Bu Blogda Ara

Arşiv

Pelikanların Boğaz Harbi


Pelikanların Boğaz Harbi

23 Haziran’da tekrarlanan büyükşehir belediye başkanlığı seçimiyle İstanbullu’lar son beş yıl içerisinde sekizinci defa sandık başına gitmiş oldular.

İktidar partisi, kampanyası sırasında, seçilirse neler yapacağından bahsetmek ve İstanbul’un problemlerini tartışmak yerine rakibinin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya ve ona neden oy verilmemesi gerektiğini izah etmeye çalıştı. Ne yapsınlar, İstanbul’un problemlerini tartışmak, o problemlerin varlığını kabul etmek anlamına gelecekti. O zaman da millet iktidarın 25 yıldır bu problemleri neden çözemediği sorusunu soracaktı. 

Beka problemi, ihanet ve terörle bağdaştırma tutmayınca gençlere 10 GB internet gibi vaatlerde bulundular ama işsizlikle boğuşan, atama bekleyen gençler, ay sonu ATM bekleyen torpillileri görüyordu. Gençlere internet vaadi, Güldür Güldür isimli televizyon programında parasıyla hava atan, görgüsüz bir tiplemenin sıklıkla tekrar ettiği “sana telefon alacam” cümlesi gibi geldi.

Sonuçta, milletin iktidar argümanlarını sahici bulmadığı görüldü ve tarihi bir fark oluştu.

Çiçek Ekrem

Mart’ın sonu bahar dediler. Bahar denince de akla çiçek gelir. Binaligiller de seçim boyunca “gönül işi”, “sevdamız” falan deyince Çiçek Abbas filmini hatırladım. Filmde minibüs şoförü olan Şakir, kendisine rakip olan Abbas’la başlarda alay eder ve onu görmezden gelir. Kahvede girdiği söz atışmasında Şakir’i mağlup edip kamuoyunun desteğini arkasına alan Çiçek Abbas dişli br rakip olduğunu ispat eder. Lakin, şartlar eşit değildir; Şakir’in kendine ait minibüsü ve yılların getirdiği bilinirliği vardır. Çiçek Abbas ise tefecilerden aldığı borçla minibüs sahibi olmuştur ve uzunca bir süre yüklü senetler ödeyecektir. Muavini de yoktur. Şakir, muavini ile Çiçek Abbas’ın girdikleri çığırtkanlık yaparak yolcu toplama yarışını bir süre seyreder fakat dayanamayıp muavinini iter ve Çiçek’le “Aksareeeay, Aksareeeay” yarışına girer. Eski nişanlısı Nazlı’nın Çiçek Abbas’la evlenmek üzere olduğunu duyunca küplere binen Şakir, minibüsünün motorunu sökmek suretiyle Çiçek Abbas’ın işlerini bozar ve nişanın iptal edilmesini sağlar. Çiçek Abbas’ın uğradığı haksızlığa tahammül edemeyen Şakir’in kardeşi, Şakir ile Nazlı’nın nikahları kıyılacağı sırada Çiçek Abbas’ın Nazlı’yı kaçırmasına yardım eder. 

Kısacası, fiziki ve teknik olarak her imkana sahip olan şımarık Şakir, “sevdamsın” dediği kişiyi, imkanları kısıtlı fakat sıkı çalışan ve çevresinin takdirini kazanan Çiçek Abbas’a kaptırmıştır. İstanbul için yarışan sayın Ş”AK”ir, AKSARAY’a giden yolda Çiçek Ekrem diye dişli bir rakibin oldu, ona göre...

Millet Usta

Çiçek Abbas’tan bahsedip, rahmetli Münir Özkul’un meşhur sahnesini canlandırmamak olmaz. Millet Usta’nın Muktedir Bey’e hitabı:

“Bak beyim, sana iki çift lafım var (ilk çifti 31 Mart’ta söyledim de sen anlamadın, ikinci çifti de şimdi söylüyorum) Koskoca adamsın, gazetelerin, televizyonların, trollerin var, binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana seçimleri iptal etmek, tatilde sıcakta milleti tekrar sandık başına toplamak? Ama nasıl yakışmasın, sen değil misin kendi seçmenini şehir dışından getirip de, kaybedince onları otogarda bırakan, bir kıytırık otobüs biletini bile onlara çok gören! Hıh, sen, bütün devlet imkanlarının sahibi Muktedir Bey! Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm, ben Millet Usta! Benim iradem yanında sen bir hiçsin, anlıyor musun? Şunu iyi bil, ne sandığıma ne de irademe hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, algı çalışmalarınla ve toplum mühendisliklerinle mağlup edemeyeceksin bizi!”

BEKA (Belediye ile Kaim olanlar) Savaşı

Efendim, rivayete göre, boğaz kenarında bir yalının çatısında yuva yapmış olan pelikan kuşları varmış. Bu kuşlar, belediye ekiplerinin kendilerine attığı balıklarla besleniyorlarmış. O yüzden, kendilerine “BE”lediye ile “KA”im manasında kısaca BE-KA kuşları deniyormuş. Seçimlerdeki en büyük korkuları da, belediye yönetiminin el değiştirmesiyle, boğaz kenarındaki yalıda boğazlarından geçecek balıkların kesilmesiymiş. BE-KA kuşları için seçimler tam bir beka meselesiymiş anlayacağınız.  BE-KA pelikanlarının beka savaşını tarif için şunu diyebiliriz:

“Neydi bu pelikanların boğaz harbi, var mıydı ki dünyada eşi?
En sefil medya ordularının yüklendi dördü beşi
Yalıdan yol bularak geçmek için saraya
Kaç gazeteyle saldırdılar rakipleri olan adaya?
Saçıyordu akreditasyona sığınmış o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Nick name altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her tweet’in yaktığı: Yüzlerce adam
Trolmüş, yalısında uzanıp keyif çatıyor
Bir balık uğruna ya rab, ne Hilal’ler batıyor”

U’lu Dönüşler


U'lu dönüşler

İç-dış her türlü politikanın üretilmesi ve uygulanması konusunda istikrarlı bir şekilde seri değişimler gösterebilen bir hükümetimiz var.  Bu değişimler politikasızlık şeklinde addedildiği için çokça eleştirilebiliyor da kendileri... Tabii, hikmet-i hükümeti bilmeyenler yapıyor bu eleştirileri. Halbuki işin özü basittir: Muayyen ölçülerde kaynaklarımız ve bitmek bilmeyen ihtiyaçlarımız var. Ne yapıyor bizimkiler, hangi alanda acil bir ihtiyaç varsa oraya koşup kaynakları yığıyorlar. E haliyle, bir ihtiyaç tam olarak karşılanmadan ya da bir konu çözülmeden, bir bakıyorsun, hoop atlamışlar başka bir yere. 

Ani değişimleri gerekçelendirebilmek için, iyi-kötü, dost-düşman, yakın-uzak, faydalı-faydasız gibi pek çok şey sık bir şekilde yeniden tanımlanıyor. Dün ak denilen şey, bugün tamamen kara olabilir. İşte bunlar hep U’lu dönüşler...

U’lu dönüşler sebebiyle tanım/kapsam değişikliğine en çok maruz kalan kavramlardan biri de terör. Neredeyse bütün muhalefet partileri terörle irtibatlandırılma işleminden nasibini almıştır. Kimine doğrudan terörist dediler, kimine teröristlerin maşası ve yardımcısı dediler, kimine de terör örgütüne dahil olmamakla birlikte istemeden de olsa faaiyetlerini desteklemekle suçladılar. 

“İltisaklasak da mı tutuklasak...”

Hele, iltisak diye bir mefhum var ki, bunu kullanarak herkes her terör örgütüne dahil edilebilir. Gazeteler, gazeteciler, patates-soğan satıcıları, dolar alanlar... Mahkemenin birinde, 1970’li yıllarda kurulmuş ve uzun zamandır faaliyetleri olmayan örgütlerin de isimlerinin arasında olduğu bir örgüt kokteyline üye olmakla suçlanan bir genç, örgüt listsini görünce tebessüm edip şunu sormuş: “istediğimiz örgütü bu listeden biz mi seçiyoruz, yoksa siz mi beğeniyorsunuz?” 

Pide siparişi için aradığı kişi hakkında terör soruşturması var diye o davaya dahil edilenler, milyonlarca kişinin yaşadığı büyükşehirlerde terör suçlamasıyla aranan kişilerle aynı baz istasyonundan cep telefonu sinyali alanlar, bir fakir görevde olduğu sürece içeride kalabilir ya da U’lu dönüşler çerçevesinde bağımsız yargının tecelli etmesiyle serbest bırakılabilir. Tatil planı için bir turizm firmasını arayıp rezervasyon yaptırmadan önce kırk kere düşünün. Ya firma terörle bağlantılı ise? Bugün sicili temiz görünebilir ama ya yarın suçlanırsa? Firma sahibinin sonradan bakan olması da kurtarmaz sizi, ona göre. 

Enflasyon mu yükseldi, hemen fiyatları durdurmak için polisiye tedbirler alınıyor. Üretim maliyetlerinin yükselmesi ve ürün arzındaki daralmanın sebepleri ile kim uğraşacak... Haşa, hükümette hata olur mu? Fırsatçıların ve hainlerin işidir muhakkak. Bas depoları, stokçuluk yapılıyor diye kes cezaları ki, herkes akıllı olsun. Ha, piyasada mal kalmazsa diye dert etme. İthal ederek yerli üreticiyi te’dip et. Yerli üretici ağlamaya başlayıncaya kadar durmak yok, ithale devam! Ağlarsa hemen teşvik paketi patlat. Bakın, hain ve fırsatçı bir üretici U’lu bir dönüş sayesinde nasıl da yardıma muhtaç bir mağdur oldu!

U’lu Dönüşlerin Maliyeti

Ne zaman, ne kadarlık açıyla U’lu dönüş yapılacağını ulularımız bilir tabi ama az-çok tahmin edilebilir hale de geldi. Mesela, S-400 meselesine bakalım. Neredeyse her Allah’ın günü “biz bunları aldık, falanca tarihte teslim edilecek” beyanatı veriliyorsa işkillenmek lazım derim. Bana öyle geliyor ki, 

-Parasını verdiğimiz bu sistemleri teslim alamayacağız. 

-Teslim alamasak bile ABD’nin yaptırımlarına maruz kalacağız. 

-Parasını verdiğimiz halde kurulum yapılmazsa Rusya bize kızacak ve bunun hesabını farklı bir şekilde sormaya çalışacak.

Ne diyelim, U’lu dönüşlerin maliyeti yaman olabilir. Necip Fazıl’a atfedilen fakat kesin olarak kime ait olduğunu bilmediğim şöyle bir söz var: “Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden, sonunda din de gitti, dünya da gitti elimizden”

Bakalım, İstanbul belediye başkanlığı seçimini kazanmak için seçime üç gün kala, adeta "Anketler bozuldu, hesap karıştı / Yetiş ya İmralı, yetiş ya Kandil" denilerek yapılan U’lu dönüş nasıl netice verecek? Arzu edilen oylar cezb edilemediği gibi milliyetçi seçmen de küsüp kaçarsa hiç şaşırmamak gerek...

HAHAHABER 18 Haziran 2019

Hahahaber 18 Haziran



Sıcak Gelişmeler

*  Sınav krizinin TeYeT geçtiği aileler, sırrını HAHAHABER’e açıkladı: “AYeT-el Kürsi…”

* “1 mitil + 39 miting” formülü ile yine 40 elde edebilen Cumhur ittifakında moraller iyi…

* “Çalar Saat” programı sunucusunun yönettiği İstanbul seçimleri aday programını izleyip beğenmeyen seyirciler ortak bir bildiri yayınladı: “Çok basit, ömrümüzden saatler çaldılar…”




NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

La Yasa de Papel!

 
La Yasa de Papel
Geçtiğimiz haftalarda yargı reformu strateji belgesi açıklandı. Hukukçular tarafından genellikle temkinle karşılansa da bazılarının tepkisi daha farklı oldu.Özellikle avukatlara yeşil pasaport müjdesini “support” etmek için metanetini kaybederek elinden gelen bütün alkış desteğini verenler de oldu. 
 
Yargıdaki yeni yol haritasını anlatırken Erdoğan şöyle dedi:

“Bu strateji belgesini sonraki reform hazırlıklarının başlangıcı olarak görebiliriz. Biz bu reformalara AB istediği için değil milletimizin ihtiyacı olduğu için sahip çıkıyor ve hayata geçiriyoruz. Adaletin küçüldüğü yerde zulüm büyüyor demektir. Yargı Reformu Stratejisi belgesi eski reformaların güncellenmesiyle ortaya çıkmıştır. Amacımız tüm kurumlarımızın ifade hürriyetine, hürriyetleri kısıtlayan bütün uygulamalara karşı duyarlı olmalarını sağlamaktır. Her alanda ayrı ayrı çalışmalar yürütüyoruz. Bu reform belgesi daha güvenilir bir yatırım ortamının oluşmasına yardımcı olacaktır. AB’ye bağlılığımızı da ifade etmiş oluyoruz.”

Temkinle yaklaşanlar şunu dile getiriyor: Hak ve özgürlüklerin genişliği, fikir hürriyeti ve tutuklama tedbirinin ölçülü kullanımı ile ilgili zaten yeteri kadar düzenleme vardı. Problem bu konulardaki kanuni eksiklikler değil, bu kanunların uygulayıcılarının tutumu idi. Aynı kanun bazıları için zorlama tevillerle uygulanırken, bazılarına ise hiç uygulanmıyordu. “Anayasa beni bağlamaz” diyen İçişleri Bakanı vardı meselâ. Anayasa mahkemesinin kararını tanımayıp saygı da duymadığını belirten yetkililerden aldığı cesaretle midir bilinmez, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı uygulamayan alt derece mahkemeleri de görüldü.

ÇORLU MESELESİ

Strateji belgesi tabiî ki bir sihirli değnek değil, ancak yayınlandıktan sonra beklenen etkilerinin hissedilmemesi üzücü. Geçtiğimiz sene Çorlu’daki feci kazada yakınlarını kaybeden insanların haklarını aramak ve seslerini duyurmak için Anayasa Mahkemesi’nin önünde toplanmasına polis zoruyla engel olunurken, biber gazı, jop ve plastik mermi kullanılması tepki çekti. Aynı gün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının, başkan adaylarından birini protesto için düzenledikleri mitinge herhangi bir müdahale olmadı. Müdahale olmaması ifade hürriyeti adına sevindirici, ama adamına göre muamele devam ediyor maalesef...

RABİA NAZ MESELESİ

Giresun’un Eynesil ilçesinde otopsi raporu ile katledildiği tesbit edilen Rabia Naz isimli kız çocuğunun katillerinin korunması ve saklanması için akıl, mantık ve fizik kurallarını hiçe sayan raporlar düzenlendiği, hakkını arayan babanın uydurma gerekçe ve raporlarla deli gibi gösterilmek istendiği haberleri vicdanımızı sızlatırken, Meclis’te konunun araştırılması için verilen önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

...VE TORBA YASALAR MESELESİ

Ekonomi kanalı olan Bloomberg’te yayınlanan “Ekonomik Kriz ve Döviz” haberini yapan gazeteciler, o haberi paylaşan aralarında ekonomist ve sanatçıların da bulunduğu pek çok kişi hakkında “devletin ekonomik düzen ve istikrarını hedef aldıkları” gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Ekonominin bozulması ve dövizin yükselmesi ile değil de onu haber yapanlarla mücadele devam ediyor. “Daha güvenilir bir yatırım ortamının oluşmasına yardımcı” olması beklenen yargı reformu strateji belgesi ruhu, lütfen geldiysen ses ver...

İspanyolların çektiği ve darphaneyi soymaya giren hırsızların darphane imkânlarını kullanarak kendilerine yeni paralar bastıktan sonra torbalara doldurup kaçtıkları bir hikâyeyi anlatan “La Casa De Papel” (Kâğıt evi) isimli meşhur bir dizi film var. Uygulanmayıp sadece kâğıt üstünde kalan yasaları ve demokratik teamüllerle bağdaşmayan bir şekilde birilerinin istediği hususu torba yasalarla geçirttiği Meclisi düşününce bizdekine “La Yasa de Papel” demek abes kaçmaz her halde...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/la-yasa-de-papel_496181

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: