Bu Blogda Ara

Arşiv

PC’lik Bozuklukları

  

PC’lik Bozuklukları
PC'lik Bozuklukları

Bir işhanının eksi birinci katında, güneş görmeyen, dışarıya açılan bir penceresi olmayan ve sürekli lambalar açık olduğu için günün hangi saatinin yaşanıyor olduğunun saate bakmadan anlaşılamadığı dükkanımda sakin bir gün geçiriyordum. Radyoda alaturka bir müzik çalıyor. Çayımı yudumlarken, şarkıyı zihnimde kendi meşrebimde mırıldanıyorum: 


“Outbox’ımda hala maillerin, maillerin 

Maillerin var inan.... 

Unuttum desem de şifremi yalan, yalan 

Vallahi yalan...” 


Radyo dediysem, bildiğiniz radyo cihazından değil, internet üzerinden, kanalın web sayfasındaki canlı dinleme aracını kullanarak dinliyorum. O kadar farkımız olsun, bodrum katında radyo çekmez zaten. Birkaç gündür gelen giden yok, verdiğim hizmetlerle ilgili şikayetlerini bana ve memnuniyetlerini dostlarına anlatması gereken müşterilerim sanki konuyla ilgili sessizlik yemini etmişler. Bu insanlar, dostlarıyla görüşmüyor mu yoksa? Nasıl bir toplum olduk biz? Hep bu sosyal medya ve mobil uygulamalar yüzünden, insanlar selamı sabahı kesti birbiriyle. Ah, bu teknoloji yok mu... Varsa yoksa birey! Hayatın merkezinde birey, önemsiz geri kalan her şey! “Sen şöyle aslansın, böyle kaplansın, senin fikirlerini bütün dünya duymalı, resmilerinin beğenilmesi çok önemli, sen, sen ve ille de sen... Kendinle ilgili her detayı ortalığa saç” diyorlar. Bireyi deve, Hubble’yi kubbe yapan bu teknoloji... Neyse canım, biz de ekmeğimizi buradan yiyoruz sonuçta. 


*** 

Elinde laptop çantası olan biri etrafa baka baka dolaşıyor. Bir şeyler aradığı belli. Elindeki çantada bilgisayar varsa, bana uğrayacağı kesin gibi... Ve işte, benim tabelayı görür görmez başka yere bakmayı bırakıp dükkâna yöneldi. Allah’ım, kaç zamandır müşteri gelmiyordu. Bunu kaçırmayayım bari! 


Bilgisayarının üzerine su dolu bir sürahi devrilmiş. Telaşla, hemen saç kurutma makinesi tutmuş cihaza. Yaptığının yanlış olduğunu, kurutma makinesi yüzünden sıvının içerilerde her yere dağıldığını söyledim. Benim gibi bir profesyonelden yardım almasının ise geç kalınmış olsa da doğru olduğunu ekledim. Adam bilgisayarı tamir için bırakıp gitti.  


Pirincî yöntem olarak önce bilgisayarı pirince yatıracağım. Evet, doğru duydunuz pirince. Bilgisayarı ters çevirip, pirinç dolu bir kabın içerisine koyuyorum. Şahsen ben, meşhur Dosya pirincini kullanıyorum ama siz evdeki pilavlık pirincinizi kullanabilirsiniz. Evinde pirinç olmayanlar bulgur da kullanabilir, sonuçta Dimyat’a pirinç bulmaya gidinceye kadar eldeki bilgisayardan da olmayın derim. Pirinç nemi toplamaya yarayacaktır. Genelde dökülen bir bardak su için 3 bardak pirinç atarım. Teknik bir sebebi yok 1'e 3 oranının, sadece pirinç-pilav derken pi-love'ım depreşti, yuvarlak hesap olsun diye de pi sayısını her zaman 3 alırım. 


Bilgisayarı yatırdıktan sonra, pirinç altında neler olduğunu keşfetmem lazım. Patenti tamamen bana ait olan bu yönteme “PC-Analiz” diyorum. Erken dönemlerine geri gidip ne gibi travmalar geçirdiğini bulmaya çalışıyorum. Anakartıyla iletişimi nasılmış, başına neler gelmiş... Bunlar önemli. Sonra, profil gelişimlerini takip etmek lazım, Login İD, L’EGO ve superuser gibi aşamaları var, biliyorsunuz. Her biri PC-kolejik gelişimi anlamak için iyi irdelenmeli. Eski bilgisayarların mottosu “bana bir byte öğretenin kırk yıl kölesi olurum” şeklindeydi. Şimdi nerede... Senin bildiğini sana satmaya çalışan, seni yönlendirmeye çalışan yazılımlar ve araçlarla dolu bilgisayarlar. Bu arada, radyoda Orhan Gencebyte’dan bir şarkı çalıyor: 


Bir zamanlar benim kompüterimdin 

İnternetsizken bile hasretimdin 

Şimdi başka ağlar buldun, torrentler senin olsun 

Sana gelen virüsler benim, downloadlar senin olsun 

Ben daha ne file, folder’tlere yolcuyum 

Ben altına wifi şifresi yazılmış modem mahkumuyum” 

 

Dükkanımda “PC-Koleji” isimli bir köşe vardır. Bilgisayarları hep okutmaya çalışırım. Varsa gözden çıkardığınız bir makine, getirin, iyi fiyata okutayım sizin için. Tahsil-tahsilat meseleleri benim kırmızı çizgimdir. Şu sıralar işler kesat, insanlar bizim gibi dükkanlardan bilgisayar beğenip internetten alıyor.  


Neyse, ne diyorduk; çok değişik PC’lik bozuklukları var. Hekim olarak birkaçını sayayım: 


Obsesif Kompütif bozukluk: Bu bozukluğa sahip bilgisayar takıntılıdır. Düzgün çalışmaz, bir yerlerde takılır. Klavyede yüz tane tuşa basarsınız, hiç tepki vermez. Sonra aniden hepsini birden ekrana basmaya çalışır. Bolca yanlış yaptırır kullanıcısına. O arada, klavyede bastığınız tuşların ekranda çıkmadığını görüp silme tuşuna da basmış olursunuz genelde. Yazıların hızlıca  çıktığını görünce, en son kullandığınız del tuşu basışlarını iptal etmek istersiniz ama nafile... Yediği patch'lerle yamalı bohçaya dönen işletim sistemi, yüklenen-kaldırılan uygulamaların çokluğu, sistem dosyalarının bozulması bu bozukluğa neden olabilir.  


Mainborder-line PC’lik bozukluğu: Anakartın üzerinde arızalar meydana gelebilir. Çipset zamanla şişebilir, bağlantıları kopabilir. Daha kötüsü, her an bağlantılarının kopacağını zanneden anakart, bu korku sebebiyle panikler ve aşırı ısınır. Aşırı ısınma sonucu bilgisayar kilitlenebilir.   


Para-no-ya: Sistem kaynakları artık ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmiştir. PC artık resmen “bana yeni bir parça al” diyerek yalvarır, performansı yerlerde sürünür. Beni dinleyin, RAM alın, SSD diske geçin. Zamanında “para yok ya” diyerek takviye parça almazsanız, sistemi komple yenilemeniz gerekecektir ve bu işlem çok daha pahalıdır.  


Şizo-şifrenik bozukluk: Hiç tanınmayan ve kimseye görünmeyen profiller oluşur. Bilgisayarınız ele geçirilmiş demektir. Bazen, bilgisayarı uzaktan ele geçirenler, diskleri şifreler ve bilgisayarınızı açılamaz hale getirir. Şifreyi çözmek için kullanıcıdan fidye isterler. Böyle bir durumla karşılaşırsanız sakın o korsanlara istediklerini vermeyin. Belli aralıklarla bilgilerinizin yedeğini alırsanız hiç onları dinlemeden basarsınız formatı, yeni ve temiz bir başlangıç yaparsınız. Yedeğiniz yoksa bir adet soğuk su dolu bardak bulundurmanızda fayda vardır.   


REM'ans: Bellek yetmezliği sebebiyle PC'nin olayları hatırlayamaması, işletim sırasında donmalar yaşaması ve arada bir saçmalamasıdır.


Historyonik Bozukluk: İnternette olur olmaz yerlere girip, farkında olmadan pek çok casus yazılım ve zararlı bileşenleri yükleyenlerin yaşadığı bozukluklardır. İnternet tarayıcılarının history kısmına bakılınca hemen anlaşılır. Bedava araç/uygulama/film edinmek için ipe sapa gelmez sitelere girmeyin. Meşhur sözü hatırlayın: bir ürüne para vermiyorsanız, ürün sizsinizdir. 


Siber aktivite: Bilgisayarın içerisine gizli ajanlar kaydeden korsanlar, onları uzaktan kontrol edip bilgisayarınızı köle olarak kullanabilirler. Kendi izlerini kaybettirerek, haberiniz bile olmadan sizin bilgisayarınız aracılığıyla birilerine hakaret edebilir, terör ve kaçakçılık gibi yasadışı faaliyetler için IP numaranızı maske gibi kullanabilir, siber saldırılarda ve DDOS ataklarda zombi muamelesi yapabilir. Kısaca, siber suçlar için bir ara konak olarak kullanılan bir bilgisayarda siberaktivite sendromu vardır.


*** 


Su dökülmüş bilgisayarla bugünümüz geçti, yarına Allah kerim... 


Lockman Hackim serisi önceki hikaye Serinin bir sonraki hikayesi: Bilişim İktidarı Partisi

  

O kulların dertleri...

 

O kulların dertleri
İbrahim Özdabak Karikatürü

Okullarda çalan eğitim öğretim yılının ilk zili, öğrencilerin eteklerinde zil çalma etkisi oluştururken, velilerin eteklerinde ise tutuşmaya yol açtı.

Çantası-defteri, kalemi-silgisi, cetveli-gönyesi, yapıştırıcısı-renkli kartonları, top top kağıtları, oyun hamurları, tahta kalemleri ve kurusu sulusuyla envai çeşit boyaları derken, okulların velilerden istediği kabarık kırtasiye listesini temin etmek için Allah’ın veli kullarının gösterdiği kerametlere benzer performans sergilemek gerekiyor, kırtasiye ürünleri enflasyonunun yüzde ikiyüzlere dayandığı günlerde...

Bakanlığın bedava dağıttığı ders kitaplarını yeterli görmeyen öğretmenler, yardımcı kitap setleri alınmasını şiddetle tavsiye ediyor. Bu kitaplar yetersizse neden dağıtılıyor, ciddi masrafların döndüğü bu kitapların hazırlanması işini kim denetliyor, bu işten kim, ne kazanıyor?

Kıyafetleri okullar belirliyor, genellikle anlaşmalı kırtasiye ve mağazalarda, piyasadaki benzer kalitedeki ürünlerin, bazı yerlerde 2-3, bazı yerlerde 4-5 katına satılıyor.

Personel maaşı ve en temel ihtiyaçlarının sadece bir kaçı için okullara ödenek gönderen bakanlık, okul yöneticilerinden, diğer ihtiyaçlarını “mahalli imkanlarla” temin etmesini istiyor. Velilerden bağış almak haricinde hangi devlet okulu nasıl bir mahalli imkan bulabilir? Halbuki, her sene, zorla bağış toplamanın yasak olduğunu ve toplayan müdürleri şikayet etmemiz gerektiğini duyuruyorlar. Devlet okulları, neden bağış toplamak, yayınevleri ve kırtasiyelerden, giyim mağazalarından komisyon almak, sosyal faaliyet adı altında etüt/proje sınıflarından ücret almak gibi dolambaçlı yollara tevessül etmek zorunda kalıyor?

Lise ve üniversite imtihanlarına hazırlanmak için okul müfredatı kesinlikle yeterli değil, yardımcı kaynak edinmek, ek ders almak ve/veya dersaneye gitmek gerekiyor. Okulda öğretilenler neden o sınavlarda sorulmuyor, ya da o soruları çözebilecek bir eğitim neden okullarda verilmiyor? Lisenin ikinci ve üçüncü sınıflarına kadar örgün eğitim veren okullarda okuyup, sonrasına açık liseye devam eden öğrenci sayısı bir hayli fazla. Üniversite sınavına daha rahat hazırlanmak için yapıyorlar bunu. Lise mezunu olmak sadece üniversiteye giriş için bir formalite olarak görülüyor. Gereksizse, neden komple bütün liseleri kapatıp tasarruf etmiyoruz?

Eskiden, özel okulların sayısı azdı. Devlet okulu ile özel okullar arasında eğitim kalitesi açısından fazla bir fark yoktu. Zengin-fakir, herkes devlet okuluna rahatlıkla çocuklarını gönderebiliyordu. Maalesef, artık parası olmayanın iyi bir eğitim alması veya parasını vererek iyi eğitim alanlarla rekabet edebilmesi mümkün değil.

Sadece eğitim değil, her konuda, parası olanın, iyi hizmetler alabildiği bir ülke olduk, ki onların da iyiliği tartışılır. Hizmet olsun diye değil, birilerine kazanç kapısı olsun diye iş yapılan memleketimizde alternatif bakanlıklar ihdas edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela;

Salık Bakanlığı: Hastane randevusu vermeme, türlü hinlik deneyip randevu alabilen hastalara bu sefer tahlil ve görüntüleme için aylar ve yıllar sonrası için gün verme, elindeki doktorları kaçırarak insanların özel hastane kullanmasını salık verme bakanlığı.

Baldır Kültür Bakanlığı: Tarihi eserleri paldır küldür restore etme ve kendi otellerine 2.5 milyar lira teşvik verme bakanlığı. Ne demişler, bal tutan parmağını yalar...

Çevre, Hemşehricilik ve Kimlik Değişikliği Bakanlığı: Çevresi, hemşehrisi kısacası torpili olanın her işini halledebildiği, parası olanın da kimliğini değiştirerek çevre edinebildiği bakanlık.

Milli Savurma Bakanlığı: Paraları oraya buraya savurup sonra da bir tank palet fabrikası için 50 milyon dolar bulamama bakanlığı.

Hazin Ameliye Bakanlığı: Paramızın kıymetini olabildiği kadar düşürüp ucuz bir ülke haline getirme, bütün bir ülkeyi karın tokluğuna çalışan amelelere dönüştürme bakanlığı.

Dişleri Bakanlığı: Dişleri bileme ve iç politikaya malzeme çıkarmak için bilenmiş dişleri yabancı ülkelere gösterme bakanlığı.

Oran Bakanlığı: “Oranların gümbürtüsü başıma vurur, sarayların fermanı karşımda durur. Oranları aşağı, aşağı keserim, gerçekliğimi kaybettim ağlar gezerim” türküsünü söyleyen bakanlık. Vatandaş da “aman orancı, canım orancı, köyümüze getirdin çoktan bir acı” türküsüyle karşılık vermekte...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/o-kullarin-dertleri_570044

Öne Çıkan Yayın

Şair Tüikî

Bu haftaki misafirimiz, şiirlerindeki serbest ölçüsü ile meşhur olmuş Şair Tüikî... Her ayın 3. günü yayınladığı şiirler toplumun bütün ke...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: