Bu Blogda Ara

Arşiv

SIM Şahlığı


SIM Şahlığı

Arkadaşlar merhaba, şahlığıma hoş geldiniz, çıkarken tebaam olmayı unutmayınız (Lütfen samimiyetle söyleyin, Umut Sarıkaya’nın bir karikatüründe resmedilen Semih Cumhuriyeti isimli butik bir ülke için  internet kafede tasarlanan web sayfası vardı ya, işte o ülke için hazırlanan youtube kanalı girişi gibi olduysa girizgahım, iletişim danışmanımı hemen kovacağım!)

Asıl adım Sımiyegıl, küçükken arkadaşlarım kısaltarak Sım dediler, öyle kaldı. Ben bir Hobbit’im. Kendi şahlığımı kurma işleri bir yüzük bulmamla başladı. Yüzüğümü kaybettiğim zamanlarda yaptığım türküyü belki siz de duymuşsunuzdur: “Gollum hep seni arıyor, neredesin sen?” Türkü sözünü yazarken “gönlüm” desem de, dinleyenler “gollum” şeklinde duyduklarını öne sürüp bana güldüler. Oradan da “Gollum” diye bir lakabım kaldı mı, neyse...

Şahlığımız, Distopya kıtasının Orta Dünya dedikleri bölgesinde bulunur. Leyla ile Mecnun dizisindeki Metonya gibi küçük, şirin bir şahlık, yöneticisi benim, Şah Sım. Ülkede her şey bana göre ayarlanır, doğduğum ayın adını “Ka Sım” yaptık meselâ... Bir tane haber ajansı var, onun da adı Ajan-SIM. Ajan-SIM benim hoşuma gitmeyecek hiçbir haberi sunmaz. Bütün haberler önce bana gelir, çoğu benim moralimi bozar tabii... Ben de sadece beni güldürecek haberlere onay verdiğim için başkasının morali bozulmamış olur. Kendimi feda ediyorum denebilir, şahlık zor iş vesselam...

Milli marşımız, ilk ve tek Şah olduğum için ileri görüşlülüğüm sayesinde yazdığım ve “Düşüncelerin şahsıma değince felaketim olurdu...” mısrasıyla başlayan “Üçüncü Şah Sım Şiiri”dir. Neticede, bu şahlık benim şahsi malım değil, bir gün gideceğim. Benden sonra ikinci ve hatta üçüncü Sım’lar gelecek. 

Resmi dilimiz Sımca’dır. Sımca’nın bir özelliği kelimelerin çok anlama gelmesidir. Örnek vermek gerekirse; ben bir şey söylerim, hemen arkamdan danışmanlarım bir hafta boyunca onun gerçekte ne anlama geldiğini anlatmaya çalışır. Resmi konutumun adı Sımca Köşk’tür. Prestijinden taviz vermeden inşa edilmiştir, prestijden tasarruf olmaz sonuçta... Ha, bir de onun da benim şahsi malım olmadığını hatırlatırım.

Bayrağmızın şekli tam bir sanat eseridir; duvara koli bandıyla yapıştırılmış bir muz! Başlarda çok tepki almıştım, muz cumhuriyetini çağrıştırıyor diyenler vardı, oradaki sanat güzelliğinin farkına varamayanlar da. Bazıları da çekiç-orak figürüne benzetti, ki gerçekten doğrudur. Bugünlerde aramızın çok iyi olduğu, Ork ırkından gelen Perinçorklar ülkesine küçük bir jestim olsun istedim.
Bir nesil yetiştirdim ki sormayın, görenler şaşırıp “A, SIM’ın nesli!”diyorlar. Hepsi canavar gibi maşallah! Ülkenin dört bir tarafını büyük boy resimlerimle donattığım için, büyük resmi hemen görüyorlar. Dış güçler ve sağlıklı gülüşler için günde bir kaç defa “dış macunu” kullandırtıyoruz, meşgale oluyor çocuklara da... Tabiiyetini beğendiğim gençlere bir kaç yerden kadro veriyorum, seviniyor garipler. Yüzük atma görevinden sonra Hüküm Dağı’ndan dönüşler için kullandığımız kartallar takımında boş kadro kalmamıştı, ballı maaş vermek adına orada çalıştırmak istediğimiz bir arkadaşımıza yer açabilmek için, inanamazsınız Kırba Müdürlüğü diye bir şey ihdas ettik. Kartalların su kırbalarını kontrol ediyor. Tâbi olmayanları da Sımivri’ye gönderiyorum. Kimseye tavsiye etmem, Sımivri soğuktur şimdi...

SIMetri adında bir ölçü birimi geliştirdim. Bu ölçü biriminde sayıların nesnel büyüklüğü yoktur,  sayılara nereden baktığınıza göre değişen ifade şekilleri vardır. Hani Bektaşi’ye sormuşlar, “namaz kılar mısın?” o da kıldığı namazların sayısının çokluğunu nazara vermek istercesine, hızlı bir şekilde cevap vermiş “bayramdan bayrama, bayramdan bayrama!” Yine sormuşlar “içki içer misin?” bu sefer konuşmaları ağırdan alarak ve elini de önemsiz bir şeyden bahsederken yaptığı gibi sallayarak “akşamdaaaaan akşamaaaa...” demiş. Ben de, meselâ bir kazançtan/kârdan bahsediyorsam, eski para birimi cinsinden trilyonları kullanıyorum. Zam, zarar ve cezaların miktarlarını da yeni para ile söylüyorum. Aramızda kalsın ama, sayı çok büyük ise kendi para birimimizle de söylemiyorum, başka ülkelerin bizimkinden daha değerli dövizleri cinsinden ifade edilince çok daha küçük sayılar çıkıyor çünkü. Tabilerim de alıştılar, tabii karşılıyorlar artık bunları. 

Ülkemden çıkarken beğen tuşuna basmayı sakın unutmayın, yorumlarınızı da bekliyorum...

Nobel'e Sesleniş

Nobel'e sesleniş



Nobel'e sesleniş şiiri:


Terörist seversiniz siz, belli
Zaten ne yerlisiniz ne de milli
Verseniz de bundan kelli,
Bana ne lan, almam Nobel'i

Olmaz bizde Stockholm sendromu
Tonla adam varken, seçtiğiniz o mu?
Yok artık bu işin lamı cimi
Bana ne lan, almam Nobel'i

Futurizm



Futurizm

FuTurizm:

Gelecekte, zaman yolculukları başladığında açmayı düşündüğüm turizm şirketi. İnsanları fütursuzca geleceğe ulaştırmak olacak işimiz, sadece geleceğe götüreceğiz. Evet, zaman yolculuklarımızda geçmişe hiç gitmeyeceğiz. Ne kadar futuristik bir yaklaşım değil mi? Sloganımız bile hazır: "Futurizm: Geleceğe güvenle..." 

Yolculuklarda kesinlikle iftar ve sahur saatlerine dikkat edilecektir(arzu eden yolcular çok küçük bir fiyat farkı ile SoFuTurizm paketi satın alarak sofuluk ayrıcalıklarından yararlanabileceklerdir).

Seyahatlerimizde mistik "çakallıklara" izin verilmeyecektir. Mesela; sürekli bir sonraki Kadir Gecesi'ne gidip ihya ettikten sonra daha sonraki yılın Kadir Gecesi'ne gitmek ve her gününü bir Kadir sevabıyla doldurma isteği, "centilmenlik dışı istekler" kategorisinde değerlendirilecek ve bu kişilerin seyahat programı iptal edilecektir. 

Yolculuklarımızda "zaman" isimli süper kahraman muavinlerimiz yolculara yardımcı olacaktır. Za:Zaman Admini ifadesinin kısaltılmışı, man da bildiğiniz gibi, adam manasında (Zaman-Süperman gibi düşünün yani...) Zaman'lar da Clark Kent tipli insanlardan seçilecek. Zaman kelimesinin tersi namaz olduğu için bizimkiler Namaz Kılark Kent olacak tabii... Kıyafetlerinin üstündeki "Za" sembolü ile kolaylıkla onları tanıyabileceksiniz. Seyahatlerde boş zamanımız olmayacak, sürekli bir şeyler için koşturacaklar etrafta. 
"Hangi çağdayız?"
"Kaç gibi varırız, telefonla soruyorlar da, karşılamaya gelecekler..."
"Titanyum devrini geçer geçmez sağda inecektim, unutma evladım"
"Merkez Futurgar'a kadar durmayacak, öyle mi?"
"Orada zamaniçi servisleriniz var mı?" 
gibi sorularınız için her daim hazır bulunacaklardır. Şimdiden, güvenli yolculuklar...

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Gıç Düşler

Gıç Düşler

Gıç Düşler:

Ülkemizde olumsuz seyreden her şeyin başlıca müsebbibi olarak görülen Dış Güçler'in harfiyat kanyonuna girmiş versiyonudur. 

Dış güçleri suçlama kadim bir gelenek olup her dönem kullanılmıştır. Ancak 2019 yılı itibarıyla yaklaşık 17 yıldır aralıksız, ilgili-ilgisiz her şey için öne sürülen ilk argüman olması artık komik olmaya başlamış ve bu vesileyle harfiyat kanyonu'na girmeye aday olmuştur. Hani, ekonomi bozulur, sebebi "dış güçler" olur, uluslararası arenada hak ettiğimiz bazı ödülleri alamayız, bizi çekemeyen "dış güçler" vermemiştir, ülkeye nifak tohumları atılır, "dış güçler"in oyunudur denir... Eyvallah, bunları tamamen doğru kabul edemesek de komple yalanlanamaz ifadeler sonuçta. Ama şu habere bir bakın hele:

"Belediye şoförüne verdiği 'tuvalet önünde oturma cezası' ile gündeme gelen ve görevinden istifa etmek zorunda kalan Güngören Belediyesi başkan yardımcısı Veysel İpekçi kendini savundu. 9 dakikalık 'savunma videosu'nda ilginç iddialar ortaya atan İpekçi; Güngören'de, komünizme ve kapitalizme alternatif bir ekonomik sistem geliştirdiği için 'dış güçlerin' hedefi olduğunu söyledi. İpekçi 'elhamdülillah imam hatipliyim. Ak Parti'den istifa etmeyeceğim' dedi."

 Gelin de "bu adamın başına gelenler Gıç Düşler'in işi" demeyin...


Harfiyat Kanyonu ana sayfası


Termodinamiğin İkinci Yasasını Veto Ediyorum!


Termodinamiğin İkinci Yasasını Veto

İlim meclisimiz, termodinamikle ilgili bir kaç yasayı torbaya doldurarak bana gönderdi. Torba dediysem, Allah sizi inandırsın, çuval büyüklüğünde ve marketten alırsanız en az bir buçuk iki lira vereceğiniz bir torba dolusu kitap düşünün. Yahu, ben o kadar kitabı okuyacak olsam allame-i cihan olurdum. Huyumu bilen iyi arkadaşlarım kitapları okuyup özet çıkardıktan sonra o özetleri tek bir cümleye indirip bana söylerler. Mesela bir zaafiyet teorisi mi ne vardı, sordum, “enişten bilir ondan öğrenebilirsin” dediler. Albert Enişte dedi ki “bilmen gereken bir tane formül var o da E=mc2” Manası, “enişte amca yarısıdır” demek...

Yasalar bana torba ile gelse de, ben istediğim yasayı içinden çıkarıp veto edebilirim. Hele ki, bir yasa halkım yerine belli çıkar odaklarının menfaatlerine hitap ediyorsa benim onu onaylamam mümkün değildir. Termodinamiğin ikinci yasası entropi ile ilgiliymiş. Kainatta “maksimum düzensizlik” ve “minimum enerji”ye doğru yönelim varmış. Maksimum düzensizlik nedir? Kaostur, anarşidir. Başıbozuk tayfasıdır. Çapulculuktur, geziciliktir. Doların ve faizin yükselmesidr. Otpor’dur, Soros’tur. 

Minimum enerji nedir? Bitmiş gitmiş bir halk demektir. Halbuki bizim evde tuttuğumuz yüzde ellinin potansiyel enerjisi bile maksimum düzensizlik taraftarlarına yeter! Entropi dedikleri şeyin söylenişi bana enflasyonu hatırlattığı için sevemedim. Entropi sürekli artan bir şeymiş. Artık yemiyoruz bunları! Bu milleti yüksek entropilere mahkum eden zihniyete 5 kalori ısı versen iki saniyede kaybeder. Yüksek yüksek entropilere koz vermesinler! Entropi sebeptir, ısı ise sonuç. Sen entropiyi düşür, bak bakalım ortamdaki ısı nasıl artar... Yanlış anlaşılmasın, bilim dünyamız bağımsızdır, kendi kararlarını verir ama laf da dinlemesi lazım. 

Termodinamiğin ikinci yasasının en iyi örneklerden biri termik santrallerdir. Santralde kömür yanar, buhar kazanlarındaki suyu kaynatır. Kaynayan suyu buharı elektrik motorlarını döndürür ve elektrik üretir. Sonra o buhar soğutularak suya dönüşür ve yine kaynamak üzere baştaki kazana döner. İkinci yasa der ki, sadece bir defa yaktığınız kömürle bu döngüyü sonsuz kez tekrarlayamazsınız. Elektrik üretmek için dönen motor bir kısım enerjiyi almıştır, sürtünme kuvveti biraz tırtıklamıştır, bir boşluk bulup ortamdan kaçıp atmosfere giden buharlar enerji kaybettirmiştir. Dolayısıyla sürekli olarak yeni kömür bulup yakmanız lazım. 

Şimdi bu termik santrallerde filtre meselesi çıktı, halkın sağlığı ile oynanmasına asla izin vermeyeceğiz. Ama öyle muhalefetin yaptığı gibi ucuz ve işe yaramaz söylemlerle değil... Biz işi kökten hallediyoruz kökten. Madem termodinamik yasaları yüzde yüzden fazla verime izin vermiyor, biz de o yasaları veto ederiz! Termodinamiği sizden öğrenecek değiliz! Erke dönergecimiz bize yeter...

Tüik’lik İlkesi

TÜİK’lik, devlet sayı işleri ile halkın yaşayışlarının birbirine karışmaması her birinin kendi kafasına göre takılması demektir. Mesela, TÜİK bir enflasyon rakamı açıklar, halkın sadece yüzde sekizi bunu inandırıcı bulur. Zaman zaman aynı rakam olabilirler ama halkın markete pazara gittiğinde yaşadığı fiyat artışı miktarını, TÜİK enflasyon rakamına uygulamak istemesi yanlış olur. Nerede görülmüş ayakların baş olduğu? Herkesin kendine göre bir enflasyon rakamı var, onu ne yapacağız? Enflasyon dediğin tek olur, herkes ona uyar. Uymayanın de keyfi bilir. TÜİK’i dinlerseniz vatandaşa şöyle hitap ettiğini anlarsınız: 

“Ben buna mecburum, sen bilemezsin
Büyüdükçe büyüyor ekonomin
Hedefleri mıh gibi tutturuyorum
Ben buna mecburum, sen bilemezsin”

TÜİK’te enflasyonu hesaplayan birimin başındaki arkadaş eskiden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda çalışıyormuş, söyleyeyim artık enflasyonun yanında ülke olarak entropi rakamımızı da hesaplasın...

Recaip Kandili

Recaip Kandili

Recaip Kandili: 

Recepler kandili demektir. Recaip, Recep kelimesinin çoğulu olabilecek acaip bir kelimedir. Arapça'da isimlerin çoğul hallerini oluşturmak için tek bir kalıp yoktur. Türkçe'de isimlerin sonuna konulan -ler/-lar ekleri ile, İngilizce'de -s/-es/-ies ekleri ile çoğul anlamı verilir. Arapça'da ise çoğu kelimenin sonuna -at eki getirilerek yapılabilse de belirli bir kural yoktur. Buna cem'-i mükesser denir. Kitap kelimesinin çoğulu kütüp, garip kelimesinin çoğulu gureba, hadika(bahçe) kelimesinin çoğulu hadaik'tir mesela... Rağbet kelimesinin çoğulu olan reğaib kalıbından yararlanarak Recep kelimesinin çoğulunu Recaip olarak belirlemiş oluyoruz, vatana millete hayırlı uğurlu olsun. 

Şimdi diyeceksiniz ki "nereden çıktı bu, tek Recep neyimize yetmiyor?" Efendim, ismi Recep olan bir arkadaşınızı veya tanıdığınızı düşünün. Bu Recep, her gün bambaşka fikirler, hayaller ve davranışlarla karşınıza çıkıyor olsun. Bu bambaşkalık o seviyede ki, bir önceki gün yaptığı ve söylediği her şeyi inkar edip aniden zıddını iddia edebiliyor. Kılık kıyafetini de ona göre ayarlayıp gömlek değiştiriyor durmadan. Her gün değişiyor, avutuyor sizi, bir bilmece gibi, çözemiyorsunuz onu... Onunla başınızın dertte olduğunu düşünüp ne yapacağınızı bilemez halde olduğunuzu hissediyorsunuz... Anlık değişen ahval-i aleme karşı her güne yeni bir Recep ihdas ediyor sanki. 

Recep'in doğduğu günü kandil kudsiyetinde kabul eden muhipleri, değiştikçe yeniden doğan Recep'ler için ayrı ayrı kandil kutlaması yapmak isteyeceklerdir muhtemelen. Bu kandilin adı da olsa olsa Recaip Kandili olur. Bu da her günümüzü recaip kandili yapar. 

Yukarıdaki evsafa uygun Recep isminde bir tanıdığınız varsa Recaip Kandilinizi ruh u canımla tebrik eder, Alem-i İslam nezdinde hayırlara vesile olmasını niyaz ederim. Lütfen bu mesajı en az elli tanıdığınıza yollayınız muhteremler...

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Şihir Hastaneleri

Şihir Hastaneleri


Şihir Hastaneleri:

Sihirli, büyülü sözler barındıran şiirlere şihir denir. Örnek vermek gerekirse

"Büyüdükçe büyüyor gözlerin (gözler büyü!)
Ben sana mecburum, bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum
(Attila İlhan, Ben Sana Mecburum)

Kiminin sihirleri o kadar etkilidir ki, okuyanları yatağa düşürür ve hastaneye kaldırtır. Şihir mağdurları öyle her hastaneye götürülemez, gidilecek hastanenin bir şihir hastanesi olması şarttır.  

Şihir hastaneleri Kemalettin Kamu-İsmet Özel işbirliğiyle kurulmuş en az 5000 divanlı hastanelerdir. İnşaatları için bir servet-i fünun ödendiği yönünde eleştiriler almaktadır. Masraf kalemlerinin çokluğu hastane işleticileri tarafından "kırtasiyeden tasarruf olmaz" gibi garip bir argümanla savunulmaktadır. 

25 yıl boyunca sevda garantisi verilen bu hastanelerde, ayrılıklar da sevdaya dahil edilip ona mahsuben işlem yapılmaktadır. Burada çalışan sağlık görevlilerinin kadın olanlarına hemşiire, erkek olanlarına ise hemşiir denir.  Genel vatandaş tepkileri şu şekildedir: 

Berkin Son: "Titrerim müflis gibi, bakdıkça faturama..."

Hakkı Yenilmiş: "Bizim hanım redifteri aşkısı olmak istedi, aşkının SGK kapsamında olmadığını söylediler, böyle şey olur mu?

İmge Lem: "Temaografi ücretleri çok yüksek,  iğneleyici bir mısra için bile 50 lira istiyorlar, hiç insaf kalmamış bunlarda..."

Harfiyat Kanyonu Ana Sayfası

Şiir Hastaneleri 

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: