Ülke olarak “Banker Bilo” filmi içerisinde yaşıyormuşuz gibi bir hisse kapıldığınız oluyor mu? 1980 yapımı olan bu filmde, Maho (Şener Şen) çevresindekileri sürekli kandırıp dolandırmaktadır. Dolandırılanlar kendisine hesap sorduğunda önce olayı inkar eden Maho, yakayı sıyıramayacağını anlayınca “evet, yaptım ama sor bakalım, niye yaptım?” gibi itirafımsı bir ifade ve hemen akabinde uydurduğu başka bir yalanla durumu lehine döndürmeye çalışmaktadır. Tabi, Almanya’ya götürmek vaadi ile kandırdığı insanları kamyon kasasında dolaştırıp İstanbul’a getirmesi en unutulmaz bölümlerindendir.
Evveli ve ahiri merak edilen 128 milyar dolar ile ilgili sular durulmamışken, ülkede üst üste başka kayıp haberleri de geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sahiplendirmek maksadıyla hibe ettiği atlardan 100 tanesi kaybolmuş diyorlar. İktidar cenahının 128 milyar dolar meselesindeki davranışı ile açıklanacak olursa:
-Bütün atlar çiftlikte, hiçbirinin tek bir nalına bile zarar gelmedi.
-Evet, o güzel atlar, güzel nallara basarak gittiler ki, piyasa şartları içerisinde legal bir gidişti.
-Atların kıymaya dönüşmesi kaybolduğu anlamına gelmez.
-Ne atı, at diye bir şey hiç yoktu ki!
-At kadar taş düşsün başınıza!
Bazı belediyelerle resmi devlet kurumlarının ortak çalışmasıya, gri hizmet pasaportu verilen bazı kişiler, iş/eğitim gezisi bahnesiyle yurtdışına çıktıktan sonra kaybolmuş ve bir daha geri dönmemişler. Bu iş için belediyesine kamyon hibe edilen başkan, çevrede iş imkanı olmadığı için gençlere yardım ettiğini düşünüyormuş. İşsizlikten kıvranan gençlerin yurtdışına gitmekten başka bir çarelerinin olmadığını söylemek “evet, yaptım ama sor bakalım, niye yaptım?” itirafı için anlamlı olabilir ama dikkat etsin de Reis’inin kulağına gitmesin, ekmek için Avrupa’ya göçlerin tersine döndüğünü söyledi çünkü. (Göçler nasıl tersine döndüyse artık, Türkiye’den AB ülkelerine iltica başvuruları beş yılda yüzde 500 artmış. Sadece 2020’de 18 bin 145 insanımız AB ülkelerine iltica başvurusu yapmış.)
Thodex isimli, kripto para alım satımı yapılan bir site, piyasa değerinin %30 aşağısında kripto para satışı yaptıktan kısa bir süre sonra dükkanı kapatmış, sahibi yurtdışına kaçmış ve binlerce kişi hesaplarına erişememiş. Söylentiye göre 2 milyar dolar tutarında bir para buharlaşmış. Çiftlikbank vurgunu yapan çocuğa Tosuncuk lakabı takılmıştı, buna da Kripthosuncuk desek yeridir. Ünlü kişileri reklamlarında oynatmak, İçişleri ve Dışişleri bakanları ile çektirdiği resimlere bakılırsa, detaylı iç-dış yıkama-yağlama yaparak belli kesimlerin güvenini kazanmak gibi her nabza uygun şerbetler vererek işlerini büyüttüğü anlaşılıyor.
Şimdi, iki milyar dolar para ile sırra kadem bastığı söylenen kripthosuncuk, sorumluluğu üzerinden atmak için sizce ne demeli?
a. “Bütün para kasada, tek bir kuruşuna bile dokunulmadı”
b. “Para harcandı ama serbest piyasa şartları çerçevesinde yasal bir satıştı”
c. “O para aslında sizin yastıkların altında! Köftehorlar sizi, yastıklarınızın altına bakmadan saldırıyorsunuz bana... Altına dönüştü o para altına, haydi koşun yastık altına!”
d. “O para hiç olmadı ki... Ne paralar sevdim, zaten yoktular... Böyle bir kriptografi görülmemiştir”
e. “Bu bayrak inmez, ezanlar susmaz...”
f. Hepsi. Hatta, Pazartesi gününden başlayarak sırayla her gün bir cümleyi söylemelidir.
Özel okul sahibinin Milli Eğitim Bakanı, otel sahibinin Turizm Bakanı olduğu ülkemizde tüccar kişi olan (eski)Ticaret Bakanı, kendi bakanlığına kendi şirketi vasıtasıyla dezenfektan satışı yapmış. Sessiz kalınarak meselenin geçiştirilemeyeceği anlaşılınca, bakanlık tarafından uygun fiyattan alım yapıldığı açıklaması yapılmış. Kar-zarar meselesinden önce bakanlığın, yapılan bu satışın kanun ve ahlaka uygun olup olmadığını araştırması gerekmiyor muydu? Sonra, piyasa değeri 100 lira olan şeyin 175 liraya satılmış olduğu bilgisi geldi ki, skandalı ikiye katladı.
Hal böyleyken...
Ülkenin memuru, belediye başkanı, bakanı türlü skandallara imza atarken, milleti, kısa yoldan, kolay ve kârlı kazançlar vaat ederek tokatlayan dünya çapında hırsızlarımız varken, Kültür ve Turizm Bakanlığı kasap Nusret ile ülkenin temsili konusunda anlaşmış. Nusret ki, tokatlarıyla meşhurdur. Korkarım, Milli Uzay Programı’mız açıklandığı sırada Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ın “Programımız açıklandı, 'Biz de girmek isteriz' diyen diyene. 100 milyon dolar atın desem atacak ülke çok” sözlerini yanlış anlayacak ülkeler çıkabilir. “Maho gibi, doldurup bizi rokete döndürüp dolaştırdıktan sonra İstanbul’a atmayacağınız ne malum?” derlerse, bunun olmayacağına nasıl ikna ederiz, bilmem...
Link: