Bu Blogda Ara

Arşiv

Venezuela ve Neuzubillah!


Venezuella ve Neuzubillah

Ekonomimizin içinde bulunduğu durumu düşününce, aklıma şöyle bir tablo geldi: Çölde yürümekte olan ekonomimiz, birden karşısına çıkan enflasyon aslanını görür. Can havliyle kaçmaya çalışırken etrafta saklanacak bir yer bulamaz, ilk gördüğü kuyunun içine kendini atar. Daralma ile başlayan bu kuyu kriz kuyusudur. Ekonomi düşerken, eli hasbelkader zayıf bir dala tutunur. Aşağısı karanlıktır, dev dış borçlar ve belirsizlik ejderhaları ile doludur. Tutunduğu dal küçük bir ağaca aittir ve köklerini faiz ve işsizlik fareleri kemirmektedir, koptu kopacaktır. Bu ağaçta, ilahi  ihsan eseri, enva-i çeşit sebze ve meyve bulunmaktadır. Sureten çok süslü duran bu ağacın meyveleri aslında zehirlidir. Yerken vatandaşa tatlı gelen bu meyve ve sebzeler kısa bir süre sonra sancılara sebep olacaktır.

Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserinin Sekizinci Söz’ünde anlatılan hikayeden alınan bu tabloya, muhtemelen iktisat ilmine muttali olanlar, kavramları ve benzetmeleri daha iyi tatbik edebilirler. Yükselen maliyetler, artan fiyatlar, enflasyon ve borçlar arasında sıkışan ekonomimizi rahatlatmak için hükümet, tanzim satışlara yöneldi. Piyasaya müdahale anlamına gelen ve zararına da olsa yapılan satışların faturasını bütün vatandaşlar ödeyecek. Nitekim, petrol ihracatına çokça güvenen Venezuela da ekonomisini bugünkü haline getirmeden önce benzer yollardan geçmiş: Devlet eliyle belirlenen ve indirilen fiyatlar üretimin durma noktasına gelmesine sebep olmuş, karaborsa patlamış, enflasyon ise astronomik rakamlara doğru yükselmiş. Halka ucuz mal temin etmek için devlet ithalata yüklenince eldeki bütün kaynaklar dışarıya gitmiş. 

Ve Neuzubillah!
 
Fıkraya göre, Nasreddin Hoca’ya bir gün Timur sormuş: “Yahu, Hoca merak ettim, geçmişte Abbasi Halifelerine halk, 'Muhteşembillah, Mutasımbillah, Muvaffakbillah' diye adlar koyarlarmış. Ben o zaman hükümdar olsaydım, acaba halk beni hangi sıfatla çağırırdı?” Hoca da hemen yapıştırmış cevabı: “Neuzubillah!”
Sizin de aklınızda olsun, hangi ülkeye benzediğimizi soran olursa cevabınız “Ve neuzubillah!” olsun...

 “Alem Tanzim’den Razi”

Vatandaş canibinden bakılırsa, piyasaya göre daha ucuza satış yaptığı için tanzim satış makbul görünüyor. Şöyle bir türkü söylediğini de duyabilirsiniz: 

“Poşet aldım çıktım alışverişe
Ta Tuzla’dan geldim Ümraniye'ye
Vatandaşlar bir marketi meth eder
Tanzim satış derler onun namına, vay vay
Vay Tanzim...
Alem Tanzim’den razi (x2)
Sordum, devletin dediler
Zararına satış dediler
Satış sınırsız değil
Kotalıdır dediler”

Üretim ve Montaj Hatlı Lojistik

Tabii, vatandaşın hoşuna gittiğini görünce devletlülerimiz, markette satılan her ürünü tanzimde satacaklarını ifade etti. Seçime kadar ülkenin her yerinde ve söyledikleri gibi her şeyi satacak market organizasyonu biraz zor olabilir. Elektronik ortamda PTT alışveriş sitesi ve kargo hizmetleri bu manada kullanıma açıldı. Kargoda meyve sebze nasıl gidecek demeyin. Bunu fırsata dönüştürmek mümkün. Mesela Mardin’de bir vatandaş salça mı almak istedi, hemen PTT elektronik sitesinden domates siparişi verecek. Siparişi ulaşıncaya kadar geçen sürede ve taşıma sırasındaki ezilmelerle salçaya dönüşebilir. Hem taze olur, hem de zamandan tasarruf edilmiş olur. Al sana katma değerli hizmet: Üretim ve montaj hattının içinde olduğu lojistik hizmeti! Meyve suları için de geçerli ama patlıcan ve biber için nasıl olur bilmiyorum. 

Tanzim  Marketlere İsim Alternatifleri

Tanzim satış genel bir ifade olduğu için bence yeni ve özel bir isim bulmak daha iyi olur. Aklıma ilk gelen isim REM(Zİ), uzun okunuşu da şöyle: Rakipsiz Emniyet Marketi(Zorunlu İhtiyaçlar).  Öncelikle vatandaşın tanzim için söylediği türkü ile bu isim çok uyumlu olacaktır. “Alem REM(Zİ)’den razi...” Markette gün boyu bu türkünün çaldığını düşünsenize... Neyse bu isim ve türküsü sizi sarmadıysa SAR-MAR da diyebiliriz, Saray Marketleri manasında. Bunun da sloganı hazır: “Zararına İşler, Ucuzluk SAR-MAR’ı”...
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/venezuela-ve-neuzubillah_486361

Film Değerlendirme Kurulu


Film Değerlendirme Kurulu

Başkanlık sistemini son iki haftada daha iyi idrak eden sinemacılar için çıkarılan jet hızındaki kanunla birlikte yeni bir kurul oluşturulacak. Sekiz kişiden oluşan bu kurul, ülke içinde çekilen veya yurt dışından ithal edilen filmlerin gösterime girmesinden önce değerlendirilmesi ve sınıflandırılması işlerini yürütecek. Değerlendirme sonucunda olumlu not alamayan filmler gösterime giremeyecek.

Kimilerine göre bu bir sansür kurulu olacak, kimilerine göre ise zaten öteden beri uygulanmakta olan bir şeydi ve bu manada kanun yeni bir şey getirmedi. Zaten, ülkemizde kanunların bazıları bilerek müphem bırakılır ki gerektiği zamanda ihtiyaç kadar esnetilebilsin, adamına göre muamele edilebilsin, dosta güven telkin ederken düşmana korku salsın. 

Şimdi, muhtemelen hepinizin bildiği ve sevdiği bir filmin bugünkü hükümet aklına hakim olan korku, vehim ve endişeler ışığında nasıl değerlendirilebileceğine bir bakalım. 1977 yapımı olan bu filmin adı “Gülen Gözler”. Başrollerinde Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve daha bir çok meşhur oyuncu yer almış. 

Evvela film, isminden dolayı radara takıldı! Hemen örgüt bağlantıları sorgulansın! “Adile Naşit” ismindeki adalet mefhumuna yapılan vurgu Adalet ve Kalkınmaya bir gönderme olmasın? Neyse, son anda yönetmen ismi sayesinde seyredilmeden yasak yemekten kurtulur gibi, yönetmen Ertem Eğilmez’dir zira. Bunu “RTE’m Eğilmez!” şeklinde okumak da mümkündür.  Şimdi de filmde gizlenen mesajlara(!) tek tek bakalım:

İç-Dış Bütün Mihrakların Hedefi: Yaşar Usta!

Bütün katakulliler Yaşar Usta'ya yapılıyor; sürekli arkasından iş çevriliyor, dış mihraklardan (müteahhit Yunus) yardım alınarak finansal açıdan diz çökmesi hedefleniyor. Kız babası olduğu halde bütün düğün mesarifi üzerine yükleniyor. Bir punduna getirip herkes bir şekilde kandırıyor Usta’yı. En son elde avuçta bulunan bütün dükkan malzemelerini satmak zorunda kalıyor. 

İnşaat ve Müteahhit Düşmanlığı!

Müteahhitlere filmde sataşılıyor, inşaat gibi ülkemizin gelişmesinin lokomotifi olan güzelim inşaat sektörüne olumsuz atıflar yapılıyor. Müteahhit adam malzemeden çalan, kaçak göçek işler çeviren, en yakınlarını bile menfaatleri için kırmaktan çekinmeyen kural tanımaz bir portre olarak çiziliyor.
İnşaatlarda temel atmaya alışık olan müteahhit baba, sözünü dinlemeyip Yaşar Usta’nın kızını almak isteyen oğlu Temel’i de atıyor mu evden? Bu da Yaşar Usta’nın evine iç güveysi olarak geliyor mu? Al sana, iç işlerine karıştığı ülkeden kaçan ve almak zorunda olduğu mültecileri barındıran ülkeye gönderme!

Ekonomi Yönetimi

AKP'nin yaptığı gibi dış borçlar alarak, borcu başka bir borçla kapatarak ve ipotekler yaptırarak ekonomiyi sonsuza kadar çevirmenin mümkün olmayacağı mesajı veriliyor. Çok güvenilen yerli ve milli üretimin ise bir sabun köpüğü olduğu ve bir karşılığı olmadığı vurgulanıyor (evin ipotek edildiği borcu kapatmak için tavan arasında üretilmeye çalışılan sabun tozunun, şiddetli bir yağmur sonrası köpürmeye başladığı, hele de reji ekibinden birilerinin köpükleri elle sürüklediğinin bariz belli olduğu, ev halkının bütün geri püskürtme çabalarına rağmen merdivenlerin hepsini geçerek aşağıdaki atölyeye kadar ulaşan köpüklerin olduğu meşhur sahne!)

Şener Şen’in canlandırdığı ve Yaşar Usta’nın büyük kızına talip olan Vecihi'nin her fırsatta yapageldiği kız isteme seremonilerinden birinde söylediği "istiyorum, veriyor musun?" şarkısı, "ne istediler de vermedik" sözü ile birlikte düşünülsün derim.

Son olarak, final sahnesinde Yaşar Usta'nın evine uçak kullanılarak saldırılması da manidar değil midir?

Ne dersiniz, bu film yayınlanır mı?

"AK"la Zarar Çözümler


Akla Zarar Çözümler

Bir tehlike ile karşılaşıldığında veya ortada bir risk varsa kaçınmak için şu yöntemlerden biri tercih edilir: 

Azaltma/yok etme: Riski oluşturan faktör ortadan kaldırılabiliyorsa kaldırılır hiç olmazsa mümkün mertebe küçültülerek etkisi azaltılmaya çalışılır.
 
Yansıtma: Riski azaltmak hiç mümkün değilse, o riski üstlenebilecek birilerine ücreti mukabilinde devredilebilir. Dış hizmet alınır yani. 

Kaçınma: Yok edilemeyen, azaltılamayan ve kimsenin üzerine almak istemediği risklerden de kaçınılır. Tehlike olduğu bilinen yoldan değil de mümkünse başka bir yoldan gidilir mesela. 

Türkiye’de epey bir zamandır problemlerin çözümü için değişik metodolojiler uygulanıyor. Bataklığı kurutmak dururken sineklerle uğraşılıyor veya sineklerden yağ çıkarılmaya çalışılıyor. Bir kaç örneğe bakalım: 

Market Poşetleri

Önceden ücretsiz verilen market poşetleri yılbaşından beridir 25 kuruşa satılıyor ve 15 kuruşu devlete gidiyor. Şimdi bu uygulama ile;
Poşetlerin çevreye olan zararları yok edilmiş veya azaltılmış oldu mu? Hayır.
Poşet kullanımı sona eriyor mu? Hayır.
Çevreye zararı olmayan başka bir alternatife geçildi mi? Hayır.
Poşetlerin paralı satılmasıyla devlete giden paralar sadece çevreyi korumayı hedefleyen projelerde mi kullanılıyor? Hayır.
Desene, çevrecilik yapmak adı altında kasa doluyor...

Dersane-Temel Liselerin Kapanması

Okullarda alınan eğitimin neden yetmediği ve insanların tonla para ödeyerek dersanelere gittiği araştırıldı mı?
Dersanelere ihtiyaç duyulmayacak şekilde düzeltmeler yapıldı mı?
Dersane kurumu tasfiye edilirken, oradaki çalışanların istihdamı için alternatifler oluşturuldu mu?
Kapatıldıktan sonra farklı isimler altında açılan yerler yanında kayıt dışı çalışmaya başlayanlar için çözüm düşünüldü mü?
Vatandaşa söylenen ne? “Sizleri dersane yükünden kurtarıyoruz” Yerse...

Sebze Meyve Fiyatları

Zirai üretimlerimizi artırmak için çaba var mı? Hayır canım, uğraşmaya bile değmez, veririz parasını ithal ederiz. Paramız var ki alıyoruz. Arpa-buğday, nohut-pirinç, soğan-patates ve hatta saman bile ithal ediyoruz ihtiyaç olursa.
Yerli üretimimizin maliyetleri nasıl? Tohum ithal, gübre ithal, yem ithal, aşı-ilaç ithal, traktörün mazotu ithal. Patlıcanın dolara endeksli olmasına neden şaşırıyoruz o zaman?
Fiyatların pahalı olduğunu vatandaş görmesin diye marketler satış yapmama kararı bile aldı.
Gözleri kapatınca güneşi yok etmeyi deniyoruz, hadi hayırlısı...

Trafik Cezaları

Son zamanlarda bazı trafik cezaları neredeyse ikiye katlanacak şekilde zamlandı ve cezalar yağmur gibi yağmaya başladı.
Trafik ihlalleri azaldı mı? Kaldırımlara park etmeler, yollarda sağlı sollu hatalı parklar devam ediyor. Bırakın düzyolu, yaya geçidi olan yerlerde bile araçlar yayalara çok zor yol veriyor. Halbuki bu konuda kanuni düzenleme de yapılmıştı ama kim, nasıl denetleyecek?
Vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için mi yoksa kasayı doldurmak için mi cezalar kesiliyor?

Kısacası, dostlar alışverişte görsün diye yapılan ve alayiş nümayiş ile duyurulan problem çözümlerine temkinli yaklaşmak gerekiyor. Hele de geçiş garantisi verdikleri köprüyü bile sahipleri şu an satmak istiyorsa, ahirette karşılaşmamızın garanti olduğu sırat köprüsü için dağıttıkları beratlara itibar etmeyiniz...

Mağduro Kardeşim, Dik Dur Eğilme!




Hükümetimiz ve onun tabîleri olan basın organlarına göre âleme nizam verme seviyesine yükselmiş olan ülkemiz Dünya’nın sayılı ekonomilerinden birine sahip iken, bizi kıskanan devletlerin hasetliklerine, bize düşman olanların fesatlıklarına ve dostumuzmuş gibi görünen düşmanlarımızın diğer devletleri bize karşı fişteklemelerine maruz kaldı.Bu topyekûn saldırıların sonucunda 16 yıldır fevkalâdenin fevkınde seyreden ekonomimiz bir anda yara aldı. Cekette meşine, twitter’de mention’a değer veren sarı kafalının biri, peşi peşine kafamıza tweet’ler fırlatınca, paramız değer kaybetti, döviz kurları yukarı doğru fırladı. 


Bu dış güçlerin işini anlamak gerçekten zor. Sen kalk 15-16 yıl boyunca ülkemizde sermaye yatırımı yap, ülkemizin sıcak para ihtiyacını karşıla sonra birden saldır. Akıllı adam işi değil. Ne diyelim, Allah düşmanın da akıllısını versin. Hayır, düşmanlarımız biraz beceriksizdi de 16 yıldır bize dokunamadılar mı, yoksa hiç mi ellerine fırsat geçmemişti? Geçmediyse son zamanlarda neyi yanlış yaptık da buna cüret ettiler?

Enflasyonla Mücadele

Sıkıntı, daralma, saldırı, operasyon, manipülasyon ve kriz kelimesi hariç ekonomik zaafiyeti anlatacak bir ton sıfatla birlikte anılan ekonomik durumumuzun pek iç açıcı olmadığını anlayan hükümetimiz enflasyonla mücadele etme konusundaki kararlılığını göstermek için bazı tedbirlere başvurdu. Enflasyon yükselince fiyatlar artıyor ve fiyatlar yükselince de enflasyon azıyorsa fiyatların artışını durdurursak mesele çözülecekti. Topyekûn mücadele başlatıldı ve bingo! Enflasyonumuz % 20 civarlarına düştü.

Düşmesine düştü, ama Para ile İlgili Bütün İşler Bakanımız market fiyatlarında istenen seviyeye gelemediğimizden yakındı. Hemen akabinde Erdoğan marketleri hedef aldı. Düşen enflasyon ve faiz oranlarına rağmen marketlerin yüksek fiyatta devam ettiğini ve marketlere hesap sorulacağını söyledi. Hemen ardından ana akım medyada market fiyatlarındaki bir yıllık artışın % 70 civarında olduğu haberleri çıktı. “Gıda, temizlik ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı anormal yükselmişse enflasyon nasıl düşmüştü acaba?” demeyin, arada olur öyle.

Marketö mü Geliyor?

“Seçim bir siyasî faaliyet değildir” diyen Binali Yıldırım gibi marketler de “zam ticarî bir faaliyet değildir” deyip işin içinden çıkabilirler. Bu marketlerin ne yapmak, nereye varmak istediklerinin sorgusu da hükümetimizin kılı kırk yarmasıyla bilinen koalisyon ortağına kalır muhtemelen. Enflasyonla topyekûn mücadeleye marketlerle birlikte başlamışlardı halbuki, aynı menzile farklı yollardan ulaşmaya çalışıyor gibiydiler. Ata Demirer’in geyik avlamaya çalışan aslanlar hikâyesindeki gibi “Emin abi, çevirsene oradan. Sen çevireceksin, ben basacağım” tarzında bir iş bölümü ile “Sen fiyatları düşür ben enflasyonu hallederim” diyorlardı adeta. Kim ne istedi de verilmedi bilmiyoruz, ama yakında “MarkeTÖ” isimli bir terör örgütü duyarsak hiç şaşırmayacağız. Bu örgütün fiyat kalkışması üzerine halk da pazarlarda toplanmak üzere çağrılır her halde.

Marketlere sorsak; geçtiğimiz yaz, bir ay içerisinde üç defa fiyatları zamlanan elektrik, doğalgaz ve su, dünyada fiyatları düşmesine rağmen bizde yükselen petrol, yıllarca sürecek sözleşmesi boyunca geçiş garantileri verilen köprü ve otoyolların döviz fiyatlarına endeksli ve otomatik olarak yükselen fiyatları, hammadde ithaline bağımlı sanayi üretimi gibi maliyetleri yükselten faktörlerin sorumlusu olmadıklarını söyleyip, değer kaybederek alım gücü düşen paranın yükünü neden sadece kendilerinin üstlenmesi gerektiğini de sorabilirler.

Marketçi - hükümet kavgasında kim kazanır bilmiyorum, ama bu meselede olan vatandaşa oluyor, işin ceremesini o çekiyor. Yani, mağdur olan taraf o... O halde vatandaşa seslenelim “Mağduro! Kardeşim dik dur, eğilme! Bundan sonraki seçimlerini daha dikkatli yap!”

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/magduro-kardesim-dik-dur-egilme_484569

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: