Bu Blogda Ara

Arşiv

bütçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bütçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yine Bir Tasarruf...


Yine bir tasarruf
İbrahim Özdabak Karikatürü


Kaçıncısı olduğunu bilmediğimiz bir “kamuda tasarruf paketi” daha törenlerle hizmete girdi.

Önceki paketler ne kadar işe yaradı, ne ara yürürlükten kalktı da tekrar bir israf dönemi başladı ve yine yeni bir tasarruf paketine ihtiyaç duyuldu, bilmiyoruz.

Bu seferki tedbirler belediye seçimlerinin tamamlanmasını müteakip olarak başlayıp, en yakın seçim zamanına kadar devam edecekmiş.

Efendim, bu tedbir paketinin 3 yıllık süre içerisinde 100 milyar TL kadar bir kazanç hedefi varmış. Kabaca bir yıllık tasarruf miktarına 33 milyar dersek -sadece geçen sene, 1.37 trilyon liralık bir bütçe açığımız olmuş- yıllık bütçe açığın kırkta birini anca karşılayabilir, o da tam uygulanabilirse... Anlaşılan, tedbirler bütçe açıklarına sebep olan temel israf noktalarına temas etmeyecek; örtülü ödenekler, itibar meselesi edilen israflar, büyük zenginlerin affedilen vergi borçları, KÖİ denilen sistemle müteahhitlere aktarılan ve her sene katlanarak devam eden ödemeler tam gaz devam edecek. Tasarrufun yükünü, her zamanki gibi sıradan vatandaş sırtlayacak. Haberi duyduğumuzda ister istemez Dede Efendi gibi şarkıya başladık:

“Yine bir tasarruf paketi sardı bu gündemi
Şimşek, gonca fem, okudu bir gazel
Ateşîn tedbirleri yaktı bu ömrümü
Bin oda, bin araba, duruyor pek güzel


Görmedim hiçbir ülkede böyle bir itibar
Böyle kasır, böyle köşk, pek büyük bir filo
Vatandaşın bağrını üzmeye kemer sıkar
El aman! El mi yaman... Sandıkta göreceğiz bir güzel”

Her ne kadar “Artık çok ciddi davranacağız, bu sefer kesin olarak büyüğünden küçüğüne herkes tasarruf edecek” deseler de korkarım ki yalancı çoban hikayesindeki gibi, bu sözlere inananların sayısı oldukça azalmış durumda. Çoban demişken, akla bir kurt hikayesi geldi:

Ömrünün ahir zamanlarına yaklaştığını hisseden bir kurt, kendi kendine demiş ki: “22 yaşımı devirdim, bu kadar yaşayan kurt az olur. İyisi mi, hacca gidip tövbe edeyim”

İnek, koyun, keçi ve ceylan gibi, ömrü boyunca kendilerini yiyerek beslendiği hayvanların hepsini bir meydana toplayıp hac niyetini açıklamış. “Hakkınızı helal edin, artık benden size hiçbir zarar gelmeyecek, hiçbir hayvanı yemeyeceğim” demiş. Kurdun sözlerini temkinle karşılayan hayvanlar, kendisine inanmasalar da fikrini değiştirmesinden korktukları için alkışlamaya başlamışlar ve onu güzel sözlerle teşvik etmişler. Hiç olmazsa, tövbesini bozana kadar rahat bir nefes alacaklarını düşünmüşler.

Kurt Mekke’ye doğru yola koyulmuş. İki gün boyunca hiçbir şey yemeden yürümüş ancak yaşlılığın ve açlığın tesiriyle takatten düşmüş. Şeytanın da telkiniyle kendi kendine söylenmeye başlamış: “Yahu, senin deden mi hacca gitti, baban mı hacı oldu? Senin neyine hacca gitmek? Daha oraya ulaşmadan açlıktan ölecek seviyeye geldin”

Derken, yanı başından bir katırın geçmekte olduğunu görmüş. Katıra durumunu izah etmiş, hac gibi mukaddes bir vazifeyi ifa edebilmek için kendisini yemek zorunda olduğunu bütün açıklığıyla anlatmış. Katır da sakince kurdu dinleyip kararını olgunlukla ve teslimiyetle karşılamış. “Yalnız, benim sağ arka ayağımın nalı düşmüş. Bu kudsi vazifeyi ifa ederken, nalsız olmak istemem. Şu karşı tepenin başında, tam da nal çakmak için uygun, güzel taşlar var. Oraya gidelim, nalımı düzelttikten sonra beni yiyebilirsin” demiş.

Teklifi makul bulan kurt, katırla birlikte tepenin başına kadar yürümüş. Katırın gösterdiği taşı almış ve nalı tamir edebilmek için ayağını kaldırmasını istemiş. Katır, ayağını kaldırır kaldırmaz var gücüyle kurdu tepmiş. Tekmeyi yiyen kurt, tepeden aşağı doğru yuvarlanmaya başlamış. Yuvarlanırken son nefeslerini veriyor ve bir yandan da kendi kendine söyleniyormuş: “Yahu, senin deden mi nal çaktı, baban mı nalbanttı... Nal çakmak senin neyine...”

İktidar partisi müntesiplerinin kendi kendilerine soru soracaklarını zannetmediğimiz için onların yerine biz soralım: “Sizin il başkanlarınız mı tasarruf etti, belediye başkanlarınız mı, rüesa takımınız mı? Tasarruf etmek sizin neyinize?”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yine-bir-tasarruf_597299



Emekli Yıl(d)ı

 

Emekli Yıl(d)ı
İbrahim Özdabak Karikatürü

Türkiye Yüzyılı’nın başladığı ilan edilen 2023 yılının Aralık ayında devlet bütçesi 842.5 milyar TL açık vermiş. Yılın tamamına baktığımızda ise bütçe açığının yekûnu tam bir trilyon 375 milyar TL olmuş. Eski parayla değil bu tutar, lütfen alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayınız!

Bir önceki sene olan 2022’de de bütçeyi tutturamamışız. Ama 2023’deki bütçe açığının belirgin özelliği, 2022’dekinin neredeyse 10 katı kadar fazla gerçekleşmiş olması. “Bütçe” bir dil olsa ve biri bu bütçeyi hazırlayanlara “bütçe biliyor musun?” diye sorsa, “anlıyoruz fakat konuşamıyoruz” derler herhalde. “Okuyoruz ama yazmamız yok” da diyebilirler, yazdıkları bütçelerin tutmama oranlarına bakarsak.

Mehmet Hoca ile Hafize Ana Özel “Zamlıca” Lisesi’nde ekonomi dersinin başına geçtikten sonra rasyonel politikalara geçiş yapılmış ve kamuda tasarruf tedbirleri uygulanmasına karar verilmişti. Tedbirlere fazla uyulmadı belli ki. Anlaşılan, “Ye Babam” sınıfı yine bildiğini okudu. Tabii, sayıların şişmesinde mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesi, dolayısıyla enflasyon etkisi de var.

Kayıtlı işçi sayısı azalırken ve iş yerleri kapanırken işsizlik oranlarının da düştüğü bir ülkedeyiz. Sanayide kapasite kullanım oranları ve üretimde kullanılan enerji miktarı düşerken ülke ekonomisi büyüme çizgisinden asla taviz vermeyebiliyor, maşallah, sübhanallah... Ölçülen enflasyon ile çarşı pazarda yüzümüze bir tokat gibi çarpan alım gücü düşüklüğü arasındaki ilişkiyi de aynı şekilde düşünebiliriz. Fiyatlar arşa doğru yükselirken enflasyonun düşmesi veya düşük çıkması da normal bu hesaplarla.

Önemli olan isimlendirme zaten. Enflasyon yok ama hayat pahalılığı ile mücadele halindeyiz dediğiniz zaman iş değişiyor. Fiyat artışlarından bahsederken “zam” demek çok itici ve korkutucu. Onun yerine güncelleme, ayarlama veyahut da kalibrasyon tabirlerini kullandığınızda herkes usulca kabullenir. Vatandaşımız kira ödeyemeyecek hale gelebilir, pazara çıkmaya parası yetmeyebilir ve bu durumları  sineye çekip sesini çıkarmayabilir. Ekonomik kriz var dendiğinde ise şalteri atar ve kabullenemez. Merhum Müslüm Gürses bir filminde “Kavga etmeye, adam öldürmeye hazırım ama cinayet işleyemem” gibi bir cümle kuruyordu, aynı mantıkla.  

Vaktiyle, köyün birinde, lakabı “öküz” olan bir adam varmış. Hanımı, bir gün dayanamamış ve bu lakabını ne yapıp edip değiştirmesi gerektiğini söylemiş. Arkadaşlarını toplayan “öküz” bu isteği onlara aktarmış. Onlar da mükellef bir sofra istemişler. Arkadaş çevresini toplayıp şehirde güzel bir lokantaya götürmüş, yedirmiş içirmiş. Yemek faslından memnun kalan arkadaşları lakabını değiştirmeye karar vermişler.

Adam koşarak eve gitmiş ve hanımına müjdeyi vermiş: “Arkadaşlarım artık benim lakabımı değiştirdiler. Bundan sonra bana Tosun diyecekler” demiş. Karısı da “Ah, benim öküz kocam... İki yıl sonra o tosun gene öküz olacak, boşuna sevinme” diye cevap vermiş.

2024 başı itibarıyla SGK ve BAĞ-KUR emeklilerinin maaşlarına yapılan zam, memur emeklilerinkinden yaklaşık 12 puan aşağıda olmuştu. Yükselen tepkiler üzerine emeklilere bir yüzde beş daha zam yapılacağı müjdesi verildi ve 2024 yılının “Emekliler yılı” olacağı duyuruldu.

Gerçek değeri ne kadar yansıttığı herkesin malumu olan enflasyon oranından bile daha düşük seviyede yansıtılacak zamlar emeklilere kaç ay için derman olur, bilemiyoruz. Daha zamlı maaşlar ceplere girmeden fiyatlar aldı başını gidiyor, doları tutmak ise mümkün görünmüyor. Emekli yılı yerine “emekli yıldı” desek daha doğru olur herhalde...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/emekli-yil-d-i_592783

Göçtü Sevdalarla Bütçem...


Göçtü sevdalarla bütçem

Seçim dönemi, ekonomik dengeleri fena etkilemişe benziyor. 2019 yılı ilk dört ayında gerçekleşen bütçe açığı toplamı 55 milyar liraya yaklaştı. Geçen sene bu rakam 23 milyar civarı imiş. Sadece Nisan ayı için açık 18 milyar lirayı aştı ki, bu da geçen sene 2,8 milyar liraymış. Son bir yıllık açık ise çok açık: 100 milyardan fazla! Nerede kullanıldığı bizler tarafından  bilinmeyen Cumhurbaşkanlığı örtülü ödenek harcamalarının da ilk dört ay toplamı bir milyar liraya yaklaşmış. 

HEDEFLERE DİKKAT, DİBİ TUTMASIN...

Ekonomik planlarımız içerisinde yıllık toplam 80 milyar lira açık vermek hedeflenmişti. İlk çeyrek için 55 milyar ile o hedefe çok yaklaştık. Bütün ekonomik hedeflerimiz tutuyor hamdolsun... İşsizlik rakamları da değişmemiş olarak açıklandı. 24 Haziran ile birlikte faizle, kurla, enflasyonla mücadele yetkisini bir kişiye devretmenin mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz nasıl olsa. Mart ayı sanayi üretim rakamları açıklandı. Yıllık bazda % 2,2 daralma görülürken aylık olaraksa % 2,1 artış olmuş. Ekonomi bakanımız, TÜİK’in açıkladığı Mart ayı sanayi endeksini değerlendirirken "Sanayi üretimindeki pozitif trend devam ediyor. Özellikle kamu bankalarımızla birlikte açıklayacağımız paket ile sektörümüzdeki dengelenmeye büyük katkı sağlayacağız" dedi. Hedefleri tutturacağız derken ortamı çok ısıtmamaya dikkat etmek lazım. Fazla ısınırsa hedeflerimizin dibi tutabilir.

Vergi indirimiydi, imar affıydı, trafik cezalarının silinmesiydi derken, gelir dengesi iyice bozulmuşken, dağıtılan teşvikler ve krediler de giderleri şişirdi mi? Sonuç, para bitti! Önce Merkez Bankası’nın açıklanan rezervlerinin gerçeği yansıtmadığı haberleri geldi. Ardından, ateşi yükselen dolara ilaç bulmak için kamu bankaları öncülüğünde bir haftada 4,5 milyar dolar satışı yapıldığı söylendi. En kötüsü de Hazine’nin Merkez Bankasın’dan ihtiyat akçesi kaleminde bulunan 40 milyar lirayı istemiş olduğu bilgisi. “Gönül işi” dedikleri belediyeleri kazanmak için yapılan masraflar Müzeyyen Senar’ın şarkısı gibi “Göçtü sevdalarla bütçem, ihtiyat akçesine muhtaç oldum bugün / Ak pak olmuş seçmenim de bîkarar oldu bugün” dedirtecek galiba.

TABANA KUVVET!

Vergilerin tabana yayılacağı müjdesi(!) tam gazla hayata geçmeye devam ediyor. Cep telefonlarında ÖTV oranlarında yapılan zamların ardından, 15 Mayıs günü yapılan düzenlemeler de dikkat çekti. 22 Euro’ya kadar olan yurtdışı alışverişlerinde tanınan gümrük muafiyeti kaldırıldı. Daha önce 75 Euro olan bu rakam, kademeli olarak önce 30’a sonra da 22’ye düşmüştü. Bakan Albayrak daha önce bunun sinyalini 2019 başlarında vermiş, posta ile gelen ağırlığı 0-2 kg arasında olan zarfların çokluğundan şikayet etmişti. Artık yurtdışından e-ticaret siteleri aracılığıyla gelen her üründen yaklaşık % 18 gümrük vergisi alınacak. 

Bir diğer düzenleme döviz alım satımı ile ilgili. Kambiyo işlemlerinde satış üzerinden binde bir oranında vergi alınacak. Sonuncu düzenleme de yurtdışından getirilip pasaportlara işlenen cep telefonları ile ilgili. Her bir pasaporta tanınan iki yılda bir telefon getirebilme süresi değişti ve üç yıla çıkarıldı. Üstelik artık sadece pasaport sahibinin adına kayıtlı olan telefon numaralarında kullanılabilecek. 

Bu düzenlemeler kasayı doldurmaya tabii ki yetmez de, bunların 23 Haziran öncesi çıkarılmak zorunda kalmaları seçim sonrası için vatandaşı “gara gara” düşündürmüyor değil!


Sarayın Asgarileri


Sarayın Asgarileri
Sayıştay’ın 2017 yılı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın harcamalarına dair yaptığı denetim çalışmalarının raporları haberlere konu oldu. Tabi, haberlere konu olan harcamaların büyüklüğü. Efendim, Saray’ın bir yıllık masrafı 658 milyon liradan fazlaymış. Aylık olarak bakılırsa 54 milyon, günlük olarak da 1,8 milyon lira olarak hesaplanabilir. Bu masraf sadece Beştepe’nin, yapımı planlanan veya devam eden saraylar buna dahil değil, örtülü ödenekten de bahsedilmemiş, şu anda bilinmiyor.

1,8 milyon lira, asgari ücret üzerinden maaş alan kaç kişinin gelirleri toplamıdır diye bakılırsa yaklaşık olarak 1150 çıkar. Fesübhanallah, kamuoyu nezdinde bilindiği kadarıyla Saray’daki oda sayısı ile aynı! Yani her bir odasının bir günlük masrafını karşılamak için gerekli olan parayla, bir asgari ücretli çalışan  bir ay idare ediyor. Pek tabii, raporda sadece rakamlar yer alıyor, bunların büyüklüğünü anlatmak için daha çok bilinen birimlere benzetilmesi habercilerin işi.

İktisadî olarak zor şartlar altında olduğumuz bugünlerde, dudak uçuklatan rakamlar ihtiva eden raporunun haber olmasının ve bu rapora bakıp Saray’a eeiştiri okları göndereceklerin mesuliyetinin kendisine yükleneceğini hissetmiş olmalı ki  Sayıştay, bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamada özetle, raporda Saray’ın kendisine ayrılan bütçeyi aşmadan harcama yaptığının belirtildiği ve kamunun zarara uğratıldığı gibi haberlerin doğruyu yansıtmadığı, en azından kendi raporlarından hareketle bunu söylemenin mümkün olmayacağı ifade edildi.

Açıkçası, “Bütçede olmadan nasıl böyle harcadılar, kamuyu nasıl zarara soktular” diye haber yapanı görmedim. Olsaydı, haberi yapanların mahkemeye verildiği haberi şimdiye kadar çoktan çıkardı herhalde. Herkes rakamların büyüklüğünü kendince tasvir etmeye çalıştı. Bana en çok asgari ücret ile ifade edileni anlamlı geldi; Hababam Sınıfı filmini hatırlarsanız, bir grup “hababam” öğrencisi, okullararası bilgi yarışmasına okulu temsilen katılır. Sorulardan biri bir mil’in kaç metre olduğudur. Gelen kopya sayesinde Damat Ferit, bir milin 1609 metre olduğunu söylerken, Güdük Necmi de bir milin 5280 ayak, bir milkarenin de 2590 km2 olduğunu ekler. Neticede fazla bilgi göz çıkarmamıştır. Tevafuğa bakın ki bizim şimdiki asgari ücret de net olarak 1603 TL’dir.

Dış borçların rekor kırdığı, cari açıkların giderek açıldığı, enflasyon canavarının azgınlaştığı, döviz kurlarının tavan yaptığı günlerde, 658 milyon liranın harcanmasını sorgulamak abes bir şey midir? Küçükken “sıra sıra odalar, birbirini kovalar” diye sorulan bilmeceyi duyduğumuzda aklımıza “bi’ tren” gelirdi. Artık bütçeyi bitiren bir şey geliyor olmalı. Aman ha, aklınıza ilk gelen şey değil. Katar gibi düşünün. Hayır efendim, Katar derken ülke olan değil, korkarım ki o da aklınıza ilk gelen şeye doğru götürür. Cevap; sürücüsüz arabalar! (“Merhabalar, nasıl gidiyor arabalar?” esprisinin de sürücüsüz arabalarla ilgili olduğunu düşünüyorum)

Cemiyet içerisinde bu harcamaları çok normal ve itibar için gerekli görenler var tabii. Ak tolgalı bir beylerbeyi komutasında hareket eden AKıncı grup için Yahya Kemal’den ilhamla şunu diyebiliriz:

“1150 asgari ücretli saray askeri o gün çocuklar gibi şendi
Aylıklarının toplamı dev gibi bir sarayın bir günlük masraflarına denkti”

Diğer bir kısım insan ise “nihai-end” makamında  şöyle bir şarkı terennüm ediyor:

“McKinsey’e etmem şikayet, ağlarım ben halime...”

Ekonomik planlarda sıkı mali politikalar uygulanacağının sinyalleri verilip vatandaşlar her fırsatta tasarrufa davet ediliyor. Bugünlerde herkesi kapsayan, sistemden çıkılamayan, zorunlu bir BES getirileceği ve kıdem tazminatları konusunun kaldırılacağı söyleniyor. (Çalışanların maaşlarından kesilerek zorunlu bir bireysel emeklilik sistemine dahil edilmesi projesi şu anda kademeli olarak işliyor ve gittikçe daha çok çalışan bu kapsama giriyordu, istemeyen çalışanlar iki ay sonrasında BES’ten çıkabiliyordu)

Sayın AK tolgalı, “çocuklar gibi şen” olanları ister as gari, ister kes... Çünkü onlar sarayın “asgarileri”... Şu parasızlık günlerinde tasarruf etmek yerine “tasarruy” (saraylanma) devam ettiği sürece sırayla hepimiz “Sarayın Asgarileri” olacağız gibi...

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sarayin-asgarileri_475028



Öne Çıkan Yayın

Şair Tüikî

Bu haftaki misafirimiz, şiirlerindeki serbest ölçüsü ile meşhur olmuş Şair Tüikî... Her ayın 3. günü yayınladığı şiirler toplumun bütün ke...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: