İç-dış her türlü politikanın üretilmesi ve uygulanması
konusunda istikrarlı bir şekilde seri değişimler gösterebilen bir hükümetimiz
var. Bu değişimler politikasızlık
şeklinde addedildiği için çokça eleştirilebiliyor da kendileri... Tabii,
hikmet-i hükümeti bilmeyenler yapıyor bu eleştirileri. Halbuki işin özü
basittir: Muayyen ölçülerde kaynaklarımız ve bitmek bilmeyen ihtiyaçlarımız var.
Ne yapıyor bizimkiler, hangi alanda acil bir ihtiyaç varsa oraya koşup
kaynakları yığıyorlar. E haliyle, bir ihtiyaç tam olarak karşılanmadan ya da
bir konu çözülmeden, bir bakıyorsun, hoop atlamışlar başka bir yere.
Ani değişimleri gerekçelendirebilmek için, iyi-kötü,
dost-düşman, yakın-uzak, faydalı-faydasız gibi pek çok şey sık bir şekilde
yeniden tanımlanıyor. Dün ak denilen şey, bugün tamamen kara olabilir. İşte
bunlar hep U’lu dönüşler...
U’lu dönüşler sebebiyle tanım/kapsam değişikliğine en çok
maruz kalan kavramlardan biri de terör. Neredeyse bütün muhalefet partileri
terörle irtibatlandırılma işleminden nasibini almıştır. Kimine doğrudan
terörist dediler, kimine teröristlerin maşası ve yardımcısı dediler, kimine de
terör örgütüne dahil olmamakla birlikte istemeden de olsa faaiyetlerini
desteklemekle suçladılar.
“İltisaklasak da mı
tutuklasak...”
Hele, iltisak diye bir mefhum var ki, bunu kullanarak herkes
her terör örgütüne dahil edilebilir. Gazeteler, gazeteciler, patates-soğan
satıcıları, dolar alanlar... Mahkemenin birinde, 1970’li yıllarda kurulmuş ve
uzun zamandır faaliyetleri olmayan örgütlerin de isimlerinin arasında olduğu
bir örgüt kokteyline üye olmakla suçlanan bir genç, örgüt listsini görünce
tebessüm edip şunu sormuş: “istediğimiz örgütü bu listeden biz mi seçiyoruz,
yoksa siz mi beğeniyorsunuz?”
Pide siparişi için aradığı kişi hakkında terör soruşturması
var diye o davaya dahil edilenler, milyonlarca kişinin yaşadığı büyükşehirlerde
terör suçlamasıyla aranan kişilerle aynı baz istasyonundan cep telefonu sinyali
alanlar, bir fakir görevde olduğu sürece içeride kalabilir ya da U’lu dönüşler
çerçevesinde bağımsız yargının tecelli etmesiyle serbest bırakılabilir. Tatil
planı için bir turizm firmasını arayıp rezervasyon yaptırmadan önce kırk kere
düşünün. Ya firma terörle bağlantılı ise? Bugün sicili temiz görünebilir ama ya
yarın suçlanırsa? Firma sahibinin sonradan bakan olması da kurtarmaz sizi, ona
göre.
Enflasyon mu yükseldi, hemen fiyatları durdurmak için polisiye
tedbirler alınıyor. Üretim maliyetlerinin yükselmesi ve ürün arzındaki
daralmanın sebepleri ile kim uğraşacak... Haşa, hükümette hata olur mu?
Fırsatçıların ve hainlerin işidir muhakkak. Bas depoları, stokçuluk yapılıyor
diye kes cezaları ki, herkes akıllı olsun. Ha, piyasada mal kalmazsa diye dert
etme. İthal ederek yerli üreticiyi te’dip et. Yerli üretici ağlamaya başlayıncaya
kadar durmak yok, ithale devam! Ağlarsa hemen teşvik paketi patlat. Bakın, hain
ve fırsatçı bir üretici U’lu bir dönüş sayesinde nasıl da yardıma muhtaç bir
mağdur oldu!
U’lu Dönüşlerin
Maliyeti
Ne zaman, ne kadarlık açıyla U’lu dönüş yapılacağını
ulularımız bilir tabi ama az-çok tahmin edilebilir hale de geldi. Mesela, S-400
meselesine bakalım. Neredeyse her Allah’ın günü “biz bunları aldık, falanca
tarihte teslim edilecek” beyanatı veriliyorsa işkillenmek lazım derim. Bana
öyle geliyor ki,
-Parasını verdiğimiz bu sistemleri teslim alamayacağız.
-Teslim alamasak bile ABD’nin yaptırımlarına maruz kalacağız.
-Parasını verdiğimiz halde kurulum yapılmazsa Rusya bize
kızacak ve bunun hesabını farklı bir şekilde sormaya çalışacak.
Ne diyelim, U’lu dönüşlerin maliyeti yaman olabilir. Necip
Fazıl’a atfedilen fakat kesin olarak kime ait olduğunu bilmediğim şöyle bir söz
var: “Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden, sonunda din de gitti, dünya da
gitti elimizden”
Bakalım, İstanbul belediye başkanlığı seçimini kazanmak için
seçime üç gün kala, adeta "Anketler bozuldu, hesap karıştı / Yetiş ya
İmralı, yetiş ya Kandil" denilerek yapılan U’lu dönüş nasıl netice
verecek? Arzu edilen oylar cezb edilemediği gibi milliyetçi seçmen de küsüp kaçarsa
hiç şaşırmamak gerek...