İbrahim Özdabak Karikatürü |
Sorumluluğu üzerine yıkacak bir günah keçisi bulup oraya yönlendirebilirlerse ne âlâ... Bulamazlarsa, ya günü kurtarmak için hesapsız plansız işlere girişiyorlar ya daha büyük bir problem oluşturup öncekini unutturmaya çalışıyorlar. Olmadı, “bizim işimiz kötüyse rakibinki daha kötü olsun” diyerek işi yolunda gidenleri durdurmaya çalışıyorlar. Kendi evinin elektriği yok diye şikayet eden hane efradını susturup, bak kimsede yok diyebilmek için bütün binanın elektriğini kesmek gibi...
Diyelim, gıda ve tarım ürünlerinde pahalılık var. Temel problem üretimimizin azalmış olması. Muktedir abilerden Binali Yıldırım çıkıp diyor ki “Maliyetler, mazot ve gübre yüksek diye düşünmeyin, ekebildiğiniz kadar ekin kardeşim.” Halk arasında söylenen “saldım çayıra, mevlam kayıra” sözünün canlı misali.
Halbuki, sen iktidarsın, ülkenin ihtiyacını analiz eder, üretim kapasiteni gözden geçirirsin. İhtiyacı karşılayacak kadar değilse, kapasiteni geliştirmenin hesaplarını yaparsın. Gerekiyorsa, teşvik ve destek paketlerini açıklayarak üretime yönlendirirsin. “Kervan yolda düzelir” mantığıyla hareket eden çavuşların işini ne kadar bildiği malumdur. Elde, avuçta bir şey kalmaması riski var.
Türkiye’ye yatırım yapmaları hususunda yabancı yatırımcıları teşvik etmek isteyen Hazine ve Maliye Bakanı Nebati şöyle dedi: “Bir problem yaşadığınızda bize hemen ulaşırsınız. En sevmediğim konu da şu; yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda cumhurbaşkanımız var rahat olun, mevzuatı da değiştiririz. Cumhurbaşkanlığı sisteminde hızlı adımlar atıyoruz…” Günlük acil sıcak para girişi problemini çözmeye çalışırken, “parayı veren düdüğü çalar” fıkrasına nazire yaparcasına, hukukun işlemediği ve yerleşik kuralların hiçe sayılabileceği bir ülke görüntüsü çizdi.
Hukukun işlemediğinden bahsetmişken, hakkını yemeyelim, İçişleri Bakanı Soylu daha önce “Bir uyuşturucu satıcısını gördükleri zaman, beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmayan polis görevini yapmamış demektir. Benim ülkemin gencinin canına mal olacak, onu zehirleyecek ve aileleri huzursuz yapacak bir kişiye gereğini yerine getiren suçunu bana atsın” ve “Muhtarlarımız diyor ki ‘Efendim şurada metruk bina var burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz.’ Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin” demişti.
Sıradaki örneğimiz, iktidarın dümen suyundan giden birinden: İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı, ihtiyacı karşılamadığı için taksi sayısının arttırılması talebine karşılık olarak taksi ücretlerinin yükseltilmesi gerektiğini iddia ederek “..taksi yolcusunda azalma olur, taksi ihtiyacı varmış gibi hissedilmez” dedi. Vatandaşın taksi ihtiyacını çözmeyi değil, hizmeti ulaşılmaz kılarak ihtiyacı düşürmeyi hedefleyen bir bakış açısı.
Üniversite sınavlarında tercih yapabilmek için gerekli baraj puanı geçemeyen öğrencilerin neden başarısız olduğunu irdelemek yerine barajı komple kaldırdılar, yakında sınavları da iptal edebilirler bu gidişle.
Doktorlar başta olmak üzere, yetişmiş insanların yurtdışına göç etmesi konusunda bir iktidar mensubu, yurtdışına gidişleri zorlaştıracak mevzuat düzenlemeleri yapılması gerektiğini söylemişti. Yani bu adamlar neden kaçmak istiyor, şikayetlerinin kaynağını ortadan kaldıralım demek yerine kapıları kapatalım, kimse kaçamasın düşüncesi...
Doktorların şikayet ettiği başlıca şeyler; uzun nöbet süreleri, haddinden fazla sayıda hasta ile çok kısa sürede ilgilenme, canlarını tehlikeye atabilecek seviyede şiddete maruz kalma, haklı-haksız çok sayıda malpraktis davaları ile uğraşma, maaş ve emeklilik gibi özlük hakları ile ilgili şikayetler. Aile hekimlerinin azlığı ve sevk zincirinin işletilmemesi sebebiyle uzman hekimlerin üzerine yığılan hasta sayısı da cabası...
Sonra, en tepeden “Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder, buralarda yola devam ederiz” çıkışı geldi. Tıp bayramı olarak kutlanan 14 Mart’ta verilen müjdeler bir geri dönüş işareti olarak algılandıysa da doktorları pek tatmin etmişe benzemiyor. 18 Mart tarihi itibarıyla, TUS’la girilebilecek asistan kadrosu sayısı, önceki senelerde açılanın 5 katını geçerek 17266 olarak açıklandı. Senelik yaklaşık 16 bin tıp öğrencisinin mezun olduğu düşünülürse, açıkta hiçbir mezun kalmadan hepsi bir uzmanlık eğitimi alabilecek. Hocaların sayısı, hastanelerin sayısı ve büyüklüğü aynı kalmışken, bu eğitim hakkıyla nasıl verilecek, Allah bilir. Anlaşılan, “yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam” konusu hayata geçiyor. Hepimize geçmiş olsun. Yarım yamalak doktor görmeye alışsak iyi olur.
Doktor kelimesinin yarısı Tor olur, elindeki çekici etrafa sallayan mitolojik varlık Thor’u hatırlatır. Elinde çekiç olan, her şeyi çivi gibi görürmüş. Ne diyelim, yarım ekonomist maldan, yarım “dokthor” candan eder...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/saldim-cayira-mevlam-kayira_560711