İbrahim Özdabak Karikatürü |
Organizasyonu, yayın hakları, ekonomik getirileri ve
daha nice özelliği ile futbol, her zaman futboldan daha fazla anlam
ifade etmiştir.
Ülkemizde pek çok girift konu, futbol üzerinden örnek verilerek
topluma anlatılmaya çalışılır; hatta “topu taca atmak”, “direkten
dönmek”, “ofsayta düşmek”, “uzatmaları oynamak”, “tribünlere oynamak”,
“ısınmaya başlamak” artık kalıplaşmış ve deyim haline gelmiş örneklerden
bazıları…
Ben de bugün sıradışı bir futbol müsabakasından bahsetmek istiyorum. Bu müsabakada yer alan takımlardan birinde ilginç bir kaleci var. Kendisi, takım kurulduğu sırada, lisansı iptal edilmiş olmasına rağmen takımın kaptanı olarak görev almış. Kaptanlığı da, teknik direktörlük boyutunda yürüten biri. Takımın bütün taktik ve stratejik yönelimine o karar veriyor. Direktörlük konusunu kabul etmediği gibi, “direktörlük mü yapıyorsun?” diye bir soru geldiğinde, “direktör olsam bu soruyu sorabilir miydin?” diye soruyla karşılık veriyor.
Esasında, geçtiğimiz yıllarda kulüp başkanlığı yarışına girmiş ve kulüp başkanı da seçilmiş. Kurallar gereği kulüp başkanı olunca oyunculukla ilgisini kesmesi beklenirken, “Kulüp başkanıyım. Bu seçimi tribünlere yaptırdım. Beni taraftar seçti, onun için ben sadece kulübün değil, bütün kulub-u taraftarın başkanıyım. Taraftar beni istiyor, ben de oynuyorum!” deyip oynamaya devam etmekte…
Ben de bugün sıradışı bir futbol müsabakasından bahsetmek istiyorum. Bu müsabakada yer alan takımlardan birinde ilginç bir kaleci var. Kendisi, takım kurulduğu sırada, lisansı iptal edilmiş olmasına rağmen takımın kaptanı olarak görev almış. Kaptanlığı da, teknik direktörlük boyutunda yürüten biri. Takımın bütün taktik ve stratejik yönelimine o karar veriyor. Direktörlük konusunu kabul etmediği gibi, “direktörlük mü yapıyorsun?” diye bir soru geldiğinde, “direktör olsam bu soruyu sorabilir miydin?” diye soruyla karşılık veriyor.
Esasında, geçtiğimiz yıllarda kulüp başkanlığı yarışına girmiş ve kulüp başkanı da seçilmiş. Kurallar gereği kulüp başkanı olunca oyunculukla ilgisini kesmesi beklenirken, “Kulüp başkanıyım. Bu seçimi tribünlere yaptırdım. Beni taraftar seçti, onun için ben sadece kulübün değil, bütün kulub-u taraftarın başkanıyım. Taraftar beni istiyor, ben de oynuyorum!” deyip oynamaya devam etmekte…
Yönettiği takımın antrenörü, masörü, yeni gelen futbolcuları takımın
renklerine bağlayanı ve onların MR’larını çekeni, takımdan ayrı düz koşu
idman yapması gereken futbolcularını seçeni, sakatlanan futbolculara
“fısfıs” sıkıp onları oyuna döndüreni, maçtaki skor avantajına göre top
toplayıcı çocukların topları ne kadar hızla oyuna sokmaları gerektiğine
karar vereni, kendini yere atan oyuncularının ceza almayacak şekilde
oyunu soğutma adına yerde kalmaları gereken en makul süreyi belirleyeni,
taraftarı coşturacak amigosu, lige başlanınca kullanılan şampiyonluk
parolasını banka personeli dahil hiç kimse ile paylaşmayanı, takım
arkadaşlarına rakip sahada çoğalmaları gerektiğini söyleyeni ve rakip
defansı az adamla yakalayanı olan bu kalecimiz, kulüp başkanı seçilince
kaptanlık pazı bandını istemeden de olsa bir oyun arkadaşına verip onu
kaptan yaptı tabiî…
Yaptı yapmasına, ama mahalle maçlarından alışageldiğimiz ve kimin
icadı olduğu bilinmeyen bir kuralı öne sürerek, bugün 4. devresini
oynadıkları maçta, “Ben kaleci-oyuncuyum!” dedi. Sahanın istediği
yerinde kaleci olup topu eliyle tuttuğu da oldu, gol atmak için rakip
kale önünde beklediği de…
4. devre, son uzatma devresi olduğundan ve kısa sürdüğünden, yenecek sürpriz bir gol, kupayı kaybetmeye sebep olabilir. Hele de rüzgâr ters esmeye başlayınca elindeki skoru muhafaza etmeye çalışmak, kritik bir öneme sahiptir. Kalecimiz, bu devrede, alışılmış uzun degajlarıyla topu oyuna sokmakta zorlanmaktadır. Maç sırasında stattaki elektrikler kesilmiş ve bütün ışıklar bir anda sönmüş, bu sırada kalecimiz önceki devrelerde kırmızı kartla oyundan atılmış oyuncuları tekrar sahaya sürerek oyunun kontrolünü neredeyse onlara bırakmıştır. Tam da ev sahibi takım, beklenmedik bir anda kontra atakla gol yemişken, nereden ve kimin tarafından atıldığı belli olmayan yabancı ve yanıcı maddeler sahaya düşmüş, dumanları yüzünden sahada göz gözü görmez hale gelmiştir. Bu karmaşa sırasında yayıncı kuruluşun kameraları karartılmış, fakat oyuna da devam edilmiştir. Herkesin durduğu sırada kalecimizin yaptığı uzun degaj başka kimseye değmeden karşı filelerle buluşunca, maçın durmuş olmasını bir kenara bırakın, “kaleden kaleye gol olmaz” kaidesini de göz ardı eden hakem orta sahayı göstermiş ve itiraz edenlere kartlarını göstermiştir. Bağımsız ve tarafsız olması gereken hakemler maç sırasında değiştirilmiş ve yerlerine yandaş hakemler yerleştirilmiştir.
Kaptanlığı, her maçta olduğu gibi fiilî olarak kendisi yapmaktadır. Kendisi tarafından atanmış sözde kaptan, takımdaki genç yetenek olan Sabri isimli oyuncunun topu şişirerek çok yükseklerden avuta göndermesini dalga konusu yapan rakip taraftara “Kimse Sabri’mizi test etmeye kalkmasın” diyerek vakur bir duruş sağlamaya çalıştıysa da, kalecimiz bu duruma çok sinirlenmiş, üstelik oyuncu değiştirme hakkı kalmadığı halde, “derinlikli” paslarıyla oyun kurmaya çalışan kaptanını oyundan almıştır.
4. devre mevcut skorla tamamlanacak olursa, penaltı atışlarına geçilecektir. Kalecimiz kendi takımında kimseye güvenmediği için, diğer futbolcuların kendisini satacaklarını düşünmekte ve bu devre içerisinde maçı sonuçlandırmak istemektedir.
Bakalım, bu zorlu maç nasıl bitecek?
4. devre, son uzatma devresi olduğundan ve kısa sürdüğünden, yenecek sürpriz bir gol, kupayı kaybetmeye sebep olabilir. Hele de rüzgâr ters esmeye başlayınca elindeki skoru muhafaza etmeye çalışmak, kritik bir öneme sahiptir. Kalecimiz, bu devrede, alışılmış uzun degajlarıyla topu oyuna sokmakta zorlanmaktadır. Maç sırasında stattaki elektrikler kesilmiş ve bütün ışıklar bir anda sönmüş, bu sırada kalecimiz önceki devrelerde kırmızı kartla oyundan atılmış oyuncuları tekrar sahaya sürerek oyunun kontrolünü neredeyse onlara bırakmıştır. Tam da ev sahibi takım, beklenmedik bir anda kontra atakla gol yemişken, nereden ve kimin tarafından atıldığı belli olmayan yabancı ve yanıcı maddeler sahaya düşmüş, dumanları yüzünden sahada göz gözü görmez hale gelmiştir. Bu karmaşa sırasında yayıncı kuruluşun kameraları karartılmış, fakat oyuna da devam edilmiştir. Herkesin durduğu sırada kalecimizin yaptığı uzun degaj başka kimseye değmeden karşı filelerle buluşunca, maçın durmuş olmasını bir kenara bırakın, “kaleden kaleye gol olmaz” kaidesini de göz ardı eden hakem orta sahayı göstermiş ve itiraz edenlere kartlarını göstermiştir. Bağımsız ve tarafsız olması gereken hakemler maç sırasında değiştirilmiş ve yerlerine yandaş hakemler yerleştirilmiştir.
Kaptanlığı, her maçta olduğu gibi fiilî olarak kendisi yapmaktadır. Kendisi tarafından atanmış sözde kaptan, takımdaki genç yetenek olan Sabri isimli oyuncunun topu şişirerek çok yükseklerden avuta göndermesini dalga konusu yapan rakip taraftara “Kimse Sabri’mizi test etmeye kalkmasın” diyerek vakur bir duruş sağlamaya çalıştıysa da, kalecimiz bu duruma çok sinirlenmiş, üstelik oyuncu değiştirme hakkı kalmadığı halde, “derinlikli” paslarıyla oyun kurmaya çalışan kaptanını oyundan almıştır.
4. devre mevcut skorla tamamlanacak olursa, penaltı atışlarına geçilecektir. Kalecimiz kendi takımında kimseye güvenmediği için, diğer futbolcuların kendisini satacaklarını düşünmekte ve bu devre içerisinde maçı sonuçlandırmak istemektedir.
Bakalım, bu zorlu maç nasıl bitecek?