Yeni Türkiye” diyorlar, “Yeniden diriliş” diyorlar ve
mitingler yapıyorlar… Gelin, 2016 Türkiye’sinin içinde olduğu duruma
bakalım:
Sağlık: Doktor performansını baktığı hasta ve yaptırdığı tıbbî tahlil
ve tetkiklere bağlayan sistem kaliteyi çok düşürdü. Selfie niyetine MR
ve tomografi çekilir oldu, hastaneye giren, kan tahlili yaptırıyor
neredeyse. Özel hastanelerde insanlar parasıyla rezil oluyor, devlet
hastanelerinde ilgisizlik ve sorumsuzluktan şikâyetçi. İlâç alırken
10’dan fazla kaleme para ödüyoruz, ödenecek para miktarını önceden
hesaplayabilen vatandaş Nobel matematik ödüllerine aday gösterilebilir.
Genel Sağlık Sigortası denen garabet başlı başına dosya konusu.
Güvenlik: Sınırlarımızın ötesinden gelen füzeler şehirlerimize düşüyor, ülkemizin güneydoğusu yangın yeri, nerede ne zaman bomba patlayacağı bilinmiyor. Canlı bombaları bilmiyor değiliz, ancak patlamadan da yakalayamıyoruz. Patladıktan sonra da geç oluyor tabi…
Toplumsal huzur: Siyasal kutuplaşma, hayatın her alanında. Herkes bir diğerine bakarken “acaba kimin adamı?” diye geçiriyor içinden. Kırk yıllık arkadaşları ile selâmı sabahı kesenler de var, aile içerisindeki gerilime dayanamayıp boşananlar da. Millî birliğe vesile olan millî maçlar bile artık bu işe yaramıyor, saygı duruşunu ıslıklayanlar da var, millî oyuncu kendi tuttuğu takımdan değilse küfür eden de. Toplum, hiç olmadığı kadar gergin.
Eğitim: Tek parti iktidarında, 13 küsur senede Millî Eğitim Bakanlığı yapan 7 kişi var. Her bakan neredeyse bir önceki sistemi silip, baştan yeni bir sistem getirmeye çalıştı. Onca itiraza rağmen 4+4+4 sistemi yeni hayata geçirilmişken, şimdilerde 3+3+3+4 şeklinde yepyeni bir sistem konuşuluyor. Eğitimde bir çağı kapatıp yenisini açma hayaliyle sunulan Fatih Projesi’nde en son haciz haberleri duyduk. Haciz neyse de, taciz haberleri eğitim durumumuzu özetliyor.
Ekonomi: Millî gelir düşmüş, büyüme rakamları, Cumhuriyet tarihinin ortalamasının altında, işsizlik had safhada. Esnaf kan ağlıyor; geri dönemeyen krediler, karşılıksız çeklerde patlama, kredi kartları limitleri dolduğundan artık kullanılamaz hale gelmiş, mecburen nakit kredi çekiliyor. İflâs erteleme başvuruları alabildiğine… İmalat sektörü daralmış, ihracat azalmış. 2023 hedeflerine ulaşmak neredeyse imkânsız. Esas daralmanın sonbaharda görülebileceğine işaret ediyor uzmanlar.
Dış Politika: İflâs eden Mısır ve Suriye stratejileri, İran ve Irak ile gerilimli ilişkiler, Rusya ile yaşanan uçak krizi ve bu krizin turizmimizle ihracatımızı vuran ekonomik etkisi… Müttefikimiz ABD kırmızı çizgilerimizi birer birer pembeleştiriyor, Avrupa Birliği mültecilerden korksa bile bize kapıları açmıyor, onu geçtim, mülteci anlaşmasından doğan 3 milyar euro paramızı bile vermiyor. Almanya malûm yasa tasarısını meclisinden geçirdi. Ülkemizi yönetenlerin “dostum” diyebildiği ülkeler çok sınırlandı. Dünyaya liderlik yapıyorduk, ne ara İslâm ülkelerinden aidatlarımızı bile toplayamayan hale geldik, anlamadım…
Yazılabilecek çok şey varken şimdilik bu kadarla iktifa edelim.
Tabiî ki bu sonuçlara bir günde ulaşılmadı. İyi işlerin tamamı reise verildi, kötü giden bir iş oldu mu ya içeriden birileri ihanet etti, ya da dışarıdan birileri iktidarı kandırdı. Hiç tevil edilemeyen ya da söylem değişikliği gerektiren durumlarda “üst akıl” ve “alt akıl” ikilisi vatandaşın önüne konuldu, “istediğini al takıl” dendi.
Uzaya fırlatılan bir roketi düşünün. İtici kuvvet uygulayan motorlara, görevlerini yeterince ifa ettikleri düşünülünce bir tekme atılıyor ve o ağırlıktan kurtulunuyor. Hatta, rokette geri kalanlar “biz daha hızlı gidecektik de o attığımız modül bize ağırlık yaptı” diyorlar. Modülün atılmadan önceki, yakıtı bitmiş halinin fotoğrafını gösteriyorlar.
“Bizi kandırdılar” denerek roketten atılanlardan bazıları: Erkan Mumcu, Abdüllatif Şener, Nazlı Ilıcak, Ertuğrul Günay, Hüseyin Çelik, Yaşar Yakış, Sadullah Ergin, Bülent Arınç…
Kurumsal olarak da önce “paralel” kandırdı. Sonra ölmüş olan “Kandil” diriltildi, dirilen Kandil kandırdı. Kandilin yaptığına tam olarak “Kandiliriliş” diyebiliriz. ABD kandırdı; Suriye’nin üzerine saldı, ama kendisi hiç gelmedi. “kardeşim Esed” kandırdı, kandırınca “zalim Esad” oldu. İran kandırdı; önce eksenimizi kaydırdı, sonra Ortadoğu’da dengeleri değiştirmeye çalıştı, uğruna eksenimizi kaydırmışken ABD ile anlaştı. Almanya durur mu, o da kandırdı.
Şimdi yeni bir kandırılış hikâyesi yazılıyor, sabık Başbakan Ahmet Davutoğlu üzerinden. Dış politika başta olmak üzere bütün hataları üzerine yıkıp “bizi de kandırdı, biz de mağduruz” diyecekler.
“Kutlu Yürüyüş”teki “Yeniden Kandıriliş” işte budur…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yeniden-kandirilis_400298Güvenlik: Sınırlarımızın ötesinden gelen füzeler şehirlerimize düşüyor, ülkemizin güneydoğusu yangın yeri, nerede ne zaman bomba patlayacağı bilinmiyor. Canlı bombaları bilmiyor değiliz, ancak patlamadan da yakalayamıyoruz. Patladıktan sonra da geç oluyor tabi…
Toplumsal huzur: Siyasal kutuplaşma, hayatın her alanında. Herkes bir diğerine bakarken “acaba kimin adamı?” diye geçiriyor içinden. Kırk yıllık arkadaşları ile selâmı sabahı kesenler de var, aile içerisindeki gerilime dayanamayıp boşananlar da. Millî birliğe vesile olan millî maçlar bile artık bu işe yaramıyor, saygı duruşunu ıslıklayanlar da var, millî oyuncu kendi tuttuğu takımdan değilse küfür eden de. Toplum, hiç olmadığı kadar gergin.
Eğitim: Tek parti iktidarında, 13 küsur senede Millî Eğitim Bakanlığı yapan 7 kişi var. Her bakan neredeyse bir önceki sistemi silip, baştan yeni bir sistem getirmeye çalıştı. Onca itiraza rağmen 4+4+4 sistemi yeni hayata geçirilmişken, şimdilerde 3+3+3+4 şeklinde yepyeni bir sistem konuşuluyor. Eğitimde bir çağı kapatıp yenisini açma hayaliyle sunulan Fatih Projesi’nde en son haciz haberleri duyduk. Haciz neyse de, taciz haberleri eğitim durumumuzu özetliyor.
Ekonomi: Millî gelir düşmüş, büyüme rakamları, Cumhuriyet tarihinin ortalamasının altında, işsizlik had safhada. Esnaf kan ağlıyor; geri dönemeyen krediler, karşılıksız çeklerde patlama, kredi kartları limitleri dolduğundan artık kullanılamaz hale gelmiş, mecburen nakit kredi çekiliyor. İflâs erteleme başvuruları alabildiğine… İmalat sektörü daralmış, ihracat azalmış. 2023 hedeflerine ulaşmak neredeyse imkânsız. Esas daralmanın sonbaharda görülebileceğine işaret ediyor uzmanlar.
Dış Politika: İflâs eden Mısır ve Suriye stratejileri, İran ve Irak ile gerilimli ilişkiler, Rusya ile yaşanan uçak krizi ve bu krizin turizmimizle ihracatımızı vuran ekonomik etkisi… Müttefikimiz ABD kırmızı çizgilerimizi birer birer pembeleştiriyor, Avrupa Birliği mültecilerden korksa bile bize kapıları açmıyor, onu geçtim, mülteci anlaşmasından doğan 3 milyar euro paramızı bile vermiyor. Almanya malûm yasa tasarısını meclisinden geçirdi. Ülkemizi yönetenlerin “dostum” diyebildiği ülkeler çok sınırlandı. Dünyaya liderlik yapıyorduk, ne ara İslâm ülkelerinden aidatlarımızı bile toplayamayan hale geldik, anlamadım…
Yazılabilecek çok şey varken şimdilik bu kadarla iktifa edelim.
Tabiî ki bu sonuçlara bir günde ulaşılmadı. İyi işlerin tamamı reise verildi, kötü giden bir iş oldu mu ya içeriden birileri ihanet etti, ya da dışarıdan birileri iktidarı kandırdı. Hiç tevil edilemeyen ya da söylem değişikliği gerektiren durumlarda “üst akıl” ve “alt akıl” ikilisi vatandaşın önüne konuldu, “istediğini al takıl” dendi.
Uzaya fırlatılan bir roketi düşünün. İtici kuvvet uygulayan motorlara, görevlerini yeterince ifa ettikleri düşünülünce bir tekme atılıyor ve o ağırlıktan kurtulunuyor. Hatta, rokette geri kalanlar “biz daha hızlı gidecektik de o attığımız modül bize ağırlık yaptı” diyorlar. Modülün atılmadan önceki, yakıtı bitmiş halinin fotoğrafını gösteriyorlar.
“Bizi kandırdılar” denerek roketten atılanlardan bazıları: Erkan Mumcu, Abdüllatif Şener, Nazlı Ilıcak, Ertuğrul Günay, Hüseyin Çelik, Yaşar Yakış, Sadullah Ergin, Bülent Arınç…
Kurumsal olarak da önce “paralel” kandırdı. Sonra ölmüş olan “Kandil” diriltildi, dirilen Kandil kandırdı. Kandilin yaptığına tam olarak “Kandiliriliş” diyebiliriz. ABD kandırdı; Suriye’nin üzerine saldı, ama kendisi hiç gelmedi. “kardeşim Esed” kandırdı, kandırınca “zalim Esad” oldu. İran kandırdı; önce eksenimizi kaydırdı, sonra Ortadoğu’da dengeleri değiştirmeye çalıştı, uğruna eksenimizi kaydırmışken ABD ile anlaştı. Almanya durur mu, o da kandırdı.
Şimdi yeni bir kandırılış hikâyesi yazılıyor, sabık Başbakan Ahmet Davutoğlu üzerinden. Dış politika başta olmak üzere bütün hataları üzerine yıkıp “bizi de kandırdı, biz de mağduruz” diyecekler.
“Kutlu Yürüyüş”teki “Yeniden Kandıriliş” işte budur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetlendikten sonra uygun görülürse yayınlanacaktır. Genel ahlâka mugayir ifadeler, hakaretler veya spam türündeki muhtevaya sahip yorumlar, takdir edersiniz ki, yayınlanmayacaktır. Onun haricinde her türlü yorum yapabilirsiniz, yapınız hatta...