vermeyenleri cehennem aTAŞı ile korkutma furyası sona ersin. Kutuplaşıp galeyana gelen kitlelerde heyecan fazla artarsa TAŞikardi riski artar, bizden söylemesi...

Emrindeki memur ve işçileri otobüslere bindirip zorla kendi mitingine TAŞıma işi sona ersin. Herkes, canının istediği etkinliğe katılabilsin, istemediğine de katılmayabilsin.

Nasrettin Hoca’nın fıkrasındaki gibi; enflasyon canavarını serbest bırakıp onu durdurabilecek taşları bağlayan, bindiği TOGG TAŞıtıyla giderken, ışıkta rastladığı lüks marka araba sahibi ile laflayan, arabasının beygir gücünü yarıştıran, buğdaylarla ve muhtelif nebatla konuştuğunu iddia eden, et fiyatları konusunda yaptığı tespitlerle akıllara durgunluk veren... Kısaca, atlara, etlere ve otlara fısıldayan, bunu yaparken gözleri ışıldayan kişilerin artık yurtTAŞlarla dalga geçmesinin önüne geçilsin. Heterodok-siyasal düşünce ve yöntemlerini alıp gitsinler...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/tas-devri-bitsin-artik_582129

Seçim Üzerine...

Seçim üzerine
İbrahim Özdabak Karikatürü


“Biz, dindar insanların bütün selametini ve refahını, dine hizmet eden ve kendi de dindar olan insanlara oy vermekte buluyoruz, bize karışma!”

İnsanların takva derecesini Allah bilir. Kalplerini biz bilemeyiz, sadece muttali olabildiğimiz hareketlerini değerlendirebiliriz. Bulundukları mevkilerdeki görevlerini muntazaman yerine getirebilmek için dindar olmaları şart değildir. Dine ilişmemeleri din ve dindarlar için yeterlidir. 2020 yılında yapılan İslamîlik endeksine göre İslam’a en uygun yaşayan ülkeler sıralamasında Türkiye 100. sırada çıkmış. Dine nasıl hizmet edilmiş acaba?

“Kamuda başörtüsü problemi kalmadı. Faizi indirdiler, Ayasofya’yı açtılar, İmam-Hatip okulları çoğaldı, yeni ve güzel camiler inşa ettiler, yöneticilerimiz çok güzel Kur’an okuyorlar...”

Zahiren görünen, reklamını yaptıkları işlerle hakikatte olan biteni karşılaştırmak lazım. Gelişmiş ülkelerde dini inancı ne olursa olsun herkesin inandığı şekilde giyinmesini güvence altına alan düzenlemeler mevcut. Hâlihazırda bizdeki uygulama, sadece şu anda ilişilmiyor oluşudur. Yönetime gelen hiç kimsenin itiraz edemeyeceği ve kaldıramayacağı bir inanç hürriyeti teminatı oluşturmak çok mu zor?

Bankalara borç verirken düşük faiz uygulamaya başladılar, doğru ama ticari hayatta uygulanan bütün faizler yükseldi. Her fırsatta vatandaşları faiz ile borçlanmaya çağırıyorlar. Bankalara kredi ve kredi kartı borcu olmayan vatandaş kalmadı gibi. Dolar kurunu yükseltmemek için, parası olan insanlara devlet eliyle faiz verildi, hem de fakir halkın sırtından alınan vergilerle. Bunun adı da faizle mücadele, öyle mi?

VİP girişleri olan lüks ve şatafatlı camilerle İmam-Hatip’ler açılıyor ama ateist ve deistlerin sayısı tarihte hiç olmadığı kadar arttı. İnşaatından birilerinin kazançlı çıktığı ve içine siyaset sokulan ihtişamlı binalar hizmet etmeye yetmiyor demek ki.

İslam’a hizmet edilmişse, İslami değerlerin yükselmiş olması gerekmez miydi? Nerede toplumsal huzur, barış, refah ve bereket? İslam, selamette olmaktır. Kendimizi güvende hissedebiliyor muyuz? Çeteler, mafyalar sokaklarda cirit atıyor. Yerlileri yetmiyormuş gibi enva-i çeşit uluslararası mafya, güpegündüz AVM’lerde birbirleri ile hesaplaşır oldu. Dolandırıcılar, kara para aklayıcıları, uyuşturucu tacirleri elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor. Otellere, restoranlara, liman işletmelerine çöken çökene...

Üretim, yatırım ve ticaret erbabı sürekli diken üstünde; haraç için kapısını kim çalacak endişesi, rüşvet vermeden işlerini yürütememe, tanıdık ve torpil olmadan büyük işler alamama gibi dertleri var. Her an, yeni bir vergi düzenlemesi getiren bir kanun çıkması muhtemel. İhracattan kazandığınız parayı 6 ay içinde yurtiçine taşıyın dendi, yetmedi, onun en az %25’ini TL’ye çevirmek zorundasınız dendi, o da yetmedi o oranı %40’a çıkardılar. Sermaye hareketlerini kısıtlayacak hangi düzenlemenin getirileceğinin kestirilemediği bir ortamda nasıl güvenli bir ticaret yapılır? Yurtdışından yatırım için kim parasını getirip emanet eder? Üstelik başı sıkıştığında hükümet, istediği bir esnaf/tüccar grubunu günah keçisi olarak belirleyip, ekonomideki bütün krizlerin sebebi olarak ilan edebiliyor.

İnsanlar, gösteri ve yürüyüş gibi kanunlarla teminat altına alınmış haklarını kullanamadıkları gibi, konuşmaya bile korkar oldu. Nemelâzım, başıma bir şey gelmesin diyerek kendi kendilerine sansür uyguluyor. İddianamesi bile yazılmadan yıllarca hapiste tutulanlar var. İltisak diye bir şey tutturmuşlar, lahmacun siparişini getiren kurye ile telefon görüşmenizden terörle iltisaklı hale gelebilirsiniz. Cep telefonunun bir terör zanlısıyla (suçlusu olduğu ispat edilmese de olur) aynı baz istasyonundan sinyal almasını bile iltisak sayan zihniyet, herkesi terörist ilan edebilir. AİHM ve AYM kararları hiçe sayılabiliyor.

Geçenlerde arkadaşlarla 12 Angry Men/12 Öfkeli Adam filminden bahsediyorduk. Türkiye mahkemelerinde jüri sistemi olsa nasıl işlerdi diye sorulunca “Tek Öfkeli Adam” filmi olurdu dedim. Tek öfkeli adam, davaların hem jürisi, hem avukatı, hem savcısı, hem de hâkimi olabiliyor çünkü. “Onu öyle bırakmam” dediği insanlar anında tutuklanıyor.

Ekonominin halini anlatmaya gerek yok, parası bizden 20-25 kat fazla değerli olan AB ülkelerinde bile gıda fiyatları döviz bazında bizden daha düşük. Bütün dünyada fiyatlar düşerken bizde yükseliş hız kesmiyor. Karar Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, 29 Nisan 2023 tarihli yazısında fiyat karşılaştırmalarını fişleriyle birlikte gösterdi. Ev, araba almak orta gelir grubu için uzak bir hayal oldu.

Kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen ihaleleri maliyetinin çok çok üzerinde ücretlerle yandaşlarına peşkeş çektiler. 25-30 yıl boyunca aratarak gidecek garanti ödemeleri ile geleceğimizi ipotek altına aldılar. Liyakatsiz atamalarla devlet kurumlarını yakınlarının çiftliği haline getirdiler, beşer altışar ballı maaş dağıtıyorlar.

“Siyaset böyledir, başkaları gelse de aynı şeyi yapmayacak mı? Hem, dava için yapılıyor her şey...”

Bu nasıl bir davadır ki, uğrunda insanların hürriyeti göz göre göre kısıtlanıyor, keyfi muamelelerle tutuklanıyorlar? Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, kul hakkı yeme gibi İslam’ın yasakladığı işler dava için mi vaka-yı adiye haline gelmiş? 20 yılda nüfuz etmedikleri ve kendi adamlarını yerleştirmedikleri hangi kurum ve mevki kalmış, sözlerinin üzerine kim söz söyleyebiliyor? Dava diyerek türlü gayrimeşru işlerine uydurdukları kılıf, hangi noktaya gelince duracak?

Kendilerinden olmayan herkese karşı kullandıkları nefret dolu dil, her daim takındıkları kibirli, üstenci ve düşmanca tavırla mı dava yürütüyorlar? Firavun’a karşı bile yumuşak dille konuşulması gerektiğini söyleyen Kur’an’a ne kadar uygun bu metot? Karşılarındaki insanlar mı Firavun’dan daha kötü, kendileri mi Hz. Musa’dan daha yüksek?

Dindar insanlara hitaben söyledikleri “Biz yoksak siz de olmazsınız” sözü, kendi yerini sağlamlaştırma çalışmasından başka bir şey değil. Ekonomiden şikayet edenlere, ezanlar susmaz deniliyor. Nerede adalet diye sorulunca, bayrak inmez cevabı geliyor. Hangi konuda sıkışsalar, mevzuyu dinî bir hükme bağlayıp sıyrılma peşindeler. Dinî hükmü duyan nasıl olsa itiraz edemeyecek, eden de din düşmanı diye adlandırılacak. Kavga eden çocukların, kendini korumak için Kur’an cüzünü siper etmesi gibi. Cüze hürmet gösteren, kavga sırasında cüzün zarar görmemesi için onu güvenli bir yere koyar, gelecek darbelere hedef olsun diye elinde tutmaz.

Başkalarıyla aynı şeyleri yapıyorlarsa neden bunları seçelim? Din adına hareket ettiklerini söyledikleri için bazı insanlar onları sorgulamayı dine karşı gelmek diye tefsir edebiliyor. Reisleri ne yaparsa yapsın, vardır bir bildiği denilip baş tacı ediliyor. Bu adamlar Allah tarafından görevlendirilmiş değil. Dinin sahibi ve tek temsilcisi değil. İbadetleri kendileri ile Allah arasında, bilemez ve karışamayız. Görünen o ki pek çok hareketleriyle insanları dinden ve dindarlardan soğuttular. Söyledikleri yalanları sıralansa kitap çıkar ortaya. Kendilerine emanet edilen milletin parasını çarçur ederek o emanete hıyanet ettiler. Söz verip de yapmadıkları işlerin haddi hesabı yok. Dini ilimlere vukufiyetlerine dair bir emare görünmediği gibi, dünya işlerini dahi bilmedikleri, memleketi getirdikleri durumdan belli.

“Tamam, kusurları noksanları olabilir ama onları seçmeyeceğiz de kimi seçeceğiz?”

Soru yanlış, seçimini yapacağımız şey kişi değil, aslında sistemdir. Fiili olarak Meclis’in ortadan kaldırıldığı, anayasa hükümlerinin açıkça çiğnendiği, HSK yapısı değiştirilerek hukukun emirber hükümet neferi olduğu, bakanların bırakın itiraz etmeyi, istifa bile edemediği, birinin ağzından çıkan her sözün kanun gibi işletildiği, büyüğünden küçüğüne bütün kurumlardaki her atamayı bir kişinin yaptığı sistemi mi seçeceğiz? Sandığı otokratik yönetimlerini meşrulaştırma aparatı olarak gören, bütün güç ve yetkileri bir kişinin eline veren, dünyada emsali olmayan ucube sistemle mi devam edeceğiz?

Ben şahsen, kuvvetler ayrılığının uygulandığı, denge ve fren mekanizmalarına sahip, farklılıkları düşmanlık sebebi değil, demokratik sistemin cilvesi ve bir zenginlik olarak gören, başta muhalefet partileri olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, meslek odaları ve fikir toplulukları gibi demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurları ile meşveret ederek hareket eden bir sistemin hayata geçmesi için oy vermeyi düşünüyorum. Size de tavsiye ederim...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-uzerine-1_581733

https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-uzerine-2_581781

 

 

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: