Bu Blogda Ara

Arşiv

Rektörel Hız


Rektörel Hız

Ülkemizde üniversitelere ve ilimle uğraşan kişilere yeterli önemin verilmemesinden yakınırdık yakın zamanlara kadar... Hamdolsun, özellikle üniversitelerdeki seçimler kaldırılıp atama yöntemiyle görevlendirilen rektörlerle birlikte çok yol kat edildi. Zaman zaman gazete haberlerine konu olacak kadar da gündeme geldiler. 

İlk olarak çekişmelere ve kutuplaşmalara sebep olan seçimler kaldırıldı, mis gibi oldu. Ne kavga artık, ne gürültü... Hemencecik atanıyor, hızlı bir şekilde de yönetmeye başlıyor rektörlerimiz. Sonra, üniversitelerin olmazsa olmaz özelliklerinden biri de bağımsızlıktır. Kurumları bünyesinde açtıkları akademik kadrolara eşini, çocuklarını, kardeşlerini ve hiç bulamasalar arkadaşlarını yerleştiren,  neredeyse aşirete bağlayıp bağımsızlıklarını ilan edecek seviyeye yaklaşmış bazı hamiyetperver(!) rektörler var mesela. O kadar ki, üniversite ve yükseköğretimde “Üni’ler ağlamasın!” temalı  “çözüm süreci” ilan edilse yeridir. 

“Canım, her kadroya bir akrabasını/yakınını yerleştirmek, her ihaleyi istediğine vermek bu kadar kolay mı?” diyeceksiniz. Şöyle oluyor; açılacak kadrolara yerleştirilecek kişiler bulunduktan sonra sadece o kişileri tarif eden şartlarla alım duyurusu yapılıyor mesela. Efradını cami ve ağyarını mani bir ilan olup ilgisiz kişilerin başvurması engellenebiliyor. Hiç ayırt edici özelliği olmasa bile mülakat ve benzeri yöntemlerle istenmeyen kişiler eleniyor. Koskoca Ulaştırma Bakanlığı bile, Mardin-Diyarbakır arası demiryolu ihalesini değerlendirirken “fiyat dışı unsurlar” sebebiyle en düşük fiyatla katılan firmaya ihale vermeyebiliyor.

Almak-vermek ve böylece ekonomiye can vermek isteyen bir rektörümüzün üniversitesi lojman olarak kullanacağı evinin eşyaları için ihaleye çıkmış ve tam olarak 145 bin liralık mobilya almış. Tabii ki tasarruf tedbirleri gözetilerek yapılan bu alışverişteki eşyalar demirbaşa kaydedilmiş. Ekonomik hareketlilik sağlarken enflasyonla da mücadele eden rektör ve üniversitesini kutluyoruz.
Bir üniversite rektörü de kiralamak istediği makam aracı sebebiyle gündeme geldi. Gazetelere “uzay mekiği” gibi ifadelerle haber konusu olan makam aracı için verilen şartlardan bazıları şöyle: “Yabancı menşeli, türkçe navigasyonlu, siyah renkli, ısıtmalı koltuklu, uzunluğu 4 bin 932 mm., genişliği bin 874 mm, yüksekliği bin 455 mm, ağırlığı bin 660 kg, 4×4 dizel motor, 2000 cc, en az 190 beygir güç, start stop, ısıtmalı koltuklu, uydu telefonlu, saatte 232 kilometre yapabilecek nitelikte ve 0-100 kilometreye 8.2 saniyede çıkabilen...” Bu adrese teslim tarifi duyan insanlar ister istemez hemen “au” diyor... Şu anki satış fiyatı 600 bin lira üzerinde olan bu araç 28 aylığına kiralanacakmış. Rektőr kendini “Sanki Ferrari istedik, ne var bunda herkeste var!” diyerek savunmus.

Bir rektör saatte 232 km yapacak bir makam aracını neden ister ve nerede kullanacaktır ki... Sonuçta karayollarımızda yapılabilecek azami hız sınırlarının üzerinde. Hemen aklınıza yasak işleyeceği gelmesin, belki de trafiğe kapalı bir alanda kullanacaktır, değil mi ama? Ya da, motorsiklet yarışlarında dünya şampiyonluğu olan, kartvizitine “senatör” yazdırmış, ayaklarını masaya uzatarak “emirerlerim” dediği insanlarla fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaşmak suretiyle şaka yapan bir milletvekili ile kapışmak istiyordur, kimbilir... Her türlü kapışırlar bence. Hızın vektörel bir büyüklük olduğunu biliyorduk da rektörel olduğunu yeni duyduk. 

Hız demişken, internet kullanımında operatörlerin uyguladığı Adil Kullanım Kotası denilen ve belli bir kullanım sonrası düşük hızlarda internet kullandırtan uygulama sona eriyor. Yani şöyleydi, diyelim sınırsız bir internet bağlattınız, operatörler sizin iyi niyetinize güvenmeyip, sağda solda konu komşu ile paylaşmanızdan korktuğu için o kadar da sınırsız bir paket vermiyordu. Belli bir miktar kullanımdan sonra bağlantınızı yerlerde süründürecek bir hızla devam ediyordunuz. Artık bu uygulama kalktı ve sınırsız olan tarifelerde kota uygulanmayacak. İyi, güzel de... Yeni fiyatları gören vatandaşlar da operatörlerin motorcu vekil gibi şaka yaptığını söylemesini bekliyor, zira bazı tarifelerde fiyat neredeyse iki buçuk katına çıkıyor! Bir GSM operatörü de, cep telefonlarında bulunan ve kablosuz anten gibi internet paylaşımı yapabilme özelliğini kullanacak kişilerden para alacağını duyurdu. Kapsamı ve sınırları belli olan bir hizmet satın alıyorsunuz ama bunun kullanmını satıcı size bırakmıyor. Bakkalın, aldığınız ekmeği kaç kişinin yiyeceğini sorduğunu ve başkasına da yedirirseniz sizden fazladan para alacağını söylemesi gibi... Neyse ki, gelen tepkiler üzerine operatör geri adım attı. 

Adil kullanım kotasının olmadığı makul fiyatlı internet ve devlet imkanlarının şahıslar hesabına ve horca kullanılmasının adiyattan sayılmayacağı seneler dilerim...

Usta'r Wars


Usta'r Wars

Tam da milli uzay ajansımızı yeni kurmuş ve uzay konusunda dünyanın gelişmiş ülkeleri ile aynı seviyeye gelmiştik ki, şöyle bir haber duyuldu: “ABD Başkanı Donald Trump, Uzay Kuvvetleri Komutanlığının kurulmasına ilişkin Başkanlık Talimatnamesi’ni imzaladı”
 
Uzay Kuvvetleri’ni kurma kararında, Rusya’nın geliştirdiği “katil uydu” ve Çin’in yaptığını açıkladığı, uyduları vurabilecek füzelerin denemelerinin etkili olduğu söyleniyor. Uzayda kim kiminle kapışır, kim yener şimdilik belli değil. Uzayda kullanılacak silah ve araçları tanımıyoruz daha. Uzay Yolu dizisindeki gibi mi olur yoksa Star Wars/Yıldız Savaşları’ındaki gibi mi, lazerler ve ışınlar havada-boşlukta uçuşur mu? Daha da önemlisi, biz bu savaşta nasıl yer alacağız acaba?

Nihai olarak geldiğimiz noktada, Konyalı bilim adamlarımız/insanlarımız/insansı robotlarımızın (evet, Konya’da yerli ve millî insansı robot yaptılar!) “anyonik katyon süblimleştiricisi” ya da buna benzer kimsenin anlamadığı ama kesinlikle mühim bir şey olduğunu idrak edeceği bir şeyi icad ettiklerini duymadık. “Sen de çok safmışsın, böyle bir şey icad etseler gizli tutmazlar mı? Böyle şey açıklanır mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Gizli harekât ve operasyonlarını bir hafta öncesinden yapacağını açıklayan iktidarımız var sonuçta, bilemedim. Yeter ki seçimlerde oy getireceğini bilsinler, bırakın bitmişini, başlamadıkları projeleri bile “yerli ve millî falanca şey!” diye radyo ve televizyonlarından yayınlayabiliyorlar. 

Kamer İmar Projesi

Neyse canım, bilimsel konularda çok ileri seviyelerde değilsek ve rakiplerimizle o konuda aşık atamıyorsak, pîri olduğumuz ve tahrip gücü yüksek bir yöntem kullanalım derim. Uzaya müteahhitlerimizi yollayalım mesela! Bildiğimiz manada inşaatı yapabileceğimiz en yakın gök cismi Ay. Ülkede emlak balonu da şişti diyorlardı kaç zamandır... Tam fırsatıdır, bırakalım şişmiş olan emlak balonumuz havalansın ve Ay’a gitsin! “Kamer İmar Projesi” kapsamında müteahhitlerimiz “Ayoğlu My Moon Evleri”, “Hilal Konutları”, “Kameriye Alışveriş ve Yaşam Alanları” gibi rezidanslar dikmeye başlasınlar. Müteahhitleri gönderdikten sonra şöyle diyenlerimiz çıkabilir: “Ne evlerini satabildiler rahat, ne de düzgün yapabildiler imar / Uzaklaşıp gittiler cihandan, dayansın ehl-i kamer”

“Ayın görünmeyen yüzünde, perde çekmenize bile gerek kalmayacak”, “Dünyanın doğuşunu en iyi siz seyredin”, “Dünya Ay’ağınızın altında”, “Dünyadakiler! gündüz güneşin işi, gecenizi de biz Ay’dınlatıyoruz: Ay akşamda ışıktır! Kraterler, kraterler...” gibi çarpıcı(!) sloganlarla dünyaya reklam yaparlar. Bu projenin Ay’da kaç lira kira getireceğini varın, siz hesaplayın.

“Yerçekiminden Altı Sıfır Attık!”

Kraterlerin altından geçecek tüneller (“KameRay Projesi”  olur adı), üstünden, ihale kriterleri arasında kraterden geçme garantisi olan köprülerle alt-üst yapı projeleri de tamamlanır. Merak etmeyin, bir kaç tane Millet Krateri de olur, hepten şimşekleri üzerimize çekmeye gerek yok. Millet Kraterleri’nde gönül rahatlığı ile yuvarlanılabilir, yerçekimi dünyadakinin altıda biri kadar. Hatta “yerçekiminden altı sıfırı attık!” diye ne kadar övünsek az olur.

Diyelim, Ay projesini yapamadık. Hiç problem değil. Kaybettikleri savaşları bile filmlerde kazanmış gibi gösterenler varmış ya, biz de uzaydaki savaşlarımızı anlatan filmler çekeriz. Kültür ve sanat alanında muktedir olamadık diyenler, alın size fırsat! İlk filmimizin adı “Usta’r Wars” olur. Bir de baktık ki tutuyor, Kurtlar Vadisi gibi serisi de gelir; “Usta’r Warisi-Diriliş” ve “Payitaht-Usta’r Warisi”…

Yerli ve Milli Karakterler

Star Wars filmlerindeki karakterler ve temalar örfümüze, ananemize uygun olarak yerli ve milli bir şekilde yeniden tasarlanmalı. “Jedi” yerine ceddimizi hatırlatan “Jeddi” diyebiliriz (yurdışında gösterime çıkacağımız için, oradakilere de tanıdık gelsin diye ‘J’ harfi ile yazacağız ama ceddi diye okuyacağız). İleriki bölümlerde Kılıçdart Vader’e dönüşecek olan Anamuhalefetkin Okaywalker olur mesela. Görenlerin “O bi’ Jeddi!” diyeceği İbo Van Kalınobi, Harrison Ford’un canlandırdığı karizmatik tip Han Solo yerine “ÇobHan Sülü” karakteri olabilir. Fatih’in fedaisi Kara Murat’ın torunlarından biri olan Kara Delikçi Murat, yeni fezaî fedaimiz olarak kara deliklerden geçerek paralelKenar Evren’ler arasında atlamalar yapar, sürekli boyut değiştirir ve düşman galaksilerinin surlarında solucan delikleri açar. Arkaplandaki film müziği tabii ki, “ceddin deden...” diye başlayan Mehter Marşı... Ver Mehter’i, ver!... 
 

MarSaray


Marsaray

Bu hafta, okuyanları sevindirecek haberlerle başlamak istiyorum; Türkiye’nin yerli üretim genel maksat helikopteri “Gökbey” tanıtıldı. Enerji ve “bittabii” Kaynaklar Bakanı bey, karadan ve havadan yapılan taramalar sonucunda yaklaşık değeri 100 milyar dolara ulaşan doğal kaynakların keşfedildiğini söyledi. Ekonomik büyüme rakamları açıklandı; %1.6 büyümüşüz! Büyüye büyüye, boyumuz uzaya uzaya geldiğimiz noktada bize bir uzay ajansı da lazımdı ve o da oldu, hamdolsun; Türkiye Uzay Ajansı kararnameyle resmen kuruldu...

Resmi uzay ajansımız vatana, millete hayırlı olsun inşallah. Kararnamesinde ajansın görev ve yetkilerinin sıralandığı bölüm şu madde ile başlıyor: “Cumhurbaşkanınca belirlenen politikalar doğrultusunda Milli Uzay Programı hazırlamak ve hayata geçirilmesi için düzenlemeler yapmak” Bana kalırsa Türkiye Uzay Ajansı, bu cümleden hareketle, itibar katsayısı yüksek, başka ülkelerin imrenerek ve hatta kıskanarak bakacağı, 2023 ve dahi 2071 vizyonları ile uyumlu bir proje ile faaliyetlerine başlamalıdır. Mars’a kadar gidecek, 1150 küsur vagondan oluşan saray konforundaki trenlerin çalışacağı bir raylı sistem projesi nasıl olur? Adını da “Marsaray” koyarız. Yükseklere doğru yol alacak trenler, haliyle yüksek hızlı oalcaktır. NASA’yı bırakın, Elon Musk’ın bile Mars’a gitme projeleri varken, kusura bakmayın, daha aşağısı bizi kurtarmaz! Aslında uzaya çıkınca neresi yukarı, neresi aşağı çok belli değil ama olsun...

Nasıl Yapılacak?

Marsaray projesini gerçekleştirirken, artık başka alanlardaki projelerden alışageldiğimiz, devletin kasasından bir kuruşun bile çıkmadığı, kamu-özel işbirliği çerçevesindeki Yap-İşlet-Devret modeli kullanılabilir. İhaleyi alan firma, farz-ı misal 283 yıl işlettikten sonra devlete devreder. Bu süre içerisinde firmanın zarar etmesine vicdanımız elvermeyeceği için kullanım garantisi de veririz, yolcu sayısı yıllık 5 milyarın altında kalırsa farkını hazineden karşılarız mesela... 

Raylı sistem dediysem, demir raylar gelmesin aklınıza. İşin açıkçası, İngilizce ışın manasına gelen “ray” kelimesi o, X-Ray’deki ray gibi yani... Edirne’den Kars’a değil, dünyadan Mars’a gidecek, mesafe uzun olduğu için ışınlanarak seyahat etmesi lazım haliyle. Arada, “Marsandiz Garı” diyeceğimiz duraklar da olacak. Banliyö trenleri bile sinyalizasyon sistemi kullanırken, trenin hızı arttıkça sinyalizasyona ihtiyaç kalmayabiliyor, biliyorsunuz. Daha doğrusu ben de bilmiyordum, Ulaştırma Bakanımız, 13 Aralık 2018 tarihli Ankara-Konya seferini yapan yüksek hızlı trenin uğradığı elim kaza sonrasında sinyalizasyon sistemi olmadığına ilişkin eleştiriler gelince söyledi, ''Sinyalizasyon sistemi demiryolu işletmeciliği için olmazsa olmaz bir sistem değil. Kamuoyunda sinyalizasyon olmadığı için bu kaza oldu gibi değerlendirmeler yapanlar doğru değerlendirme yapmıyor'' dedi. 

Marsaray’ın da sinyalizasyonu olmayabilir ilk başta. Hele bir başlasın, parasını çıkardıkça eklenir, nedir yani? “Orada olmaması gereken” kılavuz roketler, asteroidler ve meteorlar bu seyahatlerin fıtratında var. Fıtratın doğusuna-batısına birer harekat düzenleyip her tarafı temizledik mi, problem olmaz inşallah. Yine de işi garantiye alıp fıtrat kalkanı kullanırız, onu da Musk’a taktırırız ki, çarpışma olursa trenlerimiz zarar görmesin. 

Türkiye Uzay Ajansı bu teklifi dikkate alır mı, bilmem. Mars’a gidemese de canı sağolsun, Mart’a seçimlere kadar idare eder herhalde...

Sabotajlar Haftası

Hepimizi derinden üzen malum tren kazasının hemen ardından,daha ne olduğunu bile anlamadığımız sırada, kimi neyden koruduğu ve nereye hizmet ettiği bilinmeyen bir şekilde sabotaj ihtimalini dillendiren ve bunu yayanlar oldu. Tabii ki, her ihtimal değerlendirilecek ve geniş bir tahkikat sonucu kök neden bulunacaktır diye ümit ediyoruz. Büyük resim sevdama engel olamadım ben de, tren kelimesinde bulunan R, T ve E harflerine dikkatinizi  çekerek, artık asıl hedefin ne olduğunu da sizin bulacağınızı tahmin ediyorum. 

Konyalı bir firma tarafından geliştirilen ve Türkiye’nin ilk insansı robotlarından biri olarak duyurulan Mini Ada isimli robot, Antalya’da hünerlerini sergilediği salonda pat diye sahneden düşerek parçalandı. Sizi bilmem ama benim burnuma böyle kablo yanığı gibi pis kokular geldi.  Ne zaman böyle güzel bir girişim içine girsek, birileri bunu sabote etmeye çalışır zaten.
Merak edenler için söyleyelim, robotun durumu şimdi iyi çok şükür. Ertesi günü, kaldırıldığı tamirhanede diğer robot arkadaşlarının da kendisini etli ekmek eşiliğinde ziyaret ettiği görüldü. Bir “zencepil” toparlanmasını sağlar inşallah ve 220 VOLTaren de ağrılarını dindirir. Pis kokuların geldiği kabloyu özel olarak muhafaza ederlerse iyi olur. O kablo Picasso’nun eseri çünkü, robotta kullanılan her bir vida da Vinci’nin... Ne diyelim, Rabbim direncini OHM’larca kez artırsın!

Öne Çıkan Yayın

Gözlükler

  İbrahim Özdabak Karikatürü   “Artık önümüzü göremiyoruz” sözünü ilk duyduğunuzda aklınıza: “Tabii canım, nasıl adım atacağımızı şaşırdık...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: