Bu Blogda Ara

Arşiv

ACorona Virüsü


ACorona Virüsü

ACorona, Corona virüsüne benzer özellikler gösteren, makro ölçekli bir virüs türüdür. İlk çıkışı 2000’li yılların başına dayanır. 6 ila 14 yıl arasında değişen bir kuluçka süresi vardır. Virüsün mahiyetini bilenler bulaşmış olduğunu görebilseler bile, herkesçe görülebilen belirtiler kuluçka süresi boyunca açıkça ortaya çıkmayabilir. İçine girdiği kuruma bütün adamlarını yerleştirmek suretiyle çoğalır. Zaman içerisinde kıyafetlerini değiştirerek yeni durumlara uyum sağladığı görülebilir.

Normalde bir virüsün yerleştiği organizmaya konak denilirken, büyüklüğü sebebiyle Acorona’nınkine “saray” diyebiliriz. Saraylara yerleşir, yerleştiği yerleri saray haline getirir. Taca-tahta düşkünlüğü dillere destan olduğundan isminde “taç” anlamına gelen “corona” kelimesi vardır. Bu kadar şatafatlı sarayları ne yapacağı sorulduğunda o sarayların kendine ait olmadığını, kendisinin burada geçici olduğunu söyleyerek cevap verir.

Alternatif Akım...

Yerleştiği sarayda bütün kaynakları tek elden yönetmek ister. Eskiye dair herşeyi, kendi DNA’sını kullanarak oluşturduğu bir alternatifi ile değiştirmeye çalışır: Alternatif tarih, alternatif kahramanlar, alternatif sosyal gerçeklikler... Bu akıma “alternatif akımı” denir. İsminin başına dikkat ettiyseniz “AC” harfleri ile başladığını görürsünüz ki, bu da alternatif akımla çalıştığının göstergesidir. Elektrikte, şiddeti ve yönü düzenli aralıklarla değişen akıma alternatif akım denir. Sinüs dalgası şeklinde bir grafiği vardır. ACorona virüsü de sürekli hareket yönünü ve hızını değiştirir. Ona uygun olarak gerilimi de negatiften pozitife, oradan da tekrar negatife taşıyıp durur. Akımı, gerilimi takip etmek isteyen ümmetin bu değişimlerden başı döner. “Durmak yok, akıma devam” mottosuyla hareket edenler kendini akıma bıraktıkları için başları hiç dönmez.  

Bağış-şıklık Sistemi

Ülkenin bağış-şıklık sistemine resmen çöker. Bağışların tipine bakarak şık olup olmdaıklarına karar verilen sisteme bağış-şıklık sistemi denir. Acorona, işine gelmeyen bütün bağışları şık olmadıkları gerekçesiyle beğenmeyebilir. Hatta daha da ileri giderek kendisi haricinde herkese bağış toplama ve dağıtmayı yasaklayabilir. “Bu memlekete bir şey lazımsa, onu da biz getiririz” felsefesiyle geliştirdiği ve “tek bağış, tek kaynak, tek merkez, tek kanal” şeklinde özetlediği bir bağış “virabiası” vardır. 

Garantina Kurtarır mı?

Yerleştiği yerdeki bütün işleri kendine yakın başka birilerine havale etmesiyle meşhurdur. Bu kadar havale geçirmeye alışık olmayan bir ülkede dövizin ateşi yükselebilir. Kendisine iş havale edilenler, işlerinin belli bir kısmını hazine garantinası altına alırlar. Garantina uygulaması ile kendilerini emniyet içinde hissettikleri söylenebilir. Garantina süresi boyunca, uzmanlar tarafından maske kullanımı tavsiye edilir. Gerçi, bir süre sonra sadece garantina ehlinin değil, iş yapmak için meydana çıkan herkesin maske takması zaruri hale getirilmiştir. Alışık olmadıkları maskelerle dolaşmak kiminin komik görüntüler vermesine sebep olmaktadır. Taktıkları maskenin kendilerini virüsten koruyacağını zannedenler genelde yanılmaktadır. Virüs, kimin hangi maskeleri niçin taktığını bilmektedir. 

Sebep olduğu en büyük tahribatlardan biri, tabiatın akciğerleri kabul edilen yeşil alanları yok etmesidir. Bulaştığı yeşil alanları ve tarım alanlarını betona ve asfalta boğar. Nefes darlığı çekmekte olan ülkelerde ölüm tehlikesi görülebilir, hafazanallah. 

Virüsten nasıl korunulur/Kurtulunur?

ACorona virüsüne karşı şu ana kadar geliştirilmiş ortak bir bakış açısı olmadı. Açı çalışmaları, büyük bir toplumsal mutabakatı kapsayacak kadar geniş olmadığı sürece etkili olmaz. Virüse temas eden herkesin ellerini yıkaması çok önemlidir. “Temiz eller” hareketi öncelikle yayılmasını ve etkisini durduracağı gibi gittikçe küçülmesini de sağlayacaktır. Çözümü, sadece ellerden beklemeyelim yalnız...

Harfiyat Kanyonu Ana Sayfası

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/acorona-virusu_518128

Himmet Dedevleti


Himmet Dedevleti

Benim adım Himmet. Himmet’i bir tek milleti olan, tek başıma küçük bir devletim. Yaşımdan dolayı bana “Himmet Dede” diyenler, “dede” ile “devlet” kelimelerini birleştirerek “Himmet Dedevleti” diye bir isim uydurmuşlar. Bir nevi küçük şahsım cumhuriyeti olarak düşünebilirsiniz. Cumhuriyet dediğime bakmayın, başkanlıkla yönetiliyorum. Kendi iç işlerimde serbestim. Sabit ve tek başkan, tek Himmet, tek millet, tek devlet modeli var bende. Karar alma mekanizmalarım çok hızlı çalışır. İstediğim hızla verdiğim karardan dönebilirim, ümmetin benim dönüş hızıma yetişememesi gibi bir problemim yoktur. 

Kendi OHAL’imi kendim ilan edebiliyorum, icap ettiğinde kendimi karantinaya alıyorum. Çağrı yapıldığında yastık altında ne kadar dövizim varsa şaaak diye bozduruyorum. Önce doları sonra büyük oyunları bozuyorum. Yardım kampanyaları duyurulduğunda “kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede” demeden, yardıma koşanların en önünde ben oluyorum. 

Süreç Çok İyi Yönetiliyor...

Dış işlerimde ise büyük Şahsım Devleti’ne bağlıyım. Sağolsun, ne zaman ödeme ve yükümlülük söz konusu olsa hemen bana rücu eder. Onun da işi zor, bakmayın, benim gibi seksen milyon küçük devletçik daha var buralarda. Hangi birimize yetişsin, değil mi ama? Her birimiz kendi başımızın çaresine bakabilrsek o da rahatlar aslında. Zor zamanlar geçiriyoruz, ekonomik sıkıntılar, afetler, salgın falan... Ama bu salgına, iyi ki merkezinde büyük başkanın bulunduğu başkanlık sistemi ile yakalandık! En zor ve en hayati kararlar anında alınıyor. Süreç çok iyi yönetiliyor, hamdolsun.
Bütün iyi ve güzel kararları başkanımız veriyor, hepsinin duyurusunu da o yapıyor. Canımızı sıkan haberlere konu olan uygulamalar, çevresindeki adamlardan geliyor. Duyunca hemen düzeltiyor, sağolsun. Bugünlerde onu fazla göremiyoruz nedense. 

Düşmanları hiç bitmediği gibi, boş da durmuyorlar. Bir ara patatesçiler durup duruken fiyatları yükselttiler. Soğancılar soğanları depolara sakladılar ki millet soğan yemesin. Allah’tan bütün depolarına girildi ve bütün stokları dağıtıldı da, milletimiz rahat bir nefes aldı. Sonra marketçiler fırsatçılığa soyunup fiyatlara zam üstüne zam yaptılar. Tam ekonomiyi rayına sokmuşken yapılacak iş miydi Allah aşkına? Şimdi de piyasalarda para bitti deniyor. İyi de güzel kardeşim, para bittiyse bu bankaların suçu! Bankalar parayı etrafa dağıtırlarsa bütün finansman meselelerimiz hallolur. Dünya kadar havaalanı, hastane, köprü, yol falan yapıldı. Devletin cebinden bir kuruş para çıktı mı? Çıkmadı. Onların parasını vermek bize düşer elbet. Az-çok demeyelim, herşeyi de devletten beklemeyelim kardeşlerim. 

Maskede Yaşa Takılanlar!

Başka devletler maskeleri para ile satarken biz ücretsiz alıyoruz, kıymetini bilelim. 65 yaş üstü insanlarımızın ayağına maskeleri ve kolonyaları gönderildi. 20-65 yaş arası vatandaş-devletçikler olarak her gün işe gidip gelmek zorunda olanlarımız marketlerde, otobüslerde maske takmak zorunda. Çok şükür, maske satışı yasak, bedava verecekler. Onun için PTT’den başvuru yaptık, yetmedi e-devletten başvuru yaptık, herhangi bir şey gelmedi. En son eczaneler verecek dendi, cep telefonlarımıza kodlar gelecekmiş, o kodlarla eczanelerden alabilecekmişiz. O kod da gelmedi! Acaba diyorum, maske konusunda yaşa mı takıldık? Bedava geleceğine güvenerek zamanında maske almadık. Kod geldiğinde eczaneye maske ile gitmek lazım, maskesiz olduğumuz için maske almaya gidememek çok acı olacak. Bakın, bu dramdır! 65 yaş üstü vatandaşlardan rica ediyorum; yahu evden çıkmanız yasak, maskeyi ne yapacaksınız? Maskede yaşa takılanlara verin gitsin! Biz bize yetelim, öyle değil mi? 34 yabancı ülkeye her türlü tıbbi malzeme yardımı da gönderdi büyüklerimiz, itibarımızı yükselttiler sağolsunlar. Bakın şu yabancı ülkelere yapılan ihsana... sıra gelince bana, para göndermem gerektiği söyleniyor verilen İBAN’a...

Maya Felaketi

Üst üste felaketlerin yaşandığı 2020 olarak Maya Takvimi’ne göre felaket yılında mıyız bilmiyorum ama marketlerde maya bulunamaması felaketinin tam ortasındayız. Kendi ekmeğimi yapayım dedim, yaş-kuru hiçbir mayayı marketlerde-bakkallarda bulamadım. Ben bana yeterim sandım, ben benden betermişim onu anladım. Beterin beteri var, haline şükret dostum. Yıllardır mutluluğun her gün peşinden koştum. Daha birçok derdimi ben size anlatmadım, genç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım...

Neyse, bu salgın işlerinin biteceği ve maskelerin düşeceği günü sabırsızlıkla bekliyorum...


Komple Teoriler...


Komple Teoriler
Yiğit Özgür Karikatürü


Etrafta olan biten olayların, herkesin algıladığından farklı bir şekilde cereyan ettiğini, arkasında kimsenin aklına gelmeyecek karmaşık işlerin döndüğünü iddia etmeye komplo teorisi kurmak deniyor. Bu senaryoları kuranlar, en küçük ve alakasız bilgileri bile teorilerini desteklemek için kullanabilirler. Hatta, iddialarının tam tersi argümanları bile kendi lehlerinde kullanabilirler. Böyle teorisyenlerden birine, mesela desen ki “falanca ülkenin sırf bize zarar vermek için geliştirdiğini söylediğin şey, onların kendisine bizden daha çok zarar verdi, buna ne diyeceksin?” şöyle cevap verebilir: “adamlar, yaptıkları belli olmasın diye, bilerek kendilerine zarar veriyor, tabii...”

Komplo teorilerinin gücü, mümkün olan ihtmallerden seçildikleri için yanlışlanabilirliklerinin mantıki olarak zor olmasında yatıyor. Halbuki “bir delilden, bir emareden neş’et etmeyen bir ihtimalin ehemmiyeti yok” kaidesince kaale alınmamaları gerekir. İstanbul trafiğinde seyreden bir aracın her an bir kazaya karışması ihtimal dairesinde diye, buluşacakları yere arabasıyla gelecek arkadaşının kaza geçirip ölmüş olduğunu düşünüp kahır çeken kişiyi düşünün. Üzüldüğü şey bir ihtimal ve o ihtimal hiç gerçekleşmemiş olsa bile, buluşacağı kişinin telefonu birtakım sebeplerden dolayı ulaşılamaz durumda ise, gel de anlat adama... Komplo teorisi, büyük resmi görme veya vehim, adına ne derseniz deyin, somut bir delilden beslenmediği sürece adamı paranoyakça hallere sokar.

İddialar iddialar...

Coronavirüs hadisesinde de komplo teorileri havada uçuşuyor. İlk ortaya atılan iddia ABD’nin öteden beri ticaret savaşı içinde olduğu Çin’i bitirmek için, virüsü laboratuvar ortamında geliştirip biyolojik saldırı maksatlı ortaya saldığı şeklindeydi. Çin sınırlarını aşan virüs Avrupa’yı kasıp kavurmaya başladı, ardından ABD’ye de sıçradı. Bu iddia böylece boşa çıktı diye düşünebilirsiniz ama ortaya atanlar, ABD’nin aşıyı virüsten önce çıkardığını, ortalık iyice karışıp aşıya olan ihtiyaç ayyuka çıktıktan sonra piyasaya süreceklerini öne sürüyor.

Karşı iddiacılar durur mu, onlar da virüsü Çin’in geliştirip dünyaya saldığını, Çin’in asıl maksadının ABD başta olmak üzere bütün dünya ekonomisini çökertmek olduğunu söylüyor. Gerekçe olarak Çin’in tamamında değil de belirli bölgelerinde virüs vak’alarının görüldüğünü gösteriyorlar. Hadi bakalım, buna ne diyeceğiz?

Bir başka iddia, işin içinde siyonistlerin parmağı olduğu yönünde. Cuma gecesi gece yarısına iki saat kala açıklanan sokağa çıkma yasağı ile birlikte marketlere koşan ve ne alacağını bilemeyip torbalarca cips-kola alanları görünce bu iddiayı görmezden gelemedim doğrusu. Bu görüştekiler İsrail’de görülen virüs kaynaklı ölümlerin nüfuslarına oranla başka yerlere göre daha büyük olmasını nasıl açıklıyor bilmiyorum.

Techorona

En uçuk teorilerden biri virüsün 5G teknolojisi kaynaklı olduğu ve onunla yayıldığı şeklinde. İddiaya göre dünya üzerinde virüsten en çok etkilenen yerler, 5G teknolojisinin geliştirildiği ve uygulandığı bölgeler. Allah’tan, G’lerden sadece dört buçuğu bizde kullanılıyor öyle yırttık diyeceğim ama bizim de durum ortada. Biz neyse, biraz da olsa yaklaşmışız 5G’ye, İran’da da mı 5G var? Teknoloji “techorona” çomak sokmak isteyenler kimler? Yoksa bu iddianın altından eski NOKIA’cılar mı çıkacak acaba?

Sosyal Medyafe

Komple bu teorisyenlerin anlamadığı şey şu, dünya ekonomisi ve küresel ilişkiler sebebiyle sistemler ve ülkeler o kadar bütünleşik hale gelmiş ki, birinde meydana gelen çökme, zincirleme bir etki ile bütün dünyada hissedilir. Çin çökerse dünya çapında bir üretim krizi yaşanır, Çin’in borçlu oldu ülkeler parasını alamaz, borsalar tepetaklak olur. Tabii ki kriz zamanlarında o durumu kendi lehinde bir fırsata çevirmek isteyenler çıkabilir. Sadece o istifadeye bakıp küresel komplonun altında o fırsatçıyı aramak komik olur. Komple teorilerden uzak kalmak isteyenler sosyal “medya”felerine dikkat etsinler, kaynağını ve delilini görmedikleri iddialara kulak vermesinler...

Virüsten Büyük Tedbirlerde Son Durum...

Maske kullanımı mecburi hale getirildi. Belediyeler bedava dağıtmaya başlayınca satışı yasaklandı. Marketler maskesiz müşteriyi içeri almıyor ama maske de vermiyor. Sokağa çıkma yasağı, başlamasına iki saat kala duyurulunca halk panik halinde marketlere hücum ediyor. Yasağın bir hikmeti de insan kalabalıklarının bir araya gelmesini önlemekti halbuki. Virüs virüs olalı böyle fırsat görmemiştir. Bu yazının yazıldığı sıralarda fırınların yasak süresince açık olacağı, kimsenin panik yapmaması gerektiği söylendi. Fırınlar açık olacak ve ekmek üretecek ama biz evden dışarı çıkamayacağız, süreç çok iyi yönetiliyor çok...

Rabbim Affetsin, Milletim "Bağışlasın"

Rabbim affetsin milletim bağışlasın
 
Beşerî münasebetleri ve ticarî teamülleri zir ü zeber eden Koronavirüsü karşısında neredeyse bütün devletler ekonomik tedbirler aldı. Her ülke kendi çapına göre vatandaşına destek paketleri açıklamak mecburiyetinde kaldı.
 
Ülkemizde tutarı 100 milyar lira olarak belirlenen bir paket açıklandı. Hikmet, hükümetin karşısına çıkıp bütün ukulü hayret içinde meşgul eden şu üç soruyu sordu: Bu 100 milyar lira necidir, nereden geliyor ve nereye gidiyor? Yani, 100 milyar rakamına nasıl ulaşıldı? Bu paranın kaynağı nedir? En önemli soru: Bu para kimlerin cebine girecektir?

Başka ülkelerin paketlerinde kimin ne kadar yararlanacağı belli olmuş: Kanada başbakanı vatandaşlarına “siz parayı, elektrik, su vb faturaları düşünmeyin” dedi, gelirini kaybeden insanlara dört ay boyunca 2000 dolar destek vereceğini duyurdu. Almanya, serbest çalışanların hesabına 5000 euro yatırdı, işyerlerine 15.000 euro tutarında yardım edileceğini söyledi. Örnekleri çoğaltmak mümkün... Bizim pakette Hikmet Abi’nin sorduğu soruların cevabını hâlâ tam olarak bilmiyoruz. İnsanlara evden çıkmayın dendi, ama otellerdeki konaklama vergisi ertelendi. Seyahat acentalarının KDV oranları düştü, ama seyahat eden yoktu ve son kertede şehirlerarası yolculuklar da yasaklandı. Bazı işverenlere birtakım avantajlar sağlanacağı söylense de işin esas mağduru olacak çalışanlar için somut bir şey geçmiyor.

“Aldı Yedi Maaşımı...”

Her daim uçtuğu söylenen ekonomimiz maalesef işsiz ve gelirsiz kalacak, kirasını-faturasını ödeyemeyecek vatandaşlarına güvence veremedi. Üstüne, bütün vatandaşların dâvet edildiği yardım kampanyası düzenlendi. Devletin başı, İBAN numarası verdi, kendi de yedi maaşını bağışladığını duyurdu. Şimdi soralım sabit maaşla çalışan vatandaşa:

- Sen de verecek misin yedi maaşını? 
- Ohoo, çoktan aldı yedi maaşımı...
- Kim aldı yedi maaşını?
- Gelir vergisi yedi maaşımı, damga vergisi yedi maaşımı, işsizlik kesintisi yedi maaşımı, SGK kesintisi yedi maaşımı, enflasyon yedi maaşımı, yükselen dolar yedi maaşımı, faturalara gelen zamlar yedi maaşımı... Cümle cemil-i devletler “kendine iyi bak” derken bizimki kendine İBAN veriyor.

Bağış tarifesi

Gelirleri vatandaşın vergilerinden oluşan kamu kuruluşları bol keseden bağışlar yaptılar kampanyaya. Devlet dairelerinde, memuriyet kademesine göre değişen miktarlarda bağış yapılması için tarifeler belirlendiği ve memurlara bağış dilekçelerinin zoraki imzalattırıldığına dair haberler geliyor. IMF’ye borçlar veren, yabancı ülkelere karşılıksız yardımlarda bulunan, mültecilere 40 milyar dolar harcadığını söyleyen ekonomimiz bağış toplamaya başladıysa, önce Rabbim affetsin, sonra da milletim “bağışlasın”, ne diyelim...

Devletin kampanyasına yapılan bağışların kurumlar için vergilerden düşülebileceği söylendi, ama memurlar ve maaşla çalışanlar ne yapsın? Yaptıkları bağışlar gelir vergilerinden kesilecek mi? Vergilerden kesilecekse vergi gelirleri de azalacak demektir, gel de çık işin içinden. Aklıma ne geldi; yardıma muhtaç vatandaşlarımızı toplayıp Kanada ve Almanya vatandaşlığına geçirsek nasıl olur? Böylelikle bu dönemi kayıpsız kapatabiliriz.

Faturalar...

Elektrik ve doğalgaz sayaçları üç ay boyunca okunmayacakmış! Yaşasın… İşte budur, sosyal devlet budur! Ama durun bir dakika, fatura gelmeye devam edecekmiş! Önceki ayların ortalaması faturaya yansıtılacakmış. Pekiyi, bu fatura bize nasıl ulaşacak? Kapıya kadar getireceklerdir her halde. Diyorum ki, kapımıza kadar gelmişken sayacı da okusanız nasıl olur acaba? Sayaçlarımızda virüs olmasından mı korkuyorsunuz acaba? Vallahi de dokunmuyoruz biz o sayaçlara. Kış aylarında harcadığımız doğalgaz faturası ile bahar ve yaz aylarındaki aynı olmuyor malum. İşyerini bu süreçte kapatanlar ne olacak? Harcamadıkları gaz ve elektrik faturasını mı ödeyecekler?

Virüsle en etkili mücadele

Koca koca devletler koca koca ekonomik paketler açıklıyor, hastaneler seferber oluyor, askerî araçlar sokaklarda dolaşıyor, kısaca dünya diken üstünde. Bana sorarsanız, hiçbiri virüsle lâyık-ı vechile mücadele etmiyor. Bu konuda en başarılı kim biliyor musunuz? Uşak valisi. Kendisi bir hanım olduğu için valiye mi deniyor, halkına karşı tutunduğu koruyucu tutum dolayısıyla “valide” mi dense bilmiyorum. Ne yaptı biliyor musunuz? Uşaaak diye sosyal mesafeyi ayarladı, virüs şaşırdı. Uşaaak diye bir sosyal mesafe daha ayarladı, virüs “n’ooluyor?” demeye kalmadı, darmaduman oldu... İki Uşaaak’lık canın var, akıllı ol Korona!

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/rabbim-affetsin-milletim-bagislasin_516341

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: