İbrahim Özdabak Karikatürü |
Fertlerin birbirlerine karşı olan hukukları, ahirette sorguya çekilirken insanları en çok terletecek hassas konulardandır. Bir kimsenin gıyabında, duyarsa hoşlanmayacağı şekilde konuşmak, velev ki, konuşulanın hiçbir kelimesi yalan olmasa bile, gıybet diye tanımlanmakta ve “Müslüman kardeşinin etini çiğ çiğ yemek” mesabesinde değerlendirilmektedir. “Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, gıybet de sevapları yer bitirir” mealinde bir hadis-i şerif de mevcuttur. Buradan, hakların büyüklüğüne bakılmadan, en küçük kişisel haklar da dahil olmak üzere hepsinin önemsendiğini anlıyoruz.
Kitle iletişim araçlarının tarihte hiç olmadığı kadar geliştiği günümüzde, bireysel olarak yenmiş bir kul hakkı bile toplumsal bir etkiye sahip olabilir. Duyulmasıyla birlikte o günah, işlemeyi hatırına bile getirmeyen kişilerin aklına düşebilir. Aklında olan, fakat henüz harekete geçmeyen kişiler onu işlemeye cesaret bulabilir. Dillerde ve akıllarda dolaşmasıyla kötülüğün, sıradanlaşıp yaygınlaşması ihtimali vardır. Nitekim, Kur’ân ayetlerinde, ölçü ve tartıda hile yapmayı neredeyse ticarî bir teamül hâline getirdiği için helâk olan Medyen kavminden defalarca bahsedilmektedir.
Tek tek fertlere karşı işlenen günahlar bu kadar önemliyse, kamu hukukuna taalluk eden hak yemelerin vebalinin, çarpan etkisiyle geometrik bir şekilde artacağı aşikârdır. Kamu kaynakları üzerinde tasarruf yetkisi olan kişilerin bu konuda çok daha dikkatli olması gerekir. Milleti ilgilendiren veya vatandaşların ödediği vergilerle maliyeti karşılanan işlerin ihalelerini objektif kriterlere göre değil, keyfî olarak kendi istediği kişi/kuruma vermek, suistimale girer ve kamusal kul haklarını ihlâldir.
Ortada fıtrî bir ihtiyaç veya makul bir planlama olmadığı hâlde, sırf kendine yakın olan bazı çevreleri taltif etmek adına projeler ihdas edip, projelerin ihalelerini o çevrelere vermek ise katmerli ihlâle girer. Hele ki, bu projeleri gerçek maliyetlerinin çok üzerinde fiyatlamak, ihaleyi verdiği kişinin finansman kefili olmak ve uzun yıllar boyu, rasyonel bir hesaba dayanmayan garanti kullanımların ücretini kamu adına taahhüt etmeye ne denir bilemiyorum. Kul hakkı bulutların üstüne çıkar. Hakkı Bulut gibi şarkı söyletir insanlara: “Göğe çıkmış arıyorum, kaptırdığım hakkımı…”
Sınav sorularını belli bir zümreye sınavdan önce vermek, mülakat denilen müesseseyi keyfî atamalar yapma aparatı olarak kullanmak, liyakat şartlarını karşılamayan çevresine ve yakınlarına makam, mevki ve maaşları dağıtmak, devlet işlerinde kullanılması gereken araç ve hizmetleri şahsî işleri için kullanmak… Para, menkul kıymet veya gayrımenkul yönetimi ile ilgili kritik kararlar-gelişmeler öncesi birilerine bunları haber verip, çalışarak elde edilmesi mümkün olmayan kazançlara zahmetsizce konmalarını sağlamak (insider trading)…
Daha başka örnekleri de sayılabilir ama kısaca, toplumsal kul haklarına taalluk eden pek çok konu var. Devlet işi için çalıştığı süre zarfında beytülmalden aldığı mumu kullanırken, şahsî mükâlemede bulunmayan, devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yaktıktan sonra şahsî işlerine bakan Hz. Ömer’in (ra) halifelik yaptığı bir ümmetin temsilcileri olarak inşaallah yöneticilerimiz de aynı hassasiyetlere sahiptirler diye umut ediyoruz.
Yöneticiler, kendi bizzat yaptıkları kadar, alt kademelerde istihdam ettikleri kişilerin işlediklerinden de mesuldur. Vatandaşların toplu olarak haklarının ihlâl edildiği bir durum olursa bunu tespit etmek ve yapan kişi/kişileri kanun çerçevesinde cezalandırmakla mükelleftir. “Beni de kandırdılar, önce Rabbim, sonra milletim bizi affetsin” denilerek geçiştirilemez. Yolsuzluk yaptığı ortaya çıkan kişilerin “af talebini kabul etmek” (yeni ıstılahta istifalarını istemek) yeterli değildir. Kat’î surette olaya karışan, ihmal ve kusuru bulunan bütün kişilerin mahkemelerde yargılanması gerekir.
Büyük veri analizinin, mobil teknolojilerin, yazılımların, yapay zekâların, nano teknolojilerin geliştiği şu zamanda, keşke diyorum, kul haklarının ihlâl edildiğini anında tespit eden bir cihaz/uygulama geliştirilse de, sorumlu kişilere anlık bildirim ulaşsa… Adı “kulhaklık” olabilir böyle bir çözümün. İhlâl tespit anında sol kulakta bir çınlama ile bildirim gelse, güzel olmaz mıydı? Herkes hemen kendine çeki düzen verir, gözetmesi gereken işleri bir güzel denetlerdi.
Neyse, bu kadar prodüksiyon, masraf ve uğraşa gerek kalmadan, sadece adına vicdan denilen mekanizmanın sesine kulak verilse eminim pek çok müşkül hallolacaktır. Aksi takdirde ahirette tarifi zor müşküller içinde kalacaklardır.
Ne diyelim, dileriz ki etkili, yetkili ve sorumlu yöneticilerin vicdanı düzgün çalışsın, anında “kulhakları” çınlasın…
Link: Kul Hakları Çınlasın! | Genç Yorum (gencyorumdergisi.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetlendikten sonra uygun görülürse yayınlanacaktır. Genel ahlâka mugayir ifadeler, hakaretler veya spam türündeki muhtevaya sahip yorumlar, takdir edersiniz ki, yayınlanmayacaktır. Onun haricinde her türlü yorum yapabilirsiniz, yapınız hatta...