Dış politikamızda “Kurtar Vadisi”ne geçiş yapmış
bulunuyoruz, Allah sonumuzu hayır etsin. Olay şu şekilde işliyor: yardıma
ihtiyacı olan yabancı ülkeler “bizi kurtar!” diye sesleniyor. Bölgenin ve asrın
lider ülkesi olmak kolay değil tabi, biz hemen yardım elimizi uzatıyoruz. Parlamenter
sistemimizin atanan son başbakanı ve şimdilerde adı Cumhurbaşkanı Yardımcılığı
için geçen Binali Yıldırım şöyle dedi: “Etrafımızda yer alan 1,5 milyar insan
mağdur ve mazlum sorumluluğunu taşıyoruz. Suriye’de, Irak’ta, Katar'da ve yakın
coğrafyada bütün sorunlar bizi ilgilendirir.”
En son, Libya’dan gelen yardım isteğini kabul ettik
meselâ... Erdoğan’ın tespitiyle “artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk
kuvvetleriyle koruyacak durumda değiliz” ama ne yapalım, söz vermiş bulunduk
bir kere. Şehirlerimiz böylesi riskler altındayken, onları nasıl koruyacağız
bilmiyorum. Kurtar Vadisi’nin Ortadoğu sefiri Fuat Oktay Kaynarca “sonunu
düşünen kahraman olamaz” dedi. Acaba sırada hangi aforizma var? Ben Kurtlar Vadisi
dizisinden aklımda kalan birkaç tane aforizmadan alternatif sunayım: “çok
dostumuz olmaz, hasmımız çok yaşamaz”, “iki gazetecinin bildiği tır değildir”,
“çok büyüğü olan büyüyemez”, “bir dış mihrakı sabah görsem bir şey demem, öğlen
görsem tesadüf derim ama akşam da görürsem hiç düşünmem, öldürürüm”...
Kutuplaştırma siyasetimizdeki başarımızdan yola çıkarak mı
bilmiyorum ama nihai hedefimizde Antarktika’nın geleceğinde söz sahibi olma
iddiamız var. Gel gör ki, 2 Ocak günü İstanbul Fatih’te bir vatandaşımızın
soğuktan donarak ölmesine engel olamamışız.
Avrupa’da, Fransa’da insanların polisler tarafından
coplandığını söylediğimiz gün, İstanbul Üniversitesi öğrencileri copla
dağıtılıyordu. Halbuki öğrencilerin istediği yemek yemekti. İstanbul Üniversitesi,
öğrencilerin indirimli yemek yeme hakkını günde bir öğüne indirdiği için
öğrenciler okul önünde toplanmış ve havadan indirimli copların tadına
bakıyordu.
GSS prim borcu olana
sağlık hizmeti yok
Öğrencilerden bahsetmişken, okulu bitirdikten sonra işsiz
kalanların tanıştıkları GSS (Genel Sağlık Sigortası) prim borcu olanlar, borçlu
oldukları sürece 2020 yılı başı itibarıyle artık sağlık hizmeti alamayacaklar.
“Abi ben iş bulamadım, atanamadım” demek bu borçtan kurtarmıyor. Tatar Ramazan
filmindeki Abdurrahman Çavuş’un hapishanede çay borcu yüzünden ezdiği garibana
söylediği gibi “Vardır elbet sizi bir kollayan, o gelsin...” diyerek aile
reisinin maaşına bakılıyor. Ailenin yaşadığı evden ve ailede kazanılan toplam
paradan bütün fertlerin yararlandığı düşünülüyor ve hesaplanıyor da, nedense
aile reisinin sağlık sigortasından bütün fertleri yararlandırılmıyor.
Birilerine akıl vermek gibi olmasın ama, hükümete muhalefet
edenler de fişlenip sağlık imkanlarından faydalandırılmazsa hiç şaşırmayacağız.
Düşünsenize, diş hekimine gittiniz, dişinize kanal tedavisi ve dolgu yapılması
gerekiyordur. Aniden doktor kayıtlara bakar ve “siz Kanal İstanbul için
hazırlanan ÇED raporuna itiraz dilekçesi vermişsiniz, kanala karşı olanlara
kanal tedavisi yapmıyoruz” diyor...
Yoldaki Menfaatler...
Yazının başında konuşmasını alıntıladığımız Binali Yıldırım, o konuşmaya partisinden ayrılıp yeni parti kuranları isim vermeden eleştirmekle
başlamış ve şöyle demişti: "Biz hiçbir zaman yoldan çıkmadık. Bazıları
menfaatinin bittiği durakta inmiştir. Allah selamet versin. Biz yolumuza aynı
kararlıkla devam edeceğiz” Durakta iniş olduğuna göre toplu taşıma yapan ve
"durmak yok yola devam" sloganıyla ilerleyen bir araçtan bahsediliyor
muhtemelen. Akla gelen sorular şunlar:
- Araç içinde olmak ne gibi bir menfaat sağlıyor acaba?
- Bu menfaatten araçtaki herkes faydalanabiliyor mu?
- Bahsedilen durakta inenlerin, inmeden önce menfaat sağladığı biliniyor muydu? biliniyorsa neden o an engel olunmadı?
- Adamlar indikten sonra, içerdeyken menfaat temin ettikleri nasıl anlaşıldı?
- Şu anda araçtaki kimler, hangi menfaatleri temin ediyor?