Ekonomimiz öyle “şah”ane gidiyor ki, her gün bunu nasıl
farklı ifade edelim diye tatlı bir telaş içine giriyoruz. Bir gün şahlanış ve
yükseliş dönemine geldik diyoruz, başka bir gün sıçrama noktasına geldiğimizi
ifade ediyoruz. En önemlisi, en kötüyü her zaman geride bırakmış olmamız. Çok
şükür, o “en kötüyü” ne zaman yaşadığımızı hissetmiyoruz bile. Önemli yerlerin
altını çizmesi ile meşhur bakanımız çıkıp “oldu da bitti maşallah, nazar değmez
inşallah” demeye başlayınca anlıyoruz ki, büyük bir badire atlatmışız.
2019 yılı da “YEP”isyeni ekonomik planlar ve hedeflerle
başlamıştı. Gözümüz hep daha büyük hedeflerde olduğu için Nisan-Mayıs aylarında
Merkez Bankası’nın aktaracağı paraları Ocak’a aldık. Belediye seçimleri Mart
sonu yapılacaktı ve bu seçimler suyla kazanılmıyor sonuçta. Yani mecburen
kesenin ağzı açıldı. Sonra, birilerinin kesin olarak yaptığı ve ne olduğunu
bizim bilemediğimiz bir şeyler oldu, İstanbul seçimleri yenilendi.
(Düzeltiyorum; seçimi, çünkü çok şükür, dört adet pusulanın bulunduğu sandıklardan
sadece büyükşehir belediye başkanlığı seçimi için kullanılan oylar çalınmıştı! Çaldıkları
belli olmasın diye öyle yaptıklarından eminim. O yüzden sadece o seçim
yenilendi) İnşallah o oyları çalarak seçimlerin yenilenmesine sebep olanlar hak
ettikleri cezalara çarptırılmışlardır. “İstanbul sevdamız” diyen
kardeşlerimizden zafer şarkıları beklerken “Göçtü sevdalarla bütçem, ihtiyat
akçesine muhtaç oldum bugün / Ak pak olmuş seçmenim de bîkarar oldu bugün”
şarkısı çıkmadı mı... Gel de Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesini kullanma!
“Vosvos’ül Hannas”
İhtiyat akçesi, bedelli askerlik, değerli konut ve imar
barışı gibi hamleler de bütçe açığımızın 124 milyar liraya çıkmasına engel
olamadı. Ama sorun bi’, neden? Çünkü Almanlar bizi kıskanıyor! Neredeyse bizim
verdiğimiz açık kadar adamlar fazla verdi... Yahu, biz bunlarla tarihten beri
müttefik değil miydik? Almanlar kaybedince biz de mağlup sayılmadık mı? Neden
kazanınca aynı kural işlemiyor artık? Bizim benzinli değil pilli, yerli ve
milli arabamızı çıkarma hususunda ciddi olduğumuzu anladıkları anda, tuttular
Türkiye’de fabrika açmaya karar verdiler. Biz de Volkswagen’in Türkiye’de
yatırım kararını duyunca safça sevinmiştik. Meğer, bizim araba satmasın diye
yapmışlar. Adamların içinden resmen “Vosvos’ul Hannas” çıktı Rıza Baba!
Senenin başında olduğumuz şu günlerde ekonomik şahlanma ilan
ettiysek, artık dönüşü olmaz, mecburen yapacağız. O zaman pamuk ellerimizi cebe
atma zamanıdır. Yeni yeni vergiler ihdas etmeli, var olanları ikiye üçe
katlamalıyız. Geçen hafta, Erdoğan’ın evlilik müessesesi hakkındaki sözlerinden
sonra 30 yaşını aşmış bekar kişilerin vergi vereceğine dair muhabbetler
dolaşmaya başladı. Erdoğan, “bekara-mekara sallıyoruz, iyi makara çıkıyor”
diyor mudur bilmem, ciddi ciddi köşelerinde bekarların daha çok vergi vermesi
gerektiğini yazanlar oldu!
“Ever gitsin, masrafı
bitsin”
Maliyeciler mabeyninde meşhur “eski vergi iyidir” sözü
vardır. Yeni vergiye alışmak kolay değildir, sevdirerek alıştırmak lazımdır.
Misal, bekarlık vergisi alınacak derseniz çok kişiyi küstürürsünüz. Derdinizi
de anlatmak zor olur. Ülkemizde düğün masraflarını kim karşılar? Genelde
anne-babalar. O zaman vergiyi de onlar vermeli. Çocuklara bıraksan hem vergiyi
vermezler, hem de evlenmezler. Anne-baba vergiyi verince çocukların da belki
yüzü kızarır. Verginin adını “Evergi” koyarız. Elektronik vergi gibi modern bir
şey zannedilsin diye E-vergi de diyebiliriz. “Ever gitsin, masrafı bitsin!”
diye bir slogan da bulduk mu tamamdır. Vergiden bir an önce kurtulmak isteyen
ebeveynler, emin olun hemen evlendireceklerdir çocukları.
Ekonomik şahlanma için daha fazlası lazım dediğinizi duyar
gibiyim. Ne demişler, “işten artmaz, dişten artar”. Yani kısacası, boğazımızdan
kesmemiz şart. Boğazdan kesme deyince hemen anladınız değil mi, o kanalı
yapmamız şart. 5 milyar dolar diyorlar senelik... Haydi, kazmalar elimizde,
uzun ip belimizde...