Altyapı projeleri halk için mi, yoksa rânât için mi diye, biz
için için kendi aramızda tartışaduralım, elin yabancıları gelip yavaş yavaş
onları satın alıyor. Bu arada rânât, rantlar manasında, “rant Arapça bir kelime
olsaydı çoğulu rânât olurdu herhalde” diyerek benim uydurduğum bir kelime,
boşuna sözlüklere bakmayın.
Mesela, Çin Halk Cumhuriyeti’nden birileri altyapı
projelerimize yatırımlar yapmaya başladı. Türkiye’de satın aldığı liman ve
bankadan sonra şimdi de Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile çevre otoyolları
işletmeciliğinin %51’ini almak istiyorlar. 3 milyar dolara mal olan bir
köprünün yarısını 600 milyon civarında bir paraya almak da ayrı bir meziyet. Türiye’de
“Çin-dar” bir nesil isteyen bir grup bunun için çok çalışıyor olmalı...
Tabii, ülkemizde yabancı yatırımcı deyince en çok aklımıza
gelen ülke Katar. Merkez Bankası verilerine göre 2002-2019 yılları arasında
yaklaşık 2,7 milyar dolarlık yatırım yapmışlar. Ticaret Bakanımız ise
Katarlıların Türkiye’de toplam 6,3 milyar dolar yatırımı olduğunu söyledi.
Ağırlıklı olarak, finans, medya, savunma sanayii ve emlak alanlarında
yaptıkları satınalmalar veya kurdukları ortaklıklar var. Katar ile akt edilen
ortaklıklara kısaca “Katar-akt” diyebiliriz. Bazı Katar-akt örnekleri:
Katank-Palet: 50
milyon dolarımız olmadığı için tank-palet fabrikasına ortak oldular. Katar +
tank birleşiminden “Katank” elde ediyoruz.
Katarabzon:
Trabzon’da son yıllarda çok sayıda arsa ve ev, başta Katar olmak üzere Arap
ülkelerinden müşterilere satılıyor. Adeta bir “Arab-zone” olan şehrimizin adı,
satışlar böyle devam ederse Katar + Arap + zone kelimelerinin birleşimiyle
“Katarabzon”a dönüşebilir.
KataRant:
Katarlıların satın aldıkları gayrımenkullerin, satıştan sonra imar planlarının
değişmesiyle elde ettikleri rant. Emsal değeri 2 olan bir arsa alıyorlar
mesela, hop bakıyorsun anında planı değişiyor ve 4.28 oluyor. Yapılıp
yapılmayacağı, yapılırsa tam olarak nereye yapılacağı yakın zamana kadar
tarafımızdan bilinmeyen Kanal İstanbul güzergahını nasıl tahmin etmişlerse,
oradan da arsalar toplamışlar mesela. Yesari Asım Arsoy’un uşşak makamındaki
bir şarkısından iktibasen:
“O rantlı
gözler hülyalı
Dolar
bakışlar manalı
Güzergahtaki
o arsalar
Meğer ezelden Katar'a satıldı”
K’ada’r: Kanal
İstanbul projesi hayata geçer de kanal hafriyatlarıyla yapılacak adalardan biri
Katarlılara satılırsa adaya verilebilecek bir isim.
Tuzlu su-az tuzlu su dengesi birbirini bulur denilerek
birleşik kaplarla izah edilmeye çalışılan Kanal İstanbul, başlı başına çok
tuzlu bir proje olduğundan hayata geçer mi geçmez mi bilmiyoruz. Arap
ülkelerinin televizyonlarında kanal evlerinin reklamları dönüyormuş. Tuzlu
proje problemi Birleşik Araplar formülü ile çözülemezse ve tartışmaları da
iktidarı yıpratacak olursa, her an Katar Emiri’ne hitaben “ananı da al git!”
söylemini duyabiliriz. Ben, birilerine kanal sözü verip arsalar satmış olsam
hiç öyle pahalı ve netameli kanal işine girmem. Çürük yumurta kokusu etrafı
sarar diyorlar, depremde tehlikeli olur diyorlar, yeraltı sularının
tuzlanmasına sebep olur diyorlar velhasıl, bir sürü başka riskleri de sayarak “Kanal
İstanbul yapılırsa geri kalan İstanbul olur mu?” diye endişe ediyorlar. Bana
kalsa, sattığım arsaların içinden geçen ve devr-i daim yapan yapay bir ırmak yaparım,
hem rantlarından ırmak akan yalancı bir cennetimiz olur hem de 40-50 dönüm gibi
sınırlı bir alanda kalır. Gemi neym geçmez kapı önünden, rahat rahat otururlar.
Alan memnun, satan memnun, vatandaş memnun...
Kataraba: Yerli
ve milli araba üretme işimiz finansman darlığına düşerse eminim ki Katar o
konuya da el atabilir. Bu durumda yerli ve milli arabamızın adını “Kataraba”
yapabiliriz.
Katarlılara satılmazsa, yerli ve milli araba için isim
tekliflerimden biri “Devrem” olur. Devrim arabalarının devamı olduğu hissini
verdiği gibi, elektrikli motora da gönderme olur. Beğenmediyseniz, bizi
kıskanan Almanların Volkswagen’i gibi (volks-halk/cumhur, wagen-araba) gibi
“Cumhuraba” diyelim...