Bu haftaki misafirimiz, şiirlerindeki serbest ölçüsü ile meşhur olmuş Şair Tüikî... Her ayın 3. günü yayınladığı şiirler toplumun bütün kesimleri tarafından takip ediliyor.
“Efendim, şiirleriniz neden bu kadar merakla bekleniyor?”
-Tarzım genelde pastoraldir. Ekmek bulamadığını söyleyen herkese şiirlerimi tavsiye ediyorum. Menfi duygular hiç olmaz eserlerimde, hep güzel şeylerden bahsederim. Şu şiire bir bakın mesela: “Memleket isterim ne başta işsizlik derdi ne tüketicide güven sıkıntısı olsun. Memleket isterim ne kira artışı, ne fiyat farkı olsun. Kiralar 5000 lira, doktor muayenesi 34 lira olsun, olursa şikâyet, ölümden olsun...”
“Sizin göreviniz insanlara ayna tutmak, toplumsal gerçekleri olduğu gibi ifade etmek değil mi? Halbuki çoğu insan pembe tablolar çizdiğinizi ve gerçekleri çarpıttığınızı düşünüyor. Nerede 5000 liralık kira, hangi doktor 34 liraya muayene ediyor?”
-Ben buna mecburum, siz bilemezsiniz. Bana verilen oranı mıh gibi sabit tutuyorum... Hem, iyiyi ve güzeli temenni etmek suç mu?
“Size güvenenler gün geçtikçe azalıyor. Aşık Enagî daha çok tutuluyor bu anlamda.”
-Diyelim, zam %35, Enagî’nin yarısı eder. “Aruz-talep” vezniyle yazdığı için uzun oluyor onun şiirleri. Fark buradan geliyor. Şöyle bir örnek vereyim: Bir mahkûm düşünün, kendisine bir zar verilmiş ve atması isteniyor. Zar 3 gelirse hayatı kurtulacak, 3 harici bir rakam gelirse de idam edilecek. Enagî Efendi’ye sorsanız, mahkûmun kurtulma şansı için “altıda bir” der. Ben de diyorum ki, bu mahkûm için iki ihtimal var; ya 3 gelir, ya da gelmez. Öyleyse ihtimal ikide birdir. Bakın Enagî 6 derken ben 2 diyorum. Benim üç katım çıkardı. Haydi bunu mahkûma da soralım, başka ihtimaller onu ilgilendiriyor mu? Yine şair damarımla söyleyeyim: “Ne rakamlar sevdim sevdim, zaten yoktular, böyle bir istatistik görülmemiştir...”
Ay başı geldiğinde rakamlar açıklanır: İşsizlik, büyüme, enflasyon… Ekonomi hakkında verirler fikir… Kaynaklar çift; birinden nur akar, birinden kir! Nakit akışında düğümlenmiş varidat, şu çıkan büyüme oranına bak, şu düşen enflasyona inat…
Bir enflasyon rakamı duyduğunda vatandaş “Bu rakam kimin?” diye merak ediyor.
Bu rakam, zamların kara bağrında, sıradağlar gibi duran orta direklerindir… Buradan vatandaşa sesleniyorum: “Alım gücün on par’etmez, bu bendeki enflasyon rakamı olmasa”
“Vatandaş maaşına zam alırken sizin verileriniz ölçüsünde hesap yapılıyor, pazara markete, okula hastaneye, kısacası çarşıya adımını atar atmaz başka oranlarda zamlanmış fiyatlar görüyor. Kiralar, vergiler, harçlar ve cazalar başka rakamlarla çarpılarak güncelleniyor. ‘Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece. Bilmiyorum ne haldeyim, sürünüyorum gündüz gece…’ diyor, kısaca.
-İlahi, sizi duyan da hiç dışarı çıkmadığımı zannedecek. Ben de sokaktayım. Kimsesiz bir sokak ortasında. Yürüyorum, vitrinlere bakmadan yürüyorum. Hesaplamalarımın karanlığa saplanan noktasında, sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Ne zamları göreyim ne de çok ortalarda görüneyim. “Veri”min soğuk karanlıkları bana… Enflasyona, Necip Fazıl gibi hitap ederek bitireyim:
“Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?”
Link: