Hayalî bir hasb-i hâl:
Deprem afeti ile ilgili çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Her şey çok muntazam işledi. Ekipler canla başla çalıştı. Her yere yetiştik. Yardımlar, çadırlar yağmur gibi yağdı. Sadece insanları değil, kedi ve köpekleri bile kurtardık helikopterle, dronla... Başka hükümet kalkamazdı bu işin altından. Biz var ya, nasıl çalıştık...
Açıklananın 4-5 katı kadar kayıp olduğu söyleniyor, en az 250 bin diyenler var. Bu nasıl oldu peki?
-Kurtardıklarımızı neden saymıyorsunuz? Biz olmasak onlar da kurtulamayabilirdi. Bölgenin coğrafyası malum, kış mevsimini ve gecenin karanlığını ekleyin, üstüne, bizi aciz göstermek isteyen hainler oldu! Kış güçler, dış güçler ve iç güçler... İçler-dışlar çarpımı yaparsanız tahribatın büyüklüğünü anlarsınız.
Dış güçler diyorsunuz ama yabancı pek çok ülkeden destek ekipleri ve maddi yardımlar geldi... Hani ölmemizi istiyordu hepsi?
-Bakın bakalım sahalara, çadırların üzerinde kimin logosu var?
Gelen çadırların üzerine kendi logonuzu bastırdığınız iddiası...
-Yardım gönderen herkese teşekkür ettik. Çoğu, kısa bir süre çalışıp hemen gitti.
Ekip ve ekipmanlar bekletilmese çok daha fazla insan kurtarılamaz mıydı?
-Kaderin bir planı vardır. O plan dahilinde ölmüş olanlar
Mars’a da gitseydi yine ölecekti. Buna çare yok. Hem siz merak etmeyin, ölenlerin sayısı dediğiniz kadar çok değil
Kurtulanları siz kurtardınız, övgüler size gelsin ama ölenleri kader aldı, öyle mi? Sorumluluktan kaçmak için ilginç bir fikir. Sizin hiç kabahatiniz yok mu?
-Aksaklıklar oldu tabii ama bizimle ilgili olmayan sebeplerden, şanssızlık işte. Helâllik istedik ya, daha ne yapalım...
Ne gibi bir şanssızlık oldu?
-Bir kere şiddeti çok büyüktü. Bakmayın 7.8 diye ölçüldüğüne, asrın felaketi en az 11 şiddetindeydi. 500 atom bombası patlamış gibi enerji çıkmış. Biz yıllardır hazırlanıyorduk depreme, personel sayısı artırıldı, tatbikatlar, eğitimler falan ne gerekiyorsa yapıldı. Ama İstanbul’da bekliyorduk depremi, Kahramanmaraş’a gelerek hazırlıksız yakaladı bizi.
Şunun gibi oldu: “Yazılı sınava çalışmıştık ama hoca sözlü yaptı” İyi de, derse çalışan biri her türlü sınava hazır olmaz mı?
-Şöyle düşünün; yazılıda iyiyiz, destan yazmasını biliriz, bu bizim işimiz. Ama kendimizi anlatmayı beceremiyoruz. O yüzden sözlü sınavda çakıldık.
Bu itirafınıza binaen haklarını helâl eden oldu mu?
-Olmuştur. Doğrudan söyleyen az oldu ama büyük çoğunluk sustu. Biliyorsunuz, sükût ikrardan gelir. Buna “hasb-i helâl” diyebiliriz, yani helâl ettiler diye hesaplayabiliriz. Etmeyen olsa duyardık, değil mi?
Aman efendim, aleyhinize bir kelime konuşabilmek mümkün mü? Şikayet edeceği anlaşılan vatandaşa mikrofonlar kapanıyor, insanların seslerini duyurabildiği siteler yasaklanıyor. Bu arada, insanların ayağında prangalar da görüyoruz, siz mi taktınız?
-Pranga değil o, halhal... Süs için taktık, adı da “O-HAL”hal. Halhal, mide ve ayakların düzgün çalışması için takılır. Milletin malını yemek isteyen ayak takımını O-HALhal ile dizginliyoruz. Kimse milletimizin malını çalamaz!
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
-Eyyy deprem! Sen büyük bir afetsin, Allah seni başımızdan def etsin! Önce Rabbim, sonra milletim bizi affetsin...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/hasb-i-o-hal_578785
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetlendikten sonra uygun görülürse yayınlanacaktır. Genel ahlâka mugayir ifadeler, hakaretler veya spam türündeki muhtevaya sahip yorumlar, takdir edersiniz ki, yayınlanmayacaktır. Onun haricinde her türlü yorum yapabilirsiniz, yapınız hatta...