Son derece ilginç ve sıcak gelişmelerin olduğu günlerdeyiz. Suriye’de
yaşanan olaylarda müdahil olan taraflardan tam olarak kimin, kimin yanında
olduğu, kimin kime karşı olduğu(ya da kimi tanımadığı) ilişki haritasını
çıkarmak zor, çünkü sürekli değişen ve mantık sınırlarını zorlayan durumlar
var. Düşmanının düşmanı ile düşman olan var, dostunun düşmanı ile dost olan
var, dostunun dostu ile düşman olan da... Tek tek baktığımızda;
Türkiye: ABD ile
müttefik, Rusya ile sıkı fıkı ve İran’la işbirliği içerisinde, Esed
muhaliflerini destekliyor, Esed rejimi, PYD ve DAEŞ’e karşı.
Rusya: Esed’in
arkasında, Türkiye ve İran’la birlikte Suriye’yi şekillendirmeye çalışıyor,
PYD’yi tanıyor, ABD’ye karşı, DAEŞ’e düşman ve Esed muhaliflerine saldırıyor.
İran: Rusya ve
Türkiye ile beraber bölgesel işbirliği içinde, Esed’le dost, PYD’yi
destekliyor, DEAŞ’a karşı, ABD ile düşman.
ABD: Türkiye ile
müttefik, PYD’yi, açıktan silah ve eğitim verecek kadar destekliyor, Esed, İran
ve DAEŞ’e düşman, Rusya’ya karşı.
Esed: Rusya ve
İran’la dost, Türkiye ve ABD ile düşman, PYD ve DEAŞ’a karşı.
PYD: ABD, Rusya
ve İran’la dost, hatta desteklerini alıyor, Esed ve Türkiye’ye karşı, DAEŞ’le
savaşıyor.
DAEŞ: Cümle
alemin ortak düşmanı, kimse onları sevmiyor ve desteklemiyor(en azından öyle
görünüyor). Onların da kimseyi sevdiği veya desteklediğini sanmıyorum.
Saldırmadıkları ülke kalmadı. Yahu, o zaman bunlar nasıl kuruldu ve şimdi nasıl
ayakta durabiliyor?
Dostluk ve düşmanlık ilişkileri bu kadar “sûrî” ise ve
herkes kendi menfaatlerine göre davranıyor gibi görünüyorsa, Suriye’ye müdahil
olan taraflara topluca “Suriyerler” desek yanlış olmaz herhalde (staj-stajyer
gibi düşünün, Suriye-Suriyer) Ancak, tek tek sorulduğunda, neredeyse hepsi de
Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak istediğini söylüyor.
USA’ndık...
Kafanız karıştı değil mi? Şimdi ABD ile olan ilişkilerimize
bakalım. Devlet başkanı ayrı telden çalıyor, Pentagon kendi bildiği yoldan
şaşmıyor, senato ise bambaşka havalarda. Yahu, diğer birimlerini bırakın,
başkanının günü gününe, saati saatine uymuyor! Bir gün askerlerini çekeceğinden
bahsederken, ertesi gün ekonomik olarak bizi mahvetmekle tehdit ediyor. Bir iki
saat sonra “Türkiye bizim ekonomik ortağımız, 13 Kasım’da Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı Beyaz Saray’da bekliyorum” diye tweet atıyor. Dakka geçmeden
bakıyorsun, bakmaktan bıktığı ve masrafları ağır gelen DAEŞ’lileri devralmamız
gerektiğini söylüyor. Usandık bu med-cezirden, USA’ndık... Kendisine şöyle bir
türkü yollasak yeridir:
“Karıştı
çarşı pazar, n’eylim amman aman, n’eylim amman aman, sarı kafa
Bir kızar,
bir övgü dizer, oy nenen ölsün sarı kafa aman, sarı kafa aman, Donald Trump…
Elinde tweet
kalem, n’eylim amman aman, sarı kafa
Aleme ferman
yazar, oy nenen ölsün sarı kafa aman, sarı kafa aman, Donald Trump…”
Barış Pınarı Tepkileri
ABD,
görünüşte Barış Pınarı isimli harekatımıza karışmayacağını söylese de onun
sözünden çıkmayan Suudi Arabistan ve Mısır, harekata karşı olduğunu söyleyen
ilk ülkelerden oldu. Bu da, sözüne ve hareketlerine güven olmayan ABD’nin her
an küçük bir bahane ile bizi ters köşeye yatırabileceğini gösteriyor. Avrupa
Birliği de keza sert bir şekilde bizi eleştirince, Erdoğan, bir kez daha
kapıları açıp 3.6 milyon mülteciyi Avrupa’ya göndermekten bahsetti. Ee.. Avrupa
bir avcı gibi bir yol biliyorsa biz de “tilki” gibi 40 yol biliyoruzdur
evelallah... Tilki demişken, Avrupa’ya her daim yaptığımız ergen “atarlar”ı
düşününce şöyle bir cevap geldi aklıma:
“Çaldığın
diplomatik notaları yerine koy lütfen
Eğer
üyeliğimizden pek emin değilsen
Aradığın
kavgaysa en güzelinden
O zaman
başka
Açarım
kapıları, hazırım dünden!”